Geçen yıl suçlamaya konu olan meselenin yüzüncü yılıydı mesela.
Daha nümayişe açık bir ortam var iken neden geçen yıl değil de bu yıl gündeme geldi.
Konuştuğumuzda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yakın kurmaylarının kafasını kurcalayan temel noktanın da burası olduğu anlaşılıyor.
Benim
sorusuna bir cevabım var.
Beştepe'deki kaynaklar da, bu görüşe
yanıtını veriyor.
Neden şimdi sorusunun cevabı, Mayıs ayında TBMM'den geçen dokunulmazlık oylamasında saklı.
'Nasıl yani?' diye mi soruyorsunuz.
O halde anlatalım.
Geçen yıl, 7 Haziran seçimlerine gidilirken Türkiye'de, Alman devlet aklının da destek verdiği, hatta belki de çerçevesini çizdiği bir plan devreye sokuldu.
Alman devlet aklında
olarak şekillenen projenin, sadece 7 Haziran seçimlerini değil, devamında kitlesel zihin akışlarını da etkileyecek stratejik bir niteliği vardı.
temel referansı üzerinden muhalefet alanı genişletilecek, Kürtlerin Ak Parti ile olan yakınlığı bertaraf edilecek, muhtemel yeni Gezi Parkı eylemleri ile belki de bu defa
devşirilebilecekti.
Proje, HDP ve bu Parti'nin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın üzerine bina edildi.
açısından meselenin anlaşılmasını kolaylaştıracak açıklamalar da yapıldı o dönem.
Projenin gönüllü aktörlerinden bazıları, Almanya'dan kalkıp Türkiye'ye gelerek HDP'den seçilebilecek yerlerden milletvekili adayı yapıldı.
Demirtaş'ın o ünlü
cümlesini sarf ettiği o ünlü grup konuşması, bu stratejik ittifakın ilan edilmesinden iki gün sonraya denk geldi/getirildi mesela.
Geçen ay Meclis'ten geçen dokunulmazlıkla ilgili Anayasa değişikliği, işte bu projeye ağır bir darbe vurdu.
Ak Parti grubunun böyle bir teklifi gündeme getirmesi değildi ağır dediğimiz darbe.
CHP'nin yeterli sayıya ulaşılacak kadar
oyu kullanması idi asıl sebep. Kılıçdaroğlu, oylamalar başlamadan önce araya bir Almanya gezisi sıkıştırmış, döndükten sonra, (artık oralarda hangi telkinlerle karşılaştıysa) ilk oylamada önceden verdiği sözün üzerine yatmayı deneyip,
oyu kullanmıştı.
Eğer Erdoğan, ikinci tur oylamaların yapılması sırasında meydanlardan referandum resti çekmemiş olsaydı, yine
diyecekti.
Ama rest gelince, CHP Genel Başkanı, yeterli sayıda CHP milletvekilini organize ederek, Anayasa değişikliğinin referandumsuz geçmesini sağlamak zorunda kaldı.
Almanya aklı, bu gelişmeyi uzun süredir emek emek işleye geldiği 'Kürt-Alevi İttifakı' projesine vurulmuş bir darbe olarak okudu.
TBMM'ye misilleme yapılabilecek en iyi yer de, muadili, yani Almanya Federal Meclisi olabilirdi.
İşte Ermeni soykırım yasası neden şimdi
diye Alman meclisinin gündemine geldi sorusunun cevabı burada saklı.
Şayet CHP içinden dokunulmazlık oylamasına en güçlü tepkiyi kimler koydu diye merak edip o isimlere bir bakarsanız, yaptığınız şey bu minvalde ufuk açıcı olacaktır.
Beştepe'deki bir yetkili, bu konular üzerinde konuşurken bana, Almanya'nın HDP ile kurduğu ilişkilerden
benzetmesi yaparak bahsetti.
dedi.
Yazı boyunca anlattığımız tezi güçlendiren başka bir açıklamaya atıf yaparak bize ayrılan yeri doldurmuş olalım.
Atıf yapacağımız açıklama, Federal Meclis'te yapılan oylamaya katılmayan, ama katılan kendi partisinden milletvekillerine de bir şey demeyen, muhtemelen el altından buna destek veren Şansölye Merkel'e ait.
Mayıs sonunda dokunulmazlık ile ilgili Anayasa değişikliği Meclis'ten geçtikten hemen sonra Merkel şöyle dedi:
Düz bakınca Merkel'den böyle bir açıklama beklemenin yadırgatıcı bir tarafı bulunmayabilir.
HDP'li siyasetçiler değil de sanki başka partilerde Kürt yokmuş gibi
tabirini kullanması enteresan olsa da.
Ama açıklamanın konumuzla olan ilgisi, içeriğinden ziyade zamanlaması.
Ermeni yasasının Federal Meclis'e getiriliş zamanlamasıyla bu açıklamanın yapılış takvimini yan yana getirdiğinizde, Türkiye'deki parlamentoya, Almanya'daki parlamentodan bir cevap verme, bir misilleme yapma kararının Merkel'e iletilmiş olduğu düşünülemez mi?
Bu durumda Alman Meclisi'nde Ermeni yasası geçti diye panik yapmaya gerek yok.
Bırakın biraz da onlar panik yapsın.
İşte görmüyor musunuz?
diye telaş içinde yaptıklarını…