|
‘Türkiye hem kaybetsin hem bütün yükü üstlensin’

Moğollar, 13. Yüzyılda gidecekleri yerlere terör estirerek ilerlerken, ürettikleri korku sayesinde, gittikleri yerlerde kendilerine çok fazla iş düşmez imiş.



Önce korkuları ulaşır, sonra kendileri varırlarmış varacakları yerlere.



O korku öyle bir hızla yayılırmış ki, bir süre sonra insanlar, ölmeyi, o korkuyu yaşamaya tercih eder hale gelir olmuşlar.



Ki, nihayetinde Moğollar'ın ulaştığı yerlerde insanların birçoğu, bir an evvel ölüp kurtulmak için boyunlarını gönüllü olarak Moğol kılıçlarına teslim etmeye başlarlarmış.



Şimdi Moğolların yaptığının bir benzerini DEAŞ ve ismini yeni yeni duymaya başladığınız bu örgütün Şii kesimdeki simetrisi olan Haşd-i Şabi yapıyor.



DEAŞ'ın ne yaptığını şu geçen birkaç yıl içinde gördük.



Türlü türlü infaz yöntemleri geliştirip, akıl almaz vahşet yöntemleri uygulayıp bütün bunları kameralarla kaydettikten sonra yayabildiği kadar yaymak.



Böylece ne oluyor?



Tıpkı Moğollarda olduğu gibi, örgüt bir yere gitmeden önce, korkusu oraya çoktan ulaşmış oluyor.



Irak'ta bu oldu.



Mesela, Telafer'deki Şii Türkmenler, topluca Necef'e göç ettiler.



DEAŞ'ın korkusunun ulaştığı her yerde bu türden toplu göçler yaşandı.



Haşd-i Şabi dediğimiz örgüt de, bu öfkeden yararlanıp iki yıl içinde 120 bin kişilik bir ordu kurdu.



Şimdi de onlar

“Biz DEAŞ'tan daha fazlasını yaşatacağız”

diyerek ortalığa korku salmaya başlamış durumdalar.



Yapacaklarını Felluce'de yaptılar da.



DEAŞ'ı bahane ederek, Felluce'de yaşayan Sünnilere büyük bir kıyım yaşattılar.



İnternette, sosyal medyada, Haşd-i Şabi'nin canlı canlı kedi yiyen, insanları yakarak öldürdükten sonra döner bıçağıyla doğrayan, karınlarını deşip iç organlarını parçalayan, yani

“Mesele vahşet meselesi ise ben daha fazlasını yapabilirim”

diyen militanların görüntüleri dolaştırılıyor.



En çok da, Erbil'de, Musul'da, Telafer'de yaşayan insanların bu görüntüleri izlemesi için çaba harcanıyor.



Kısacası işlerin bu noktaya gelmesinde ciddi emekleri olan! Amerikalı sorumluluk sahiplerinin

“Saygı duyuyoruz”

dedikleri Haşd-i Şabi üzerinden mezhep savaşlarının iyice büyümesi, büyütülmesi gibi büyük bir tehdit karşımızda duruyor.



(Bu arada Suriye'nin kuzeyinde uyguladığı sindirme politikaları yüzünden 300 bin Kürtün evlerini barklarını terk etmesine sebebiyet veren PKK/PYD'nin bu fotoğraf içindeki yerini de atlayıp geçemeyiz.)



Dün, Kanal 7/Başkent Kulisi yayınında ağırladığımız Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Doç. Dr. İbrahim Kalın'ın şu sözüne atıf yapmak için yazıya bu kadar uzun bir girizgah yapmış olduk:



“2003'te yapılan hatalar ve Amerikan işgali, DEAŞ'ı Irak'ta icat etti ve tüm dünyanın başına bela etti. Bugün Musul operasyonunda aynı hatalar yapılırsa başka canavarlar ortaya çıkar.”


Musul operasyonu derken, Ankara'da, İbrahim Kalın gibi, meseleyle yakından ilgilenen hemen herkesin zihninde bir

'felaket resmi'

beliriyor ve bütün çabalar aslında o resmin ortaya çıkmaması için harcanıyor.



Şöyle düşünün.



İki milyon Sünni Müslümanın yaşadığı bir şehir.



Ve 50 bin kişiyle

“Biz size her türlü kötülüğü yapmaya geldik”

diye bağrışan, korku salan Mezhepçi bir güruh.



Deminden beri sayıp döktüklerimiz zihninizde nasıl bir çağrışım bırakıyor?



Öğrendik ki, Musul operasyonu başlamadan önce Ankara'dan Washington'a gayet makul olduğunu düşünebileceğimiz şöyle bir teklif yapılmış:



“DEAŞ'ı Musul'dan atmak için orada yaşayan insanların, aşiretlerin desteğini almanız gerekir. Bunu yapabilecek, Musul'da yaşayan insanları ikna edebilecek enstrümanlara sahip tek ülke Türkiye. Gelin bunu birlikte yapalım”


Tabi, Musul'u kansız şekilde DEAŞ'tan kurtaracak yegane yöntemi formüle eden bu teklif, Haşd-i Şabi'ye saygı duyan Washington yönetimi tarafından kulak arkası edilmiş.



Ankara'nın Musul konusunda son haftalarda öfkeli çıkışlar yapmasının arkasında da yaşanılan bu türden hayal kırıklıkları ve niyet sorgulamalarına varan kuşkular bulunuyor.



Zaten Cumhurbaşkanı Sözcüsü'nün kullandığı

“ABD'nin DEAŞ'la mücadelesinde ciddi şüphelerimiz var”

cümlesi de böyle bir zeminde karşılığını buluyor.



İyi haber şu:



Ankara'nın ağırlığını koyması sayesinde ABD'nin Musul operasyonunda hem intikamcı Şii milisleri, hem de PKK'yı kullanma arayışı şimdilik dondurulmuş görünüyor.



Washington ve Bağdat'tan Ankara'ya bu yönde bir takım güvenceler verilmiş durumda.



Geçen hafta Bağdat'a giden Dışişleri Bakanlığı heyetine, Musul'da Haşd-i Şabi örgütünün rol üstlenmeyeceği yönünde bir garanti verilmiş.



Ancak Türkiye, verilen sözleri not etmekle birlikte asıl, sahadaki durumu yakından izlemeyi tercih ediyor.



Irak'ta ve Suriye'de ve hatta bütün Ortadoğu coğrafyasında yaşanan/ yaşatılan bu ortam ile Türkiye'ye şöyle bir mesaj veriliyor:



“Türkiye hem kaybetsin, hem de bütün yükü üstlensin”.


Bu cümlenin sahibi de, İbrahim Kalın.



Sanıyorum, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçen haftadan beri dillendirdiği

“Yeni güvenlik doktrinini”

aynı zamanda Türkiye'ye verilen bu mesaja karşı bir meydan okuma biçiminde okuyabiliriz.


#DEAŞ
#Musul
#Bağdat
#ABD
7 yıl önce
‘Türkiye hem kaybetsin hem bütün yükü üstlensin’
Köprü
Yenildiler
Jeopolitik buhran
Ortadoğu’da bölgesel savaşın yeni aşaması
‘1 gün savaşı’…