ABD Dışişleri Bakanlığı'nda görevli 51 orta ve üst düzey diplomat, Beyaz Saray'ın Suriye politikasını yerden yere vuran bir bildiri imzalayıp yayınladı.
Bildirinin özünde Esad yönetimine karşı askeri operasyon yapılması çağrısı vardı.
Diplomatlar haklıydı.
Bildiride, mevcut yaklaşımın Esad'ın iktidarda kalmasından başka bir işe yaramadığını, Şam rejiminin barış arayışına girmesi için askeri harekat tehdidinin kendisine gösterilmesi gerektiğini savundular.
Ana ekseni Suriye'de daha fazla kan akması ve iç savaşın uzaması olan mevcut ABD Suriye politikasının uygulayıcılarından Dışişleri Bakanı John Kerry, konuyu ciddiye aldığını gösteren bir tutum sergileyerek diplomatlarla yüz yüze görüşeceğini açıkladı.
Gerçi, bunun bir tutum değişikliğine yol açması beklenen bir şey değil.
Bu diplomatların kimler olduğunu aşağı yukarı biliyorum.
Onların bazılarıyla 2007 yılında Washington'da tanışmıştım.
O dönemde Ankara'da 27 Nisan bildirisine Beyaz Saray'ın (Bush Yönetimi) verdiği tepki biçimi tartışılıyordu.
Beyaz Saray,
diyerek özünde o bildiriye destek veren bir tutum ortaya koymuştu.
Aynı yıl Washington'da birkaç ayrı ortamda karşılaştığım/tanıştığım ABD'li diplomatlara şu soruyu sormuştum.
diye.
Evet bu soruyu sordum ama karşı taraftan beklediğim türden bir yanıt gelmedi.
Bir izahat çabası, bir geçiştirme cümlesi, diplomatik dille soruyu topu taca atma falan.
Bunların hiçbiri olmadı.
Aksine soruyu sorduğum ABD Dışişleri diplomatları kızarıp bozarıyor, bazıları doğrudan haklısınız tepkisi veriyorlardı bana.
Meselenin ne olduğunu oradayken anlamıştım.
Türkiye'de muhtıraya destek veren çevreler ile, Irak'ta yüzbinlerce masum insanın ölümüne yol açıp büyük bir felakete imza atan çevreler aynı çevrelerdi.
Ve benim yukarıdaki soruyu sorduğum diplomatlar, onlarla aslında kavga halindeydi.
Soruma
tepkisi vermelerinin sebebi de buydu.
ABD devlet mekanizması içerisinde aklı selimle hareket etmeye çalışan böyle bir damar var.
Evet böyle bir damar var ama, özellikle ABD'nin Ortadoğu politikaları söz konusu olduğunda İsrail'in bölgesel çıkarlarına göre pozisyon alıp, burada milim sapma olmasına izin vermeyen öbür damar, genellikle baskın çıkıyor.
Irak'ta öyle olmuştu, Suriye meselesinde de bu böyle oldu.
Son olarak Başkan Yardımcılığı döneminde Neoconların Beyaz Saray'daki en güçlü adamı olan Dick Cheney'in o dönem Ulusal Güvenlik Danışmanlığını yapan John Hannah, ABD'de yayımlanan Foreign Policy dergisinde bir yazı kaleme aldı.
Yazının başında bu ifadeler var.
Fark etmiş olmalısınız.
Olanı, olması muhtemel olanı değil, olmasını istediği şeyi yazıyor aslında.
Mesajın devamı Beyaz Saray'a gidiyor:
Cheney'in danışmanı araya bir de
cümlesini de sıkıştırmış ki, onun okumasını da aynı yöntemle yaparsanız mesele anlaşılır.
Bundan bir ay kadar önce Foreign Affairs Dergisi'nde de başlığı
başlıklı başka bir yazı çıkmış, aralarında Henry Barkey'in de bulunduğu aynı çevreler bu yazıyı yaygınlaştırmak için özel çaba sarf etmişlerdi.
Tekrardan yazalım.
Olmasını istedikleri şeyin başına sonuna soru kipi ekleyerek, soru soruyormuş gibi yaparak asıl niyetlerini saklamaya çalışıyorlar.
Mısır'da, Suriye'de, Brezilya'da istediklerini elde ettiler.
Türkiye'de de aynısını yapmak istiyorlar.
Kemal Tahir bu adamlar için
tabirini kullanır.
Dikkat etmek lazım.