30 Eylül 2012'deki olağan kongre'de Tayyip Erdoğan,
” diye
, daha doğrusu bu şiiri okumaya başladığı anda, daha en başta insanların gözleri yaşarmıştı.
O bir zirve kongresi idi.
Sezai Karakoç'un muhteşem dizeleri, Erdoğan'ın muhteşem sesiyle bütünleştiği zaman, özellikle yaşını başını almış olanlar, hayat hikayelerini bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçirmişler ve çekilen onca çilenin nimetini görmüş olmanın mutluluğunu yaşamışlardı.
Erdoğan, şiir bitince
diye söze girmişti.
Böyle bir,
konuşması yapmanın gerçekten tam sırasıydı.
Ak Partili Türkiye, dünyanın en hızlı büyüyen bir iki ülkesinden biri haline gelmiş, sadece ekonomisiyle değil, ürettiği siyasetle sınırlar aşan bir etki alanı oluşturmuştu.
Doğudan, batıdan Ak Parti'yi hayranlıkla izleyen birçok davetli o kongreye katılmış, Mısır'ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi upuzun bir konuşma yapmış,
demişti.
Ak Parti ve Erdoğan'a karşı içeriden dışarıdan başlatılan organize saldırıların başlangıcı olarak herkes 2013 Mayıs ayını, Gezi olaylarını gösteriyor.
Ama ben aynı kanaatte değilim.
Bence, saldırı planları 2012 30 Eylül'ünde, yani o kongrede ortaya çıkan o fotoğraf sonrası hazırlanmaya başlanmıştı.
Partinin kimliğinde bir eksen kayması olmamasına rağmen bu denli ağır bir kampanyanın başlatılmış olmasının tek sebebi de, Ak Parti'nin ürettiği siyasetin ortaya çıkardığı etki gücünün korkulur hale gelmesi idi zaten.
2012 kongresinden sonra tarihin akışı hızlandı.
O günlerde hiç kimsenin aklından geçmeyen şeytanca projeler, senaryolar sürüme sokuldu.
Gezi kalkışması, 17-25 Aralık darbe girişimleri…
Hem Erdoğan, hem parti bunların hepsini savuşturmayı başardı.
Dün, Ak Parti'nin
yapılırken, bir taraftan salonda olup bitenleri gözlemledim, öbür taraftan geride kalan 4 yılda parti ve memleketin başından geçen gaileleri hatırladım.
Gaileleri anlattık, biraz da gözlemlerden devam edelim.
Sabah partililer yerlerini aldıktan sonra ilkin yeni Genel Başkan adayı Binali Yıldırım salona girdi.
Binali Bey, karanfiller dağıtarak partilileri selamladıktan sonra kendisine ayrılan yere geçip oturdu.
Kongrenin ana sloganı
olarak belirlenmişti.
Tribündeki partililer sık sık birbirlerine pas atarak bu sloganı tekrarladı.
Sonra veda için oraya gelen Ahmet Davutoğlu salona girdi.
Birazdan veda edecek olan Genel Başkan'a
.
Davutoğlu, 4 Mayıs'taki zarif tutumunu hem eylem hem söylem düzeyinde 22 Mayıs'a kadar korudu, kongredeki konuşmasını da, 4 Mayıs ruhuna uygun şekilde yaptı.
Evet bir burukluk vardı.
4 Mayıs'ta da vardı, 22 Mayıs'ta da.
Konuşması bittiğinde etraftaki herkes Davutoğlu'nun şu cümlelerinin altını çizdi.
Salondakiler bu cümleleri sitem cümleleri olarak değerlendirdi.
Sitemdi değildi tartışılabilir ama sonuçta vakıa, tam da Davutoğlu'nun işaret ettiği gibiydi.
Ki,
nda da Davutoğlu benzer cümleler kullanmıştı.
Davutoğlu, tıpkı 4 Mayıs'ta dediği gibi, bu
kendisi açısından gerekçesini şöyle anlattı:
1 Kasım'da Konya'da
(Allah'tan başka galip olan yoktur) dediğini hatırlattı, yeni manevi pozisyonunu da
(Allah'a teslim oldum) diyerek özetledi.
Davutoğlu'nun konuşması
bir veda konuşması olarak kabul edilse de, bunun bir de siyasi okuması vardı.
Konuştuğumuz partili delegelerin görüşü,
biçimindeydi.
Dün 1405 delegenin oyuyla Genel Başkanlığa seçilen Binali Yıldırım'ın durumuna gelince:
Binali Bey, Ak Parti hükümetlerinde en uzun süre bakanlık yapan isimler arasında yer alıyor.
Ulaştırma alanında, hem havada, hem karada, hem de denizde büyük işlere imza attı.
Ak Parti'nin girdiği seçimlerden oylarını artırarak çıkmasında bu hizmetlerin önemli katkısı oldu.
Şimdi başbakan olarak daha önce ilgilenmediği sancılı konular da önüne gelecek, buralarda da bir sınav verecek.
Hem kendisinin, hem de memleketin bahtı açık olsun.