|
15 yaşım 40 yaşıma dedi ki!

Arife günü 15 yaşımı 40 yaşım ile bir buluşturayım dedim.



15 yaşım 40 yaşımı görünce pek bir mutlu oldu.



Elini öptü, “hoş geldin” dedi.



“Sen her bayram böyle gelmeye devam et. Ankara'dan arabana bindin mi, 4 saatte buradasın.



Arabanın lastiğine mıh değmesin.



Ben köy yerinden pek çıkamıyorum.



Otobüs tutuyor.



Şuradan Konya'ya gidene kadar üç kere kusuyorum.



Yolların halini de biliyorsun.



Yarısında asfalt bile yok.



40 yaşım aynı şekilde ilk delikanlılık yaşını gördüğü için pek bir keyifli idi. Güngörmüş bir şehirli edası takınıp “Hoşbulduk” dedi.



Buluşma anında ikisinin de içinde bulundukları duygu iklimi aşağı yukarı şöyleydi.



15 yaşım, içinden “40 yaşımın yaşadıklarını yaşamak için neler vermezdim” diye geçiriyordu.



40 yaşım ise 15 yaşımın gün görmemişliğini, o saflığını özlüyordu.



Yani kısaca mesele şöyle bir şeye tekabül ediyordu.



15 yaşım tam da 40 yaşımın görüp geçirdiklerini görüp geçirmek istiyor, 40 yaşım ise tam tersine biraz sıradanlaşmak istiyordu.



O yüzden ikisi de de birbirinin derdinden anlamıyordu.



İkisi de bir birine içinden “Sen deli misin?” diye soruyordu.



Dur bak sana Cemal Süreya'dan bir şiir okuyayım dedi, 40 yaşım.



“Neden yorgunsun sorusuna cevap aramaktan,



Ve bunu sormasınlar diye gülümsemekten yoruldum.”



15 yaşım şiirden pek birşey anlamadı.



O hala 40 yaşımı hayran hayran süzmekle meşguldü.



Dedik ya.



Onun gibi biri olmayı hayal ediyordu.



40 yaşıma, “Geçen seneyi unutamıyorum.



Sabah buradan yola çıktın, öğlen Ankara'dan uçağa bindin, akşama Amerika'da idin” dedi.



“Şimdiye kadar kaç kere uçağa bindin, saydın mı? Kaç ülke gördün? 50 yi buldu mu?” diye sordu.



Halbuki 40 yaşım 15 yaşıma aynı anda başka bir şey anlatmaya çalışıyordu.



“Biliyor musun?” diye O bu defa, başka bir soru sorup cevabını da kendisi verdi.



“Sevgili 15 yaşım aramızda şöyle bir fark var. Sen evet köy yerinden pek çıkmadın, çıkamadım, ilkokulu liseyi bu köy yerinde okudun ama biliyor musun sen, bu halinle, bu yaşınla Dünya'nın sırtına çıkmışsın orada yaşıyorsun. Ben ise 40 yaşımla Dünya'yı sırtıma almışım öyle yaşıyorum. Aramızdaki fark bu.”



15 yaşım yine bir şey anlamadı.



Anlamak da istemezdi zaten.



15 yaşım ile 40 yaşım birbirlerine gıpta ediyorlardı aslında.



Ama 40 yaşım bunu O'na o kadar belli etmemeye çalışıyordu.



Bir ara 40 yaşım 15 yaşıma dönüp şöyle dedi.



Müsaade edersen şu birkaç gün 25 sene önce burada yaptığım şeyleri tekrar yaşamak istiyorum.



Bu köyün bütün dağlarında, bütün bağlarında ayak izlerim var.



Her ayak basışım beni 25 yıl öncesine 15 yaşıma götürüyor dedi.



15 yaşım 40 yaşımın ne dediğini bu defa anlamıştı.



Şu kısa tatilde biraz 15 yaşında imiş gibi davranmak/olmak istiyordu. Hepsi buydu işte.



40 yaşım tekrar söze girdi.



“Bugün hep soldan takılıyoruz ama dur sana bir de Can Yücel'den bir şeyler okuyayım” dedi.



Okumaya başladı.



“20 yaşında ben,



35 yaşında ben,



40 yaşında ben ve



Bugünkü ben dördümüz.



Birden 20 yaşımı 35 yaşımın karşısına oturttum.



40 yaşımın karşısına da ben geçtim.



20 yaşım 35 yaşımı tutucu buldu.



40 yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.



Yatıştırayım dedim,



“Sen karışma moruk” dediler. Büyük hır çıktı.



Komşular alttan üstten duvarlara vurdular,



Yirmi yaşım 40 yaşıma bardak attı



Evin de içine ettiler.



Bende kabahat,



Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine!”



15 yaşım güldü, şiirin sen karışma moruk, yirmi yaşım 40 yaşıma bardak attı bölümlerinde kahkaha atarak güldü.



40 yaşım da onun gülüşüne güldü.



“Sen dur, 40 yaşına gelince görürsün” dedi.


#Arife
#Kurban Bayramı
8 yıl önce
15 yaşım 40 yaşıma dedi ki!
Kara dinlilerle milletin savaşı
KDK ilave bir kademe konusunda personel lehine karar aldı
Reis’i tanıdığım o günlerden bugünlere…
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek