|
Külliye’deki güvenlik zirvesinde ne konuşuldu
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçen hafta Washington'a yaptığı ziyaret, Brookings Enstitüsü önünde
'kabak gibi meydana çıkan'
dörtlü koalisyonun (PKK-Ulusalcı/Kemalist-Paralel/Ermeni diyasporası) kirletme çabalarına rağmen amacına uygun şekilde tamamlandı.


Erdoğan, dirayetiyle kuru gürültüye pabuç bırakmadı, Washington'da kendi gündemini yürüttü ve Türkiye'ye döndü.



Önceki gün Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde dar katılımlı bir güvenlik zirvesi yapıldı.



Bir önceki

'dar katılımlı'

zirveden hangi kararların çıktığını ertesi gün görmüştük.



Havadan, karadan aldığı destekle Azez'i alıp Türkiye sınırını kapatmaya çalışan PKK'nın Suriye uzantısı YPG, sınırda bekleyen TSK'ya ait obüslerin gönderdiği toplarla püskürtülmüştü.



Önceki akşam yapılan güvenlik zirvesinde de öncelikli konu Suriye idi.



Ve masada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD'de iken işaretini verdiği, Ankara eliyle yürütülen yeni Suriye projesi vardı.



TÜRKİYE DESTEKLİ MUHALİFLER SINIRDA İLERLİYOR


Şimdi burada küçük bir kısa devre yapalım, Suriye sınırında son günlerde neler olup bitiyor, ona bakalım.



Olan şu:



Arap ve Türkmenlerden oluşan, yeni katılımlarla güçlenen Türkiye'ye müzahir Suriyeli muhalif gruplar, sınırın karşı tarafında DAİŞ'e karşı etkili bir taarruza geçmiş durumdalar.



Yazıya oturmadan önce görüştüğüm sınırdaki yetkili ismin de teyit ettiği gibi, Azez'den yola çıkan muhalif gruplar, 20 km. kadar ilerleyip, savaştan önce 10 bin kişinin yaşadığı bir Türkmen kasabası olan Kilis/Elbeyli'nin karşısındaki Çobanbey'e kadar geldiler.



Çobanbey'i kuşatan muhalifler, sınır boyunda ilerleyip Doğu'da Cerablus'a kadar ulaşabilirlerse, Ankara'nın kırmızı çizgi olarak kabul ettiği 98 km.'lik hat DAİŞ'ten temizlenmiş olacak.



Bu gerçekleşirse Selahattin Demirtaş, kendi tabiriyle

'mal gibi'

olup bitenleri seyredecek.



PEKİ WASHINGTON BU İŞE NE DİYOR?


Şimdi tekrar geçen haftaya dönelim.



Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD'de yaptığı, gürültü patırtı içinde herkesin yakalayamadığı o kritik açıklamaya.



Obama ile yaptığı görüşme sonrası gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı, PYD/YPG ile ilgili Washington ile bakış farklılığı sorulunca şu cevabı vermişti:



“PYD ve YGP konusunda ilk zamanlara kıyasla daha iyi bir noktadayız. Obama, Kerry, Biden ile yaptığımız görüşmelerde Türkiye'nin güneyinde PYD/YPG yapılanmasına izin vermeyeceğimizi söyledik.

O bölgede DAİŞ ile mücadele için ABD'ye 1800 isim verdik. 600 isim daha vereceğiz. Bunlar yetişmiş insanlar. Bir kısmı Türkmen, bir kısmı Arap. Dolayısıyla ABD'nin artık bahanesi olamaz.”


Erdoğan'ın açıklamasında işaret ettiği

“1800 artı 600 ismin

”, yukarıda sözünü ettiğimiz püskürtme harekatını yürüten Suriyeli muhalif grup olduğu anlaşılıyor.



Tabi, Washington'da bahane bitmez.



Bugüne kadar Suriye konusunda kendi programı örtüşmediği için Türkiye'ye karşı

'kırk dereden su getiren'

Washington yönetimi buna ne diyecek, buna karşı ne yapacak bilmiyoruz.



Ama Erdoğan'ın dediği gibi bu yeni durumun ABD açısından görünürde yeni bir bahanesi bulunmuyor.



Tekrardan Ruslara gidip,

“siz muhalifleri vurun biz de tepki gösterir gibi yapalım”

demek dışında.



YPG'ye fiilen silah vermeye devam eden, onlarla istihbarat paylaşımı yapan, muhaliflere destek söz konusu olunca Ankara'daki bir kaynağın ifadesiyle

“motor bozuk”

diyen Washington yönetimi, Ankara'nın bu yeni hamlesine ne diyecek, daha doğrusu ne yapacak bunu da göreceğiz.



Bu tabi biraz da Ankara'nın

'sıkı durmasına'

bağlı.



Türkiye, Erdoğan'ın ABD'de yaptığı gibi, YPG'ye karşı sıkı duruşunu korursa, ABD'nin bahaneleri de bir yere kadar geçerli olacak.



Çünkü Temmuz ayında Suriye'nin bu bölgesiyle ilgili Türkiye'ye verdikleri sözler ve yapılan anlaşmanın özü halen korunuyor.



Ki muhtemelen Erdoğan, görüştüğü ABD yönetiminin temsilcilerine,

“Bu şekilde sınır, DAİŞ'ten

bütünüyle temizlenmiş olacak. Daha ne istiyorsunuz” mealinde bir şeyler söylemiş de olabilir.



Şunu da unutmayalım.



Her durumda, Suriye'deki gelişmeleri sahada olup bitenler belirliyor.



Birkaç ay önce bu konuları konuştuğum üst düzey bir hükümet yetkilisi, havada Ruslarla, karada rejim, PKK ve DAİŞ'le aynı anda savaş veren muhaliflerin durumunu kast ederek

“700 kişiyle nereye kadar ne yapabilirler ki?”

demiş, umutsuzluk beyan etmişti.



Şimdi o grupların hem eleman, hem de donanım bakımından daha güçlü hale getirildiği anlaşılıyor.



Tekrardan, unutulmasın.



Onlar orada ne kadar güçlü olurlarsa, Türkiye burada o kadar güçlü olur.


#güvenlik zirvesi
#YPG
#Erdoğan
#Brookings Enstitüsü
8 yıl önce
Külliye’deki güvenlik zirvesinde ne konuşuldu
Küresel sistemde İngiliz-Yahudi kapışması!
İki elleri de dolu, birinde din, diğerinde altın!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’