Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, önceki akşam Twitter'dan isyan ediyordu.
diye.
Mesele şu: Almanya'da yaşayan Türkler ki, içlerinde sadece Ak Parti'ye destek verenler değil, Atatürkçü Düşünce Dernekleri, Ülkücülerin de bulunduğu gruplar, Köln'de darbe girişimini protesto etmek, Türkiye'de tankların önüne geçen insanların zaferine ortak olmak için bir demokrasi şöleni yapmak istiyorlar.
Elde edilen zaferin en büyük kahramanı Cumhurbaşkanı Erdoğan da Ankara'dan video-konferansla orada bulunanlara hitap edecek.
Ama hem böyle bir şölenin yapılması, hem de Erdoğan'ın burada toplananlara hitap edecek olması, Alman makamlarını yerinden hoplatıyor.
Polis, mahkemeye başvuruyor, Almanya Anayasa Mahkemesi de, Cumhurbaşkanı'nın Köln'deki Türklere sesini duyurmasına
Konuyu biraz araştırdım.
Köln'deki organizasyonu yapanlardan başka bilgiler de alınca dehşet içinde kaldım.
Mesela, bu yazıya başladığım dün öğleden sonra şölen için meydana gelen organizatörlerden birisi, orada gördüklerini şu cümlelerle anlattı:
Köln'deki demokrasi şöleni başlamadan gündüz saatlerinde görülen manzara bu idi.
Sanki Almanya'da bir askeri darbe olmuş, Alman devleti de darbeye karşı çıkan göstericilere nefes aldırmamak için harekete geçmiş gibi bir durum vardı yani.
Şimdi.
Bu tabloyu iyi analiz etmek gerekiyor.
Neden derseniz, Türkiye'deki darbe girişimine karşı Avrupa ve ABD genelinde alınan tutum, Köln'de daha bir ete kemiğe bürünen bu tutumla birçok bakımdan ortaklık arz ediyor.
Batı basınında 15 Temmuz'da Türkiye'de hiçbir şey olmamış gibi, tarihi 16 Temmuz sabahından başlatan yüz karası yayınlar bize bir şeyler anlatıyor.
Bir şeyler değil, çok şeyler…
Bu ortak tutumun buluştuğu temel nokta, darbe girişiminin bastırılmasından duyulan genel bir memnuniyetsizlik duygusu.
Bu rahatça görülebiliyor.
15 Temmuz'da halkın burada gösterdiği kahramanlık destanı hazmedilememiş. Bu nedenle, o geceye karartma uyguluyorlar, bu şekilde o gecenin başka ülkelerin halklarına da
olmasını engellemeye çalışıyorlar.
Tiyatro dediler, tezgah dediler, Erdoğan'ın kendi otoritesini pekiştirmek için bu darbe girişimini planladığını söylediler. Bütün suçu, darbecilerin değil, darbeye muhatap olanların üstüne yıkmaya çalıştılar, çalışıyorlar.
1989'da Çin/Tiananmen'de bir tankın önüne geçen cesur gencin görüntüleri Amerikan televizyonlarında jenerik yapılıp 20 yıl döndürülmüştü. 90'lı yılların ikinci yarısını dış haberler servisinde çalışarak geçirmiş birisi olarak bunun böyle olduğuna ilk elden şahidim.
Halbuki bizde çok daha fazlası oldu. Tankın önüne geçip göğsünü siper eden oldu mu? Oldu. Tankın iki kere altından geçip, Allah'ın bir lütfu ile yaralı kurtulan oldu mu? Oldu.
Tankın üstüne çıkıp darbe yapmak isteyenleri durduran oldu mu? Oldu.
Hatta darbecileri etkisiz hale getirdikten sonra iki saat içinde bir tank nasıl kullanılır, onu öğrenip tankla şehir turu atanlar dahi oldu. Şimdi aynı televizyonlara bakıyorum, bunların hiçbiri olmamış gibi yayınlarını sürdürüyor.
Yukarıda anlattıklarımız, Almanya Şansölyesi Merkel'in tutumunu da açığa düşürdü. O da, Türkiye'de olup bitenleri Temmuz'un 15'i değil, 16'sından itibaren başlatma niyetindeydi.
" dedikten sonra şunları söylemişti:
Şansölye Merkel'e Türkiye'de yaşayan insanların sesini ulaştırabilecek birisi varsa lütfen ulaştırsın.
Bizim de şimdi Alman makamlarının Köln'de buluşan Türklere karşı tutumuna dönük
endişelerimiz var.
Onun bu ülkeyi cehenneme çevirmeye çalışan darbecilere karşı
endişesi varsa, bizim de, adlı adınca bir demokrasi şölenini kabusa çevirmeye çalışan Alman polisine karşı
endişemiz var.