Bugün kulis, anekdot günü…
On yıl önce, 17 Mayıs 2006 tarihinin devam eden günlerinde Ak Parti hükümeti şöyle bir gidip gelmişti.
Danıştay saldırısının yaşandığı o meşum günün ertesinde, saldırıda vefat eden Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in cenazesi olaylı geçmişti.
Cenazeye gelen Ak Partili bakanlar, pet şişelere, küfürlere, yumruklama girişimlerine maruz kalmış, cinayetin siyasi hedefi kendileri oldukları halde, saldırıdan onlar sorumluymuş gibi bir hava estirilmişti.
Devam eden günlerde, Ankara'daki hava, dönemin iltisaklı gazetecilerinin tabiriyle
ağırlaşmış,
lafları fısıltı gazetesine manşet olmuştu.
İçinde Tayyip Erdoğan, Binali Yıldırım isimleri geçen bir anekdotumuz var, o yüzden bu mevzuya girdik.
O uğursuz günlerin üzerinden iki yıl kadar geçtikten sonra yaptığımız bir canlı yayın sonrası Binali Bey anlatmıştı.
Meğer o günlerde Türkiye üzerinden Kazakistan'a giden TIR'ların gümrük geçişlerinde bazı sorunlar ortaya çıkmış.
Durum Başbakan'a intikal edince, Erdoğan bu meseleyi çözmesi için Yıldırım'ı aramıştı.
demişti Binali Bey.
Kıssadan hisse…
Erdoğan'ın şişirme gündemlere aldırmadan, çoğu zaman meseleler arasında bir önem sırası tasnifi yapmadan hareket eden yönetim tarzının, ecnebilerin tabiriyle 'unpredictable' (öngörülemeyen) tutumunun
bir sonuç ürettiği bugünden geriye bakınca daha bir anlaşılabiliyor.
Yeni bir kabine kuruldu, yeni bir hükümet işbaşı yaptı.
Böyle zamanlarda okuyucu
diye gözünüzün içine bakar.
O halde yazının kalan bölümünde biraz da bakanlardan, ama salt siyasi niteliklerinden değil, diğer bazı özelliklerinden de söz edelim.
:
.
Kendisinin, bakanlığı döneminde alkış aldığı en önemli işlerden biri de, kamuya açık alanlarda sigara yasağını başarılı bir şekilde uygulaması olmuştu.
Akdağ'ın sigaraya karşı aldığı bu tutumun özel bir nedeni daha var: Sigara tiryakisi olan babasını kanserden kaybetmiş olması.
: Numan Bey'i siyaset dışı konularda konuşturmak isterseniz, tasavvufla ilgili derin bir sohbete dalabilirsiniz.
Bu özelliğini ben, birkaç ay önce Anadolu evliyalarından Şeyh Ali Semerkandi'nin (k.s.) kabri başında huşu içinde yaptığı dua sonrası keşfettim.
Numan Bey'le böyle bir sohbet imkânınız olursa, Semerkant'tan, Buhara'dan, Horasan'dan, Türkistan Müslümanlığından dem vurup, dervişlerin yol hikâyelerini, Fergana Vadisi'nde 300 yıl boyunca kendilerini nasıl unutturduklarını, daha başka şeyleri kendisinden dinleyebilirsiniz.
:
.
Kanal 7'nin kuruluşunda görev yapmış olmasının bizim açımızdan hususiyet arz eden bir tarafı da bulunuyor tabii.
Geçen sene, İstanbul Eyüp'teki binamızda açılan 20. yıl fotoğraf sergisini gezerken herkes eski günlere dair neyi hatırlayacak, neyi soracak diye merak ediyordu.
Arap Hasan'ı hatırladı.
diye sordu Nabi Hoca.
Arap Hasan, dedeleri zamanında Afrika'dan göç etmiş, Nabi Bey döneminde işe girmiş, kurumda prodüksiyon amiri olarak çalışan bir arkadaşımız.
Memlekette tuhaf şekilde siyah renkli insanlara
denildiği için onun lakabı da
olarak kalmış.
Nabi Hoca'nın Kültür Bakanlığı'na getirilmesi, eskiden beri talep edilen bir şeydi.
Yerini buldu diyebiliriz.
: 2002'den beri Ak Parti'nin mutfağında esaslı işler yapmış bir isim. 'Kalacak mı, gidecek mi?' diye sorulurken kolay vazgeçilebilir biri olmadığı anlaşıldı.
Kalkınma Bakanlığı, memleketin bütün yatırımları orada koordine edildiği için, aslında dışarıdan görüldüğünden çok daha önemli bir bakanlık.
Evvelki sene, Gölbaşı taraflarında bir davetten dönerken etrafı tellerle çevrilmiş küçük bir bahçeyi gösterdiler. Burası Lütfi Bey'in dediler.
Bahçenin içinde küçük bir de prefabrik ev vardı.
Gördüğüm yerde kendisine takıldım.
diye.
Güldü,
dedi.
Daha başka bakanlarla ilgili de yazacak çok şey vardı ama yerimiz bitti.
Başka zamana, kısmet olursa diyelim.