Bundan daha ıstırap verici bir durum olabilir mi?
HDP'nin, Selahattin Demirtaş'ın, Gültan Kışanak'ın düştüğü durumu kast ediyorum.
Bir buçuk sene önce 400 bin kişinin oyunu aldığın şehirde, en fazla ihtiyaç duyduğun anda, 40 kişi zor bulabiliyorsun, yanında durabilecek.
Yaptığın çağrılara, çağrı yaptığın insanlar, derin bir sessizlik, tepkisizlik ile karşılık veriyorsa eğer, bundan daha büyük bir siyasi ceza olabilir mi?
Diyarbakırlılar korkuyor da onun için mi böyle yapıyorlar?
Hayır.
Bu şehir çok fazla korkutucu dönemler gördü.
İcap ettiğinde, gerek gördüğünde istediği tepkiyi koydu, istediği gürültüyü koparabildi.
Ama şimdi en güçlü olduğunu düşündüğün günden beridir,
dediğin şehirden
çıkmıyor.
Neden acaba?
Geçen yıl, Haziran-Kasım ayları arasında Ankara'da bir sürü bölünme senaryoları dinliyor idik.
İstihbarat birimleri, güvenlik uzmanları, Güneydoğu ile ilgili olarak şöyle bir kabus senaryosu yazıp yetkililerin önüne koymuştu:
Konuştuğumuz insanlar, dudaklarını ısırıp, kafalarını sağa sola sallayarak karamsar bir eda ile böyle şeyler anlatıyorlardı.
Senaryonun ilk iki ayağının eş zamanlı hayata geçirilişine tanıklık ettik de zaten.
diye tuhaf bir cümleyle devam eden özerklik açıklamaları yapılırken hendek savaşları başlamıştı bile.
Ama senaryonun en önemli kısmı akim kaldı.
Serhildan/Ayaklanma çağrıları yapılan insanlar, bu çağrılar karşısında kıpırdama emaresi bile göstermedi.
Avrupa'dan, Kandil'den, HDP Genel Merkezi'nden arka arkaya tekrarlandı bu çağrılar.
Selahattin Demirtaş, baktı olmayacak,
demeye başladı.
Şırnak'ta, Cizre'de Gezi'den mülhem, tencere tava eylemleri yaptırılmak istendi.
Olmadı.
HDP Eş Genel Başkanı Selahaddin Demirtaş dünkü grup toplantısında çıldırmış, kendinden geçmiş halde beddua ediyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden koca bir hareketin mensuplarına
diye.
Bela okumanın, hakaret etmenin bir tık ötesine geçmek anlamına geldiğini FETÖ'cülerden öğrenmişti bu memleket.
Şimdi Demirtaş yapıyor aynısını.
Ama özünde bu, bir çaresizlik halinin dışavurumundan başka bir şey değil.
Üç yıl öncesine gidelim…
Terör meselesini kökten çözmek için Tayyip Erdoğan'ın güçlü bir irade koymasıyla başlayan çözüm süreci günlerine.
Dönemin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Selahattin Demirtaş görüşme halindedir.
Sürecin gidişatı konuşulurken bir yerde Demirtaş bıyık altından gülerek şöyle bir ifade kullanır:
Kast edilen şey, Suriye'deki durum ve PYD'nin iç savaştan yararlanarak Kuzey Suriye'nin bir bölümünde sözde Kantonal yönetimler kurması idi.
Demirtaş şartlar değişti derken, bunu kast ediyordu.
Yani
demeye getiriyordu.
Bu cümlenin kurulduğu an, HDP açısından çözüm sürecinin kafalarda bittiği ana tekabül ediyordu.
Sonrasında neler yaşandığını hep birlikte yaşayıp gördük.
800'ü bulan şehit sayısı…
Binlerce PKK'lının öldürülmesi…
Yıkılan şehirler, göç eden on binlerce insan…
Demirtaş'ın üç yıl önce söylediği
cümlesi, bütün bu kanlı dönemin
anına tekabül ediyor da diyebiliriz.
diye caka satıp, günün sonunda emperyalistlerin kucağına oturarak hayallerine ulaşmaya çalışan bir siyasi hareket.
AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu'nun ifadesiyle
Şöyle de diyebiliriz:
İnsanlara anlatacak bir hikayen kalmamışsa, bu, siyasi ömrünün de tükendiği anlamına gelir.
FETÖ için de yolun sonu, beddua seanslarıyla başlamamış mıydı?