|
Deli rüzgâr

Ağabeyimiz Osman Yüksel Serdengeçti’nin hayatını, Prof. Dr. Cemal Kurnaz doyurucu bir üslupla incelemiş, onun hakkında yazdığı kitaba da “Deli Rüzgâr” adını vermiştir. Bu isim de onun bir şiirinden alınmıştır;

“Ben dağların oğluyum

Tarihim Niğbolu’yum

Fetih, zafer doluyum

Deli rüzgar içimde…”

***

Serdengeçti ailesi halk arasında Osmanbaşılar diye anılır. Cemal Kurnaz’ın tespitine göre Osman Paşa’nın değişime uğramış şeklidir. Dedesi olan Osman Efendi’nin, Ayşe Hanım’dan dört çocuğu dünyaya gelir; bunların en büyüğü Ahmet Salim’dir. Osman Yüksel’in annesi Emine Hanım babasının ikinci eşidir. Osman Yüksel’in nüfus cüzdanında doğum tarihi 25.07.1917 olarak yazılıdır. Daha 11 yaşında iken vereme tutulan annesi ölür; acısını unutamaz. 37 yaşında iken “Uslu Ozan” takma adı ile “Hücrem” isimli şiirinde de annesine seslenir:

“İnsanlar zebani, dünya cehennem

Her gelen yarama bir tuz ekiyor

Kaldır da başını gör garip annem

Oğlun nerelerde neler çekiyor.”

Serdengecti ilerlemiş yaşına rağmen hala annesini arar:

“Ben seni hep görüyorum rüyalarımda, acaba ölünce seninle buluşabilecek miyiz?”

Babası Salim Bey, Akseki’nin uzun yıllar müftülüğünü yaptı; son derece alçak gönüllü idi. Osman Yüksel, babasının bir gün şöyle dua ettiğini duydu;

“Allah’ım sana hamd ve senalar olsun, benim diyemeyeceklerimi Osman’ım dedi. Benim yazamayacaklarımı Osman’ım yazdı; artık ölürsem gözlerim açık gitmez.”

Babası, oğlu olan hâkim Selami Bey’in Keçiören’deki evinde kalırken, İskilipli Kadiri mürşidi İbrahim Ethem Gerçekoğlu ile tanışmış, onun sohbetlerinden hoşlanmıştır. İbrahim Ethem 6 Şubat 1963’te vefat edince, babası da bundan müteessir olmuştur. Bir hafta sonra, Ramazanın 17. Gecesinde yatsı namazını kılarken, elinde tesbihini çeker halde 87 yaşında vefat etmiştir.

***

Serdengeçti, 1924 yılında “eski yazı” devrinde okula başladı. Okula hiç ısınamaz; dağları, kırları, bayırları gezmeyi sever. Buna rağmen ilköğrenimini Akseki’de tamamlamıstır. Hemen ortaokula gitmez, iki yıl sonra tahsiline devam eder. Önce Antalya sonra Ankara Erkek Lisesi’ne gider. Daha sonra Antalya Lisesi’ne tekrar döner, lise olgunluk sınavını pekiyi derece ile geçtigi için direkt Avrupa’ya gönderilme hakkına sahip olmuştur. Arkadaşları gitmesi için ısrar etselerde, Serdengecti burada kalmayi tercih etmiştir. Felsefe bölümünde burslu öğrenci olarak okumayı kafasına koymuş, alacağı elli liralık bursla da dergi çıkarmayı düşünmüştür.

***

Felsefe bölümünde sosyoloji dalını seçti; Behice Boran, Niyazi Berkes gibi komünistlerin yaptigi faaliyetlere tahammül edemez; onlarla mücadeleye başlar. Osman Yüksel, Atsız-Sabahattin Ali’nin mahkemesinin olduğu 26 Nisan 1944 tarihinde, Çarşamba gecesi Yenişehir’e doğru giderken halkevine gelmekte olan Sabahattin Ali, Pertev Naili Boratav ve Hanımı ile karşılaşır. Boratav, Sabahatin Ali’ye “İşte Türkçü Osman Yüksel bu!” der ve harekete geçerler. Boratav, Osman Yüksel’in kollarını tutar, Sabahattin Ali’de yüzüne iki tokat vurur. O esnada kalabalıklar toplanmaya başlar. Osman Yüksel’de Sabahattin Ali’ye bir yumruk atar; Sabahattin Ali’nin gözlüğü kırılır. Polisler gelir karakola götürürler; orada da Osman Yüksel, Sabahattin Ali’yi döver. İkisi de birbirinden davacı olur. Gönderildikleri mahkeme, iki tarafı da dinler ve 12.5 lira ağır para cezasına çarptırılırlar. Osman Yüksel kapıdan çıkarken hâkim onu yanına çağırır ve şunları söyler:

“Bana bak genç adam, ben bu meslekte saç sakal ağartan biriyim, senin hileni yutmadım ama deliller senden yana olduğu için böyle karar vermeye mecbur kaldım; fakat Allah’a inancım nasılsa, senin bu adamı karakolda dövdüğün gibi sokakta da dövmüş oldugunada inancım öyle. Ben adamı gözünden anlarım; sen bu gidişatı bırakmazsan başına çok daha belalar gelir”

Osman Yüksel ile Sebahattin Ali’nin olayı gazetelerde ayyuka çıkar: “Ankara’da bir dayak hadisesi”, “Talebeler Sabahattin Ali’yi dövdüler” gibi manşetler atarlar; bunun üzerine Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel telefonla Dil Tarih Coğrafya Fakültesi idaresine “Sabahattin Ali’ye hakaret eden o herifi fakülteden atın!” emrini verir.

***

Atsız-Sabahattin Ali duruşmasını izlemek isteyenler arasında Osman Yüksel’de vardır. Sabahattin Ali taraftarları mahkemeye alındığı halde, Atsız taraftarlarının polis ve jandarma kordonunu geçememesi tepkiye yola açar. Bu haksız uygulamayı protesto etmek için Ankara adliyesinin karşısında toplanırlar. Bazı istenmeyen olaylar olur. Sabahattin Ali’de kalabalıktan korkarak mahkemenin penceresinden kaçar. Dava iki adam arasında olmaktan çıkar, milliyetçilerle komünistlerin davası haline gelir.

Milliyetçi gençler Şükrü Saraçoğlu’na durumu iletmek için Başbakanlık binasına doğru yürüyüşe geçerler. Fakat polis tarafından tutuklanırlar. Osman Yüksel oradan uzaklaşır; Saman Pazarından Anafartalar Caddesinde doğru inerken tutuklanır. Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’a “İşte efendim Osman Yüksel” diye takdim edilir. Bunun üzerine Vali şunu söyler: “polislerimiz seni tespit ettiler, Siyasal Fakultesi’ne gittin orayı karıştırdın, Hukuk Fakultesi’ne gidip orayı ayaklandırdın, Ziraat Fakültesi’nde de ögrencilari tahrik ve teşvik eden sensin! Bunların hepsini biliyoruz. Sabahattin Ali olayını da sen çıkardın, nasıl oldu bu iş? Anlat bana!”

Bunun üzerine Osman Yüksel şunu söyler:

“Efendim bir insan hem Siyasal da, hem Hukuk Fakultesi’nde, hem de Ulus Meydanında olamaz! Haşa ben zamansız, mekânsız mıyım?”

#Şükrü Saraçoğlu
#Nevzat Tandoğan
٪d سنوات قبل
Deli rüzgâr
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü