|
Mehmet Görmez’den krizden çıkış reçetesi

İslam Dünyası 1400 yıllık tarihinde, sonuncusu içinden geçtiğimiz dönem olmak üzere 4 defa büyük kriz yaşadı.



Birincisi;

Hz. Osman döneminde başlayan, Cemel Vakası, Sıffin Savaşı ve Kerbela ile günümüze bile büyük acılar bırakıp giden Müslümanların kendi savaşı.



İkincisi; 13. Yüzyıl'da Bağdat'taki suların kan ve mürekkep karışımı bir renge bürünerek akıp gitmesine yol açan Moğol istilalarının/katliamlarının getirip bıraktığı yıkım.



Üçüncüsü; Birinci Dünya Savaşı sonrası tarihçilerin

“örneğine az rastlanan bir trajedi”

diye tarif ettikleri, yeryüzündeki Müslümanları sahipsiz bırakan Osmanlı'nın yıkılış süreci.



Dördüncüsü;

İçinde yaşadığımız günlerde, yani bugün İslam coğrafyasını derinden etkileyen, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İslam Zirvesi sonunda sıraladığı gibi

müteşekkil sorunların getirip bıraktığı krizler.



Moraliniz hemen bozulmasın.


Zira 1400 yıllık İslam tarihinin

'ekseri kısmında'

medeniyetler kurup huzuru yaşayıp/yaşatmış, Batı'nın kendi içinde yaşadığı krizlerin çok daha azını kendi tarihinde görüp geçirmiş toplulukların yine Müslümanlar olduğu unutulmasın.



Mesela, ilk dönemde yaşanan o acılara rağmen, Müslümanların kalplerinde taşıdıkları manevi coşku ile Hicaz çöllerinden çıkıp Çin kapılarına, İstanbul surlarının dibine, Afrika Kıtası'nın derinliklerine daha ilk 50 yılda ulaştıkları ve tarihçilerin bugün bile bunu anlamlandırmakta zorlandıkları unutulmasın.



12. Yüzyıl'da Avrupa'daki kralların kendi isimlerini yazmayı yeni yeni öğrendikleri bir dönemde Endülüs'ün kalbi Kurtuba'da, sadece bir şehirde, 70 adet kütüphanenin bulunduğunu hatırlayalım.



Nihayetinde önceki dönemlerde yaşanan krizler nasıl atlatılıp normale dönülmüşse, bugünküler de gün gelir, geçer gider.



Ancak bu böyle diye, günümüzün krizlerini yok saymak, ya da küçümsemek ancak bu sorunların uzamasına katkı sağlar.



MEHMET GÖRMEZ HOCA: ÇIKIŞI 'ANA YOL'DA ARAMAK LAZIM


Ankara'nın hareketli siyasi konularına ara verip bu konulara girmemizin iki nedeni var. Birincisi geçen hafta İstanbul'da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi ile, İslam dünyasının içinde bulunduğu krizlere derli toplu bakılıp yerinde tespitler yapılmış olması.



İkincisi, zirvenin sona erdiği Cuma gününün akşamı Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez Hoca ile yaptığımız Kanal 7/İskele Sancak yayınında konuştuklarımız.



Mehmet Görmez Hoca'yı, büyük bir alim, iyi yetişmiş bir mütefekkir olarak biliriz.



İslam Dünyası'nın bugün yaşadığı krizleri, DAİŞ, Boko Haram, El Kaide gibi yapıların ürettiği meseleleri konuşurken bu yapıların

'nevzuhur'

olduğunu söyledi, İslam tarihinin ana akımında/ana yolunda böyle şeylerin bulunmadığını dile getirdi.



O anayolu da şöyle anlattı:



“Bu topraklarda birlikte inşa ettiğimiz, birlikte anlamaya çalıştığımız İslam'ın o dört yönünü unutmamamız gerekiyor. Yani Kitap ve Sünnet'e bağlı, Ehli Sünnet yolu, ama aynı zamanda Ehlibeyt sevgisini içkin, aynı zamanda akıl ve hikmete çok önem veren, yani nasları anlamada, akıl ve hikmeti, toplumun örfünü, sosyal hayatını dikkate alarak din ve hayat arasındaki ilişkiyi doğru kurmaya çalışan, birlikte yaşama tecrübesi ve ötekine saygı konusunda bir ahlak ve hukuk oluşturmuş bir anlayış var. Bu anlayış tabii sadece bu topraklarda olmadı. Mesela 8 asır Batı'yı aydınlatan Endülüs'te bu oldu. Bu anlayış asırlarca Şark'ı aydınlatan Maveraünnehir'de oldu. Taşkent, Semerkand, Horasan'da ortaya konan anlayışlar”.


“TÜRKİYE HAKEMLİK ROLÜNÜ KAYBETMEMELİ”


İslam Dünyası'ndaki mezhep çatışmalarının içine Türkiye'yi de çekmeye çalışan bir çaba olduğunu akıl sahibi herkes görebiliyor.



Cumhurbaşkanı'nın, hükümetin bunun farkında olduğu ve mezhepçi dış politika tuzağına düşmeden

'herkese hitap edebilme'

yeteneğini koruduğu en son İslam Zirvesi'nde verilen mesajlarla teyit edildi.



İran'ın Pers İmparatorluğu hevesinin kabardığı, Suudi Arabistan'la köprüleri attığı bir ortamda Türkiye'yi yönetenlerin her iki ülkenin başındakilerle sıcak temas sağlayabildiği de geçen hafta içinde görüldü.



Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Türkiye'nin bu

'hakemlik rolünün'

çok kıymetli olduğu ve bunu kaybetmemesi gerektiği görüşünde.



'Hakemlik'

derken Prof. Dr. Görmez, bu bağlamda bir de haber verdi.



İran ve Suudi Arabistan arasındaki İranlı hacı sorununun kendi girişimiyle çözüldüğünü bize anlattı.



Mesele şu: İki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler kopunca İranlılar, Suudi Arabistan'ın bu yıl İranlı hacı kabul etmeyeceğine dair bir endişeye kapılıp Mehmet Görmez'den arabuluculuk yapmasını istemiş.



İran Hac Bakanı, bunun için Ankara'ya bir heyet göndermiş.


O da bu işin çözülmesi için devreye girmiş.



Gerisini Görmez'in kendi ifadelerinden aktaralım.


“Doğrusu konuyu bizzat Sayın Cumhurbaşkanımız'a arz ettim, çünkü beni aşan yönleri vardı. Sonra önemli teşebbüsler oldu. ABD'deki açılışta Suudi Arabistan Hac Bakanı bizzat arayarak, 'Bizim kararımız şudur. Siyasetle ibadeti asla birbirine karıştırmayız. İranlı kardeşlerimiz Dubai'deki büyükelçilikten vizelerini almaya başlasınlar' dedi. Ben de çok sevindim”.

#Mehmet Görmez
#Diyanet
#İslam
8 yıl önce
Mehmet Görmez’den krizden çıkış reçetesi
Hz. Âdem kaç yıl önce yaşadı?
Bosna tecrübesi ve Kosova
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!