|
Ne paralar kaçırdık bir bilsen

Üç ay önce Gaziantep'te anlattılar: “Burada Avrupa ve ABD merkezli 200 tane yeni açılmış NGO (Sivil Toplum Kuruluşu) var.”



Ne yapıyorlar diye sorduk haliyle.



“Aslında çoğu değişik ülkelerin istihbarat birimleri adına faaliyet gösteriyorlar. Bir de şunu yapıyorlar tabii: Suriyeli sığınmacılar arasından özel yetenekleri, eğitim ve nitelikleri olanları seçerek alıp ülkelerine götürüyorlar.”



Doktorlar, mühendisler, teknisyenler...



Konuştuğum kent yöneticileri, bu türden meslek sahibi Suriyelilerin yarısının şimdiden Avrupa ve ABD'ye götürüldüğünü anlattı.



Sonra dediler ki; “Daha fazla gecikirsek geri kalanları da götürecekler.”



Bu işin bir yönü...



Üzerinde duracağımız bir başka mesele daha var.



Yine Gaziantep'te iken kentin önde gelen işadamlarından biri, kulağıma eğildi ve “Ne paralar kaçırdık bir bilsen” dedi.



Sonra devamını anlatmaya başladı:



“Suriye'de devlete güven olmadığı için doğru düzgün bankacılık sistemi bulunmuyor. Bu yüzden zenginlerin çoğu, kazandıkları paraları yastık altında tutuyorlardı. Savaş başlayınca bu paraları güvenli bir limana taşımak istediler.”



-Peki sonra ne oldu?



Aynı işadamı, bana özel bir sırrını açıklar gibi kısık sesle kulağıma fısıldamaya devam etti:



“Bu talep bize iletilince Ankara'ya gittim. Merkez Bankası yetkilileri ile bile görüştüm. Ama olmadı. Kayıtsız parayı alamayız dediler.”



-Peki ne oldu bu paralara?



“Sahilden, küçük botlarla Kıbrıs Rum Kesimi'ne taşındı o paralar. Küçük bir rakam değil. On milyarlar mesabesinde bir paradan söz ediyorum.”



Geç kaldık.



Hem de bayağı geç kaldık.



Ama zararın neresinden dönülse fayda var.



Bayramdan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kilis ziyareti sırasında yaptığı açıklamayı ben bu bağlamda çok önemsiyorum.



“İsteyen Suriyeli kardeşimize vatandaşlık hakkı vereceğiz”

.



Bu cümlenin oturduğu zeminin, şu saydıklarımız ile doğrudan ilişkili olduğu ortada.



Ramazan Bayramı'nın öne çıkan siyasi tartışma konusu da bu idi.



Suriyeli 3 milyon sığınmacıya “dilenci” muamelesi çeken, “İti kopuğu, katili, dincisi ne ararsan var” diyerek saldırgan ve ırkçı

atan gazeteler oldu.



Ne yazık ki, bazı Ak Parti yetkililerinin de millete bu işin neden yapıldığını anlatmak yerine, klasik savunmacı bir dile savrulup salt bu saldırganlığı yumuşatma çabası içerisine girdiklerini gördük.



Halbuki, Sözcü Gazetesi'nin dedikleriyle hareket edilecek olunsa, Mimar Sinan'in mezarını açtıran Güneş Dil Teorisi'nin, kutsal metinlerden biri olarak okul kitaplarında okunmaya devam edildiği bir ülkede yaşıyor olacaktık.



Hükümet, bu saldırganlığa aldırmadan, doğru bildiğini tavizsiz şekilde hayata geçirmeli.



Suriye savaşı ve Suriyeli sığınmacılar meselesinde Türkiye hükümeti ve halkı olarak insani bakımdan çok değerli bir sınav verdik.



Ama meseleye hep “Gün gelecek bu insanların hepsi ülkelerine dönecek” düşüncesiyle yaklaşıldığı için meselenin stratejik planlaması biraz da “saldım çayıra, mevlam kayıra” mesabesinde kaldı.



Erdoğan'ın sözünü ettiği türden stratejik planlamalar, “Suriyeliler geldi, huzurumuz kaçtı” propagandası nedeniyle bir türlü hayata geçirilemedi.



Hükümetin, ülkeye giriş yapacak yabancı para konusunda “Bundan sonra para sahibinin anası kim, babası nereli?” sorusunun sorulmayacağı yeni bir düzenleme içerisinde olmasının, yukarıda sözünü ettiğim türden para akışıyla ilişkisi olduğu da anlaşılıyor.



Tabii bunu da aynı hemen “kara para” sınıfına koyan yayınlar yapılması gözden kaçmadı.



Gaziantep'te iken kent yöneticileri, bir bilgi daha vermişlerdi.



Onu da paylaşalım.



Meğer 350 bin Suriyelinin yaşadığı bu kentte Türkler arasında görülen asayiş olaylarının nüfusa olan ortalaması, Suriyeliler arasında görülenden daha fazla imiş.



Aramızdaki ırkçıların, “İti kopuğu” diye başlayan cümleler kurmasına aldırmayalım.



Aslında aradan geçen 5 yıl içerisinde o 3 milyon Suriyeli'nin bizden pek bir farkları olmadığını da gördük.


#NGO
#Suriyelilere vatandaşlık
8 yıl önce
Ne paralar kaçırdık bir bilsen
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı