Meselenin ne olduğunu iyi kavramamız lazım.
Resme bölük pörçük bakılırsa, neyin ne olduğunu iyi anlayamayız.
15 Temmuz sonrası, TSK içindeki Kemalist damar harekete geçti, özünde
anlamına gelen bir dalga ürettiler.
Sanki 15 Temmuz'a gelene kadar, geçmişteki bütün darbelerin, muhtıraların sahibi kendileri değilmiş gibi, demokrasiye bağlılıkları her daim pirüpak kalmış gibi insanların hafızasıyla alay edercesine yaptılar bunu.
ana tezi üzerinden yürütülen bu dalga, özünde 27 Mayıs ruhunun metastaz yapmış hali olarak karşımıza çıktı.
Önceki gün yaptığı habere
başlığını atan Hürriyet Gazetesi'nde, 15 Temmuz'dan 10 gün sonra bu anlattıklarımızı
hale getiren tam sayfa bir röportaj yayınlanmıştı.
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, o demecinde şunları söylüyordu:
Kilit cümle bu.
başlığının ruh iklimini besleyen mesele de burada saklı.
Yalnız küçük bir sorunumuz var.
Emekli Oramiral'in bu tezlerine ikna olabilmemiz için, yaslandığı ideolojinin Türkiye'de 15 Temmuz hariç bütün darbelerde imzası olduğu gerçeğini nereye koyacağız?
15 Temmuz'dan sonra gelişen süreç,
tezinin, niyet beyanının tersi bir istikamette gelişti.
Darbe girişiminin üzerinden kısa süre geçtikten sonra hükümet, KHK'larla TSK'nın yapısına ilişkin esaslı dokunuşlar yaptı.
YAŞ'ın yapısı değişti, sivil ağırlık getirildi, İnsan Kaynakları, Milli Savunma Bakanlığı'nın uhdesine geçti, sivil otoritenin kontrolü bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ağırlık kazandı.
Küçük bir anekdot…
15 Temmuz'dan kısa süre sonra, yeni düzenlemelerin daha hayata geçmediği günlerde, sabah programı için bir araya geldiğimiz Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, programın bir yerinde şöyle bir şey demişti:
Araya girip, Bakan Işık'a bu defa ben sordum,
diye.
Bakan Bey gülümsedi,
dedi.
Meselemiz bu.
Geçen hafta, biz Çankaya Köşkü'nde Başbakan Binali Yıldırım ile basın toplantısında iken, cep telefonumuza şu haberin mesajı düştü:
Hürriyet Gazetesi'ne konu olan habere göre,
bu düzenlemenin kendilerinden görüş alınmadan Savunma Bakanlığı eliyle yapıldığını söylüyordu.
Karargah görüşü
iması taşısa da asıl sorun, gazetenin bu haber için kullandığı başlıkta saklıydı.
Sorun, “
” başlığının, zamanında AK Parti'ye karşı psikolojik savaş açma niyeti taşıyan Mustafa Balbay imzalı
başlığı ile emmoğlu olmasıydı.
Kaldı ki, 15 Temmuz'dan sonra TSK'nın personeliyle ilgili tasarruf hakkı Savunma Bakanlığı'na geçtiğine göre, Bakanlığın böyle bir karar alması doğal karşılanmalı.
Milli Savunma Bakanlığı'nın, hükümetin böyle bir karar alırken, neyi hedeflediği de ortada:
Ordu'nun personel yapısını, Türkiye sosyolojisinin ortalamasına uygun hale getirmek.
Buradan çıksa çıksa, TSK'nın kapısını bütün kesimlere açık tutma fikri çıkar.
Kaldı ki, başörtüsü meselesinin gerilim üreten bir kutuplaşma meselesi değil, bir normalleşme sorunu olduğu, tecrübe ile sabit hale geldi.
Yasaklar kalktıktan sonra, herhangi bir devlet kurumunda başörtülü çalışma hakkı tanındığı için, herhangi bir çatışma yaşandığına tanık olanınız var mı?
Türkiye'nin darbeler defterini kapatmasının bir yolu da, ordu dahil, bütün devlet kurumlarının
olmaktan çıkarılmasından geçiyor.
FETÖ belasının hem TSK'ya hem Ordu'ya musallat olmasının asıl sebebi de bu motivasyon değil miydi?
Öbür mantığın yolu, “
mantığına çıkar.
Darbeler defterini kapatmanın yolu ise, bütün devlet kurumlarının herkesin girip görev alabildiği, Türkiye sosyolojisinin ortalamasını yansıtan politika ve uygulamalardan geçer.
Karargâhta 15 Temmuz gecesi yaşananların tekrarlanmamasının yolu da buradan geçer.