|
Oysa onlar böyle bir Türkiye hayal etmemişlerdi

21'inci yılını sürdürmekte olduğum gazetecilik hayatımın bir bölümünde, Avrupa Birliği meselelerini yakından izledim.



Türkiye için tarihi niteliği olan zirvelerin hepsine yerinde tanıklık ettim.



Oralardan bir sürü haber geçtim, canlı yayınlar yaptım.



Müzakere sürecinin başlatılmasıyla ilgili kararların alındığı 17 Aralık 2004'te Brüksel'de, 3 Ekim 2005'te Lüksemburg'da idim.



Onlarca değişik ülkeden yüzlerce gazetecinin görev yaptığı basın merkezlerinde herkesin tek konusunun Türkiye olması, birlik üyesi 25 ülkenin (o zaman sayı 25 idi) liderlerinin sadece Türkiye için toplanmış olmaları, Türkiye'den gelmiş bir gazeteci için yeterince gurur verici bir şeydi.



Tabi, 11 yılda köprünün altında çok sular geçti.



Onlar için de, bizim içinde.



O ZAMANLAR ORDU ÜZERİNDE SİVİL DENETİM DİYORLARDI


2004, 2005 şartlarında Avrupa Birliği için değerler, çıkarların önünde idi.



Ya da öyle görünüyordu.



Mesela bu kulübe girmek isteyen bir ülkede ordu, mutlak anlamda sivil otoritenin kontrolü ve denetimi altında olmalıydı.



Daha iktidarının ilk aylarından itibaren bir takım darbe planlamalarına hedef olan AK Parti hükümeti için AB'yi cazip kılan temel ilkelerin başında da bu geliyordu.



Yani?



Türkiye'nin demokratikleşmesi ve askerin vesayetin bitirilmesi için Avrupa Birliği ideal bir

'çıpa'

idi.



Zaman içerisinde Türkiye-AB ilişkileri soğudu, ilerlemez oldu.



Bir çok başlıkta yeterli kriterler sağlanmasına rağmen Kıbrıs Rum Kesimi'nin, Fransa'nın blokajları yüzünden fasıllar açılamaz hale geldi.



Türkiye yanlış politikalar yüzünden Avrupa Birliği'nden uzaklaşıyor diye eleştiriler yapıldı.



Ama işin doğrusu, Avrupa Birliği, Türkiye'den uzaklaşıyordu.



Türkiye ne yaparsa yapsın, o kapıdan içeri bizi almayacaklardı.



TANKIN ÖNÜNE GEÇENİ DEĞİL, TANKI DESTEKLEDİLER


Türkiye'de askeri vesayet, tam da AB'nin isteyeceği gibi geriletildiği halde, bu alanda kaydedilen gelişmeler, şu yakın zaman içerisinde Avrupa'da hiçbir heyecan üretmedi.



Zamanında haklı olarak

“Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri bu”

diye başımıza kaktıkları Kürt sorununu çözüm süreciyle nihayetlendirme girişimi de heyecan vermedi.



Neden mi böyle oluyordu?



Çıkarlar, değerlerin önüne geçmişti de o yüzden.



15 Temmuz'da Türkiye halkı, FETÖ'cü darbecilere karşı dünyada örneği olmayan bir direniş sergiledi.



Rusya'da Yeltsin'in tankın üzerine çıkmasından, Tiananmen Meydanı'nda Çinli gencin tankın önünde cesurca durmasından çok daha fazlası vardı Türkiye'de.



Ama onlar, Türkiye'de tankın önüne geçeni değil, tankı desteklediler.



15 Temmuz'u unutturup, tarihi 16 Temmuz'dan başlatmaya çalıştılar.



Tankları durduranlara değil, tankları yürütenlere sahip çıktılar.



FETÖ'ye, otobüs durağında bekleyen insanları öldüren PKK'ya sığınak sağladılar.



NATO'da görevli darbeci Türk subaylarına sığınma hakkı tanıdılar.



Utanmasalar,

“15 Temmuz'a karşı koyanlara bir ceza verilmeli”

diyecek hale geldiler.



Şöyle bir soruya ne dersiniz?



Avrupa Birliği, acaba 15 Temmuz darbesi başarılı olsaydı, Türkiye'ye karşı bugün aldığı tutumdan daha kötü bir tutum alır mıydı?



En basitinden Avrupa Parlamentosu, Türkiye ile müzakereleri durduralım diyen bir kararla karşımıza çıkar mıydı?



Benim zirvelerini izlediğim dönemdeki Avrupa Birliği olsaydı, öyle bir durumda kesin böyle bir karar alırdı.



Ama şimdiki Avrupa aklı için aynı şeyi söylemek kolay değil.



TÜRKİYE'DE İŞLER BÖYLE Mİ İLERLEYECEKTİ!


7 Haziran'dan sonra AK Parti'ye karşı yüzde 60'lık blok üçlü koalisyon kurmalı, Tayyip Erdoğan Başkan yaptırılmamalı, Kürtler ve Alevilerin ittifakından yeni bir sosyoloji oluşmalı, Erdoğan ve AK Parti bir sokak devrimiyle, olmadı yolsuzluk operasyonları ile, o da olmadı askeri bir darbe ile uzaklaştırılmalı, Türkiye'nin güneyinde Türkiye topraklarının bir bölümünü de içine alacak şekilde bir PKK devleti kurulmalı idi.



Türkiye'de görmek istedikleri tablo aynen böyle idi.



Selahaddin Demirtaş, teröre ve şiddete açıktan destek verdiği için cezaevinde.



Hatırlayalım, kendilerinden, bu yılın Ocak ayı başında

“Hendek dediğiniz şey, darbeye karşı direniştir”

diye hikmetli! bir söz sadır olmuştu.



Bir başka konuşmasında hendek/çukur kazanlar için şu tür tabirler kullanmıştı:



“Cizre, Sur, Nusaybin, Silopi kahramanca direniyor. Bu halk boyun eğmiyor. Yarın Kürt halkının tarihi yazıldığında bugünler çok özel olarak tarihe not düşülecektir. Cizre, Sur, Silvan, Nusaybin, Gever, Kerboran, Derik, Silopi, Şırnak... Gerçekten tarih yazıyorlar.”


Bunun adı, Venedik kriterlerini baz aldığınız zaman da, teröre, şiddete destek vermektir.



Ama, çıkarlar değerlerin önüne geçince, Avrupa aklı,

“Geçiniz bayım, Venedik kriteri de neymiş diyor”

şimdi.


#Avrupa Birliği
#Selahaddin Demirtaş
#FETÖ
#PKK
7 yıl önce
Oysa onlar böyle bir Türkiye hayal etmemişlerdi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi