Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta Beştepe Külliyesi'nde Bakanlar Kurulu toplantısının açılışını yaparken, masanın iki tarafında oturan kabine üyelerine şöyle hitap etti:
Cumhurbaşkanı bu sözleriyle orada bulunanlara yeni bir hedef gösteriyordu.
Bakanlar Kurulu toplantısının hemen başında hükümet üyelerinin dikkatlerini, Suriye'de devam eden Fırat Kalkanı operasyonu ve yakında başlaması beklenen Musul harekatı üzerinde toplamaya çalışıyordu.
Erdoğan, Fırat Kalkanı operasyonu başlayalı beri haritalar üzerinden konuşuyor.
Nerede ne var, nerede ne yapmaya çalışıyoruz, elindeki çubuktan oraları gösterip öyle konuşuyor.
Şu bir gerçek.
Güneyimizde önümüzdeki yılların yeni statükosu, Halep'ten Musul'a kadar uzanan bölgedeki şekillenmeye göre oluşacak.
Mesele basit.
Bu yeni şekillenme, Cumhurbaşkanı'nın işaret ettiği gibi ya büyümemizi sağlayacak, ya da küçülmemize yol açacak.
Bakanlar Kurulu'nun en başında kullandığı ifadelerden anlıyoruz ki, Erdoğan, bu gerçeği görüyor ve başkanlık ettiği hükümet üyelerinin de bunu görmesi için çaba harcıyor.
Bu sözleri bana, hükümetin MGK toplantılarına da katılan etkili bir bakanı söyledi.
Aynı ismin şu sözlerinin de altını çizebiliriz:
Benzer bir durum Suriye bahsinde de geçerli.
Bu hafta Rusya Devlet Başkanı Putin Türkiye'ye
.
Ziyaretin ana gündeminin Suriye olduğu açıklanmış durumda.
Peki bu arada ne mi oldu?
Türk ve Amerikan Dışişleri Bakanları, John Kerry ve Mevlüt Çavuşoğlu, ABD tarafının talebi üzerine Suriye konulu bir
Bu ne demek mi oluyor?
Şu demek oluyor.
ABD, Türkiye'nin Rusya ile birlikte Suriye'yi çalışmasını engellemek için
diyor.
Açıktan söylemeseler de, (ki bu zaten mümkün değil), şartlara göre esneklik gösteriyormuş gibi yapsalar da, ABD tarafı bu hedeften henüz bütünüyle ayrılmış gözükmüyor.
En azından yönetim kararları üzerinde güçlü etkisi olan bir kesim için bu söylediklerimiz geçerli.
Misal.
Musul operasyonundan mı bahsediyoruz.
Washington bu işi en olmayacak yerinden tutuyor.
Şiilerle hareket etmenin büyük bir katliamdan başka bir şey getirmeyeceği bilindiği halde, PKK'ya karşı Ankara'nın alerjisinin hangi düzeyde olduğu bilindiği halde, Musul'u bu iki grupla bir olup kurtarmaya soyunuyor.
Böyle bir tablo başka türlü neyle nasıl yorumlanabilir ki?
Bu cümleyi geçen hafta konuştuğum üst düzey bir askeri yetkilinin ağzından duymuştum.
Anlıyoruz ki, Musul bahsinde TSK'nın içinde bulunduğu duygu ve düşünce iklimi, sivil yönetim ile birebir örtüşüyor.
Aynı askeri yetkilinin Musul bahsinde kullandığı şu cümleler, böyle bir hüküm vermemizi kolaylaştırıyor.
Dün PKK, İran sınırına yakınlığı ile bildiğimiz Hakkari Şemdinli'de bomba yüklü araçla yeni bir
10'u asker 18 kişi şehit oldu.
18 eve ateş düştü.
Önceki gün Ankara'yı kana bulamak için harekete geçen iki terörist, güvenlik güçlerini karşılarında bulunca
Yine dün, Musul operasyonuna katılmak için TSK'nın Musullu gönüllülere eğitim verdiği Başika kampına bir
Bütün bunların baştan beri üzerinde durduğumuz meseleler ile doğrudan alakalı olduğunu söylemeye gerek yok herhalde.