Başbakan Binali Yıldırım doğru söylüyor.
Terör örgütleri vardiya usulü, yani nöbetleşe kan akıtmaya devam ediyor.
15 Temmuz'da FETÖ başarısız kalınca PKK devreye girdi, devamını önceki akşam DAİŞ getirdi.
Bu örgütler, vahşette acımasızlık yarışını da vardiya usulü sürdürüyor.
FETÖ'nün 15 Temmuz'da ne yaptığını biliyoruz.
PKK tonlarca bomba yüklü kamyonları havaya uçuruyor, DAİŞ canlı bombaları insanların en mutlu anlarında, düğünlerde patlatıyor.
Dün, Cumhurbaşkanı Erdoğan
.
Gaziantep'te 51 kişinin hayatına mal olan eylemi gerçekleştiren canlı bombanın bir çocuk olduğunu.
Erdoğan, saldırganın kimliğini açıklarken,
dedi.
Patladı, ya da patlatıldı ifadesinden üzerine bomba yerleştirilen çocuğun uzaktan bir düğmeye basılarak bu katliamı yaptığı/yaptırıldığı ihtimalini akıldan uzak tutmamak gerekir.
Peki DAİŞ neden yeniden saldırıya geçti?
SETA'nın Dış Politika Araştırmaları Direktörü Ufuk Ulutaş, Türkiye'nin en iyi Suriye uzmanlarından biridir.
Dün, Gaziantep katliamını konuşmak üzere, iki görüşme yaptım.
Önce bu tür durumlarda görüşlerine başvurduğum güvenlik yetkilisini, sonra da Ufuk'u aradım.
Gelen görüşler bize Cerablus'u işaret ediyordu.
Gaziantep saldırısını analiz etmek için sınırın hemen karşısındaki Cerablus kentinin son durumuna bakmamız gerekiyor.
Kent, birkaç yıldır DAİŞ'in kontrolü altında.
PKK'nın Suriye kolu olarak bildiğimiz YPG, biz burada 15 Temmuz'un şokunu atlatmaya çalışırken, daha güneyde yer alan Menbiç kentini ABD özel kuvvetlerinin yardımıyla kısa süre önce DAİŞ'in elinden almış, sonra da gözünü Cerablus'a dikmişti.
İşte tam bu sırada, Türkiye'nin desteklediği muhalif gruplar ile YPG arasında
yarışı başladı.
Ankara, 15 Temmuz'un açtığı yaraya rağmen, hızlı refleks gösterdi.
MİT'in yardımıyla Gaziantep/Karkamış'a getirilen yeterli miktarda muhalif savaşçı, Cerablus'u DAİŞ'ten kurtarmak için önceki gece sınırın öbür tarafına geçti.
TSK, muhaliflere, obüs atışlarıyla topçu desteği verdi.
İşte, DAİŞ'in Gaziantep'teki düğünü cenaze evine dönüştüren saldırısı, böyle bir zamanlama içerisinde karşımıza çıktı.
DAİŞ'in Cerablus için böyle bir reaksiyon göstermesinin bir sebebi var.
Suriye içinde ciddi mevzi kaybedip sıkışmaya başlayan örgüt, bu kenti de kaybetmesi halinde Suriye içinde daha bir tecrit edilmiş hale gelecek.
PKK açısından ise mesele daha karmaşık görünüyor.
Örgüt, DAİŞ'e karşı mevzi kazansa da, son günlerde Esad rejiminin YPG kontrolündeki bölgelere yaptığı sürpriz hava taarruzları, PKK'yı ciddi ölçüde panikletmiş durumda.
(Bu sürpriz hava taarruzunun St. Petersburg'taki Erdoğan-Putin zirvesinin sonrasına rastlaması da dikkat çekiciydi.
Rejimin Moskova'nın haberi olmadan böyle bir hava operasyonu yapamayacağını hesaba katarsak, “
diye bir soru ortaya atıp, bunun üzerinde kafa yorabiliriz.
Devam edelim.
PKK, Suriye'de Menbiç kentini ele geçirdikten sonra Cerablus'a yönelmek, oradan da Afrin'e kadar ilerleyip Kuzey Suriye'deki PKK Kuşağını tamamlamak istiyor.
Ama gelinen noktada işlerin onların değil, Türkiye'nin arzu ettiği şekilde geliştiği de görülebiliyor.
Eğer muhalifler Cerablus'u DAİŞ'in elinden alırsa, bu PKK'nın
hayalini suya düşürebilir.
Bu son hareketliliğe bölgedeki asıl aktörlerden biri olan ABD'nin nasıl tepki vereceği, işlerin gidişatını belirleme anlamında büyük önem taşıyor.
15 Temmuz başarılı olsaydı, onların işi kolaydı.
Suriye'deki PKK kuşağı projesi hızla tamamlanacak, hatta asıl hedef olan Türkiye topraklarının bir bölümü de bu projenin bir parçası haline getirilecekti.
Ama öyle olmadı.
Allah'tan öyle olmadı.
İşte böyle bir tablo içerisinde
bir gelişme daha oldu.
PKK Türkiye'yi
davet etti.
KCK'nın,
diyen açıklamasını onların kendi iradeleriyle yapılmış bir açıklama olarak okumak için biraz saf olmamız gerekir.
ABD yönetiminin Mart ayından itibaren Ankara'ya,
diye tutturduğunu hesaba katarsak KCK'nın,
açıklamasını da yapılmış değil, yaptırılmış bir açıklama olarak okumak daha doğru olur.