|
Babalar/oğullar-Dedeler/torunlar

Bizim Kanal 7’den Mustafa Çelik’in, yakası ancak özel ve derinleşen sohbetler sırasında açılan özlü sözleri vardır.

Toros Dağları'nın yaylalarında tek çeşit yemek yiyerek 100 küsur yaşını geçirmekte olan annesinden
‘hikmet transferi’
yöntemiyle oğula geçtiğini düşündüğüm özlü sözlerden bahsediyorum.

Mesela, zor bir zamanda anne, oğluna şöyle bir öğüt vermişti:

“Oğlum o kadar tasalanma.
Gök yere düşse el kadar parça da senin başına düşer”.

Şöyle bir sözü icat edip kullanmak için bir kütüphane kitap devirmek yeterli olur mu bilmiyorum.

Mustafa Bey bir gün güzel bir laf etmişti:

“Dedeler, torunlar dünyaya gelince en çok ‘neslim devam ediyor’ diye sevinirler.”

Bayram buluşmalarında babamla oğlum arasındaki dede-torun ilişkisi üzerinde gözlem yaparken hep bu söz aklıma gelir.

Serde gazetecilik var ya…

Geçen bayramlardan birinde Konya/Taşkent’teki baba ocağında şöyle bir enstantane yakaladım:

Babam, oğlumu önüne oturtup elini omzuna koymuş, ona çaktırmadan sessizce dua ediyordu.

Oğlum dedesinin ne yaptığından habersiz önündeki tabletle oyun oynuyor, dedesi ona dua ettiğini torununa çaktırmamaya çalışıyor, ben de bunu fark ettiğim halde, babamın benim bunu fark ettiğimi fark etmemesi için özel çaba harcıyorum.

Bu böyle on dakika kadar sürdü.

DEDEMİN BABAMA DUASI

Babam buna benzer bir dua seansını kendi babasıyla, yani benim dedemle yaşamıştı.

Dedem 1978 Şubat’ında, bu dünyadan göç etme vakti gelince oğlunu yanına çağırıp hasta yatağına oturtmuş, babamın bileğini yarım saat kadar tutup bırakmadan içinden bir şeyler okumuş durmuş.

Babam ne zaman dedemden mevzu açılsa,
‘o günkü baba duasının’
çok faydasını gördüğünü anlatır bize.

16 yaşında üniversite için İstanbul’un yolunu tutana kadar doğup büyüyüp dağlarını dolaştığım köyümde beni ziyadesiyle etkileyen konulardan biri yaşlılarımızdan bazılarının ölüm karşısındaki tevekkül hali olmuştur.

Hani Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin Şeb-i Arus’u (Düğün Gecesi) kadar demesem de, ona yakın bir tevekkül hali.

Ben hatırlayamıyorum ama rahmetli dedem öyleymiş meselâ.

Göç vakti yaklaştığında babam eve bir doktor getirmiş.

Doktor dedemin bileğindeki damarları bulmaya çalışken dedem sakince kendisini uyarmış:

“Boşuna uğraşma doktor bey, vakit geldi artık”
demiş.
Bizim yörük dilinde
“Belen”
yukarısı anlamına geliyor.
Bizim köyün yukarısındaki
“Belen”
mevkii, aynı zamanda mezarlık olarak bilinir.
Benim kendi küçüklüğümde yaşlı komşularımızdan bazılarının güler yüzlü bir ifade takınarak, bazılarının da tevekkül içinde
“Benim Belen’e göç etme vaktim geldi artık”
dediklerine tanıklık etmişliğim var.

Tabii, benim bu işi taaccüp duygularıyla karşılamam için 30 sene daha beklemem gerekiyormuş.

ONLAR SİZİ İŞİTİRLER AMA
CEVAP VEREMEZLER

Bayramların en güzel geleneklerinden biri kabir ziyaretleridir.

Toprağın altındakilerle bayramlaşarak bayrama başlamak...

“Onlar sizi işitirler ama cevap veremezler”
diyor haber vericilerin en sadık olanı.

Ben bunu ilkin Kırıkkale’de 5-6 sene önce Beşir Atalay Hoca ile aile kabristanına yaptığımız ziyaret sırasında yanımızda bulunan bir ilahiyatçıdan, tefsir profesöründen duymuştum.

Beşir Hoca, toprağın altındaki yakınlarından bahsederken, tefsir hocası hikmetli bir eda ile “Şu anda onlar bizi duyuyorlar” demişti.

Duyunca benim tüylerim diken diken olmuştu.

Şimdi ben kendi aile kabristanımıza gittiğimde o günü hatırlıyorum.

Kendisine çok yetişmeyi şimdi çok daha fazla arzu ettiğim dedemin;

kıtlıktan/hastalıktan 4-5 çocuğunu bebek yaşta kaybeden, onların yasını dedemle birlikte can evinde taşıdıktan sonra ben 5 yaşında iken vefat eden babaannemin;

10 yaşında iken kaybettiğim anneannemin beni duyduklarını bilerek Fatiha okuyorum.

Ben onları duyamasam da onlar beni duyuyorlar.

Duyuyorlar ama cevap veremiyorlar…

#Kırıkkale
#Mevlânâ
7 yıl önce
Babalar/oğullar-Dedeler/torunlar
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler