|
Terör örgütleri tek elden yönetilebilir mi?
Dünkü Milliyet Gazetesi'nin
nde DAİŞ'li bombacı ile iki PKK'lının Almanya Başkonsolosluğu'na canlı bombalı eylem için işbirliği yaptığını anlatan bir haber vardı.


Birbirleriyle savaş halindeymiş gibi pozlar veren iki terör örgütünün ortak eylemler yaptığı kuşkusunu ete kemiğe büründüren bir haber.


Son 6 ay içerisinde Ankara'da meydana gelen, bazen PKK'nın bazen DAİŞ'in yaptığını bildiğimiz saldırılarda da böyle bir işbirliği olduğu yönünde ciddi bulgular elde edilmişti.



Tuhaf zamanlarda yaşadığımızı kabul etmeyenler, “Bu mümkün mü?” diye sormaya devam edebilir.



Oysa, görüp görmekte olduklarımız bize daha fazlasının da mümkün olduğunu gösteriyor.



ALMAN İSTİHBARATI ELİYLE DAİŞ-NEO NAZİ İŞBİRLİĞİ

Alman makamlarının, İstanbul'daki başkonsolosluklarına PKK ve DAİŞ'in birlikte hareket ederek bir saldırı planladığını öğrendiklerinde şaşırmış olduklarını zannetmiyorum.



Zira, kendi ülkelerinde yakın zamanda ortaya çıkan bir hadise, böyle şeylerin kendi ülkelerinde de olabileceğini onlara da göstermişti.



Hatırlayacaksınız…



Almanya'da 4 yıl önce patlayan Neonazi cinayetleri davası (

) Türkiye'de de epey yankı uyandırmıştı.



8'i Türk, biri Yunan (O da Türk zannedilerek tabi ki) 9 kişinin Dazlaklar tarafından öldürülmesi ve bu cinayetlerin Alman istihbaratının kontrolünde gerçekleştiğinin ortaya çıkması meselesi.


Mahkemede “

benim ağababalarım var beyim

” edasıyla rahat pozlar veren davanın bir numaralı sanığı, Nazi gelini lakaplı Beate Zschaepe (İsmi yazıldığı gibi, soyadı Şape diye okunur) yenilerde bir açıklama daha yaptı ve

“Alman istihbaratı her şeyi biliyor”

dedi.



Evet Alman istihbaratı her şeyi biliyordu.



Meselenin skandal olarak patlaması da bununla ilgiliydi zaten.



Yalnız, Alman istihbaratının bildiği, Türkleri hedef alan cinayetlerin kendi kontrolleri dahilinde gerçekleştiği bilgisinden ibaret değildi.



Skandalın patlamasından bir süre sonra Der Spiegel dergisinde çıkan bir yazı, bizim buralarda sorguladığımız PKK-DAİŞ işbirliği konusunun Almanya'da Neonazi-DAİŞ işbirliği biçiminde geliştiğini ortaya koyuyordu.



Mevzunun gelişme şekli şöyle oldu: NSU skandalı (Neo Nazi cinayetleri) patlayınca, istihbarat kontrolündeki cinayet şebekesi çökünce, haliyle birçok belge/bilgi de etrafa saçıldı.



NSU, belgelerin çoğunu yakarak mahkemeye daha az delil bırakmayı başardı. Ancak hayati derecede önemi olan iki belge kurtarılmıştı.



NEO NAZİLERLE SELEFİLER EL ELE

NSU hücresinde ele geçirilen belgelerden ilki,

'suikast yapılması planlanan politikacılar listesi'

idi.



İkinci belgede ise Dazlak grubun kullandığı silahların seri numarası vardı.



Aradan bir süre geçti.



Yine Almanya'da polis, bu defa Selefi gruplara yönelik operasyonlar başlattı. O dönemde DAİŞ falan henüz piyasada yoktu tabi ama kurulup büyüdükten sonra zamanında operasyon yiyen bu grupların önemli bir kısmı DAİŞ'e katılacaktı.


Şimdi kemerleri bağlayın ve sıkı durun.



6 ay kadar önce ırkçı NSU hücresinde bulunan

'suikast yapılacak politikacılar'

listesinin aynısı, isim sıralaması da dahil olmak üzere Selefi grupların hücresinde de ele geçirilmişti.



Üstüne üstlük, Neonazilerin elindeki silahların seri numarası ile Selefi grubun silahlarının seri numarası da birebir örtüşüyordu.



Olan şuydu: Aslında 'bir irade', bir 'üst irade' birbirlerinin yeminli düşmanı olması beklenen bu iki radikal örgütü, muhtemelen birbirlerinden haberi olmayacak şekilde ortak hedeflerle çalışma konusunda ikna etmeyi başarmıştı!


Sokakta karşılaşsalar birbirlerine silah çekip ateş edecek olan Neonazi gruplarla, sonradan DAİŞ'e katılacak Selefi grupları tek merkezden yöneten bir

'üst akıl'

var idi.



Peki birbirleriyle savaş halindeki iki örgüte aynı hedef listeyi, aynı seri numaralı silahları verenlerin amacı ne olabilirdi?



İstihbarat birimlerinin, belirlenen politikalar doğrultusunda

'iklim oluşturmak'

için senaryolar yazıp uygulamak gibi bir huyları vardır.



Mossad, CİA gibi istihbarat kuruluşlarının aksine, etkin olmasına rağmen bunu çaktırmadan sürdüren Alman istihbaratına, muhtemelen yeni gelecek göçmenlere

'bu iş fazla da cazip değil'

duygusunu yaşatacak bir iklim oluşturma görevi verilmişti.



Amaç bu olabilirdi.



Peki, skandalın Alman basını üzerinden patlatılması, kontrollü bir

'bağırsak temizleme operasyonu'

olarak mı yorumlanmalı, yoksa elde olmayan başka bir mekanizma mı işledi.



O kısmını bilmiyoruz.



Ama bu vesile ile şu

'üst akıl'

meselesine bu örnekten yola çıkarak biraz daha kafa yorsak iyi olacak.

#Neonazi cinayetleri davası
#NSU
#DAEŞ
#PKK
#terör
8 yıl önce
Terör örgütleri tek elden yönetilebilir mi?
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı