|
Bayramlar bayram ola

Yanımızda kamera, elimizde mikrofon olduğunu görünce yüzünü çevirdi orta yaşlı kadın.



Aslında derdini anlatmak, içini dökmek için böyle bir fırsat ayağına bir daha zor gelirdi.



Ama korkuyordu.



Bizim Muhaberat televizyonu olduğumuzu, Muhaberat tarafından buraya gönderildiğimizi, hadi öyle değilse bile, anlatacaklarının Muhaberat tarafından tespit edilmesiyle çocuklarının başına bir iş gelmesinden korkuyordu.



Doğduğu günden beri ülkesinde Muhaberat'ın korkunç bir namı vardı zaten.



Bir ailede bir kişi rejime karşı bir şey yaptı mı, sadece o kişi değil, o ailenin tamamı, hatta bazen akrabaları topluca yok ediliyordu.



Başına gelenlere “ahh!” edeyim derken ailesinin başına gelebilecekleri düşündüğü için bunun yerine başına gelenlere sabretmeyi yeğliyordu.



'Derme çatma bir çadır' diyeceğim ama bu çok tüketilmiş haber cümlesi de artık çok soğuk kaçıyor.



Şöyle diyelim. Etrafta bulunan 3-4 adet çalı çırpıya bir bez parçasının bağlanmasıyla kurulan çadırımsı bir sığınak.



Ortaya öğle yemeği olarak bir tabak salata konulmuş.



O kadar.



4 çocuklu aile böyle doyuracaklar karınlarını.



Baba ile aynı anda gözümü salataya götürüp aynı anda göz göze gelince aynı anda yutkunuyoruz.



O, “halimizi görüyorsun” diye yutkunuyor, ben, “evet halinizi görüyorum” diye.



O arada birisi, bizi Muhaberat sandığı için yüzünü saklamaya devam eden kadına 'korkulacak birşey olmadığını bizim Türkiye'den, güven duyabileceği bir televizyon kanalından geldiğimizi' söylemiş olmalı.



Kadın yüzünü çeviriyor ve biraz da korku sonrası rahatlama duygusuyla ağlamaya ve anlatmaya başlıyor.



Bombardıman başlayınca Halep”in bir köyünden kaçıp Türkiye sınırına gelmişler.



Kamplar dolu olduğu için 6 aydır Türkiye tarafına geçmek için sıra bekliyorlarmış.



Sınırın 2 kilometre içerisi, Suriye tarafı.



Köylüler ve çiftçiler...



Çiftini çubuğunu, küçük, büyükbaş hayvanını geride bırakmak istemediği için, imkanları da öbürlerine göre çok daha sınırlı olduğu için savaş bölgelerini hep en son onlar terk ederlermiş.



Bütün savaşlarda bu böyle olurmuş.



Suriye savaşında da aynı kural işlemeye devam ediyor olmalı.



Hayatı boyunca köyünden dışarı çıkmamış bu kadın, o adam, 4 küçük çocuk, kendi halkını katleden bir zalimden kaçarak nereye kadar nasıl saklanabilir ki?



Çocuklar gülüyorlar.



Kameraya ellerini yüzlerini gösterip gösterip çekiliyorlar.



İyi ki böyle yapıyorlar.



Değilse, onlardan başka o havayı dağıtacak kimse yok.



On beş yirmi dakika geçtikten sonra bizi oraya götüren bizim istihbaratçılar “Burada bulunmanız fazla dikkat çekici olmaya başladı, gitmemiz lazım” diyorlar.



Röportajları yarıda bırakıp, hızlı adımlarla bizi gerisin geri sınıra götürüyorlar.



Yanımızda bulunan Vali Yardımcısı “Sizin buraya geldiğinizin haberi şimdiden Şam”a ulaştırılmıştır” diyor.



Muhaberat tarafından.



Bir dalgalanma, bir provokasyon olur korkusuyla bizi sınırın öbür tarafına yani memleketimize geri getiriyorlar.



Ama onlar orada kalıyorlar.



Arkamıza baka baka güvenli limanımıza dönüyoruz.



Suriyeli o aile şimdi ne yapıyor bilmiyorum.



Köylerine geri döndüklerini hiç sanmıyorum.



İnşallah merhametli bir babanın çocuklarını kucaklaması gibi Suriyelilere kapılarını açan benim şu çileli memleketim diğerleri gibi bu küçük aile için de bir sığınak olmuştur.



Ümit ederim şu bayram günü hiç olmazsa başlarını sokacak bir ev, salatanın yanında bir tas sıcak çorba pişirebilecek bir ortam bulabilmişlerdir.



Bir bayram şiiri vardı, şöyle diyordu: “Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.



Bayramdır elden ayaktan düşmemek,



Zihinden önce bedeni kaybetmemek,



Kurda kuşa yem olmayıp “çok şükür bugünü de gördük” diyebilmek.”



Bayramınız mübarek olsun.


#Muhaberat
#Bombardıman
#Halep
#Suriye savaşı
8 yıl önce
Bayramlar bayram ola
"Güzellik bir varlıktır"
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?