|
“Türkiye’nin başına ne bela geldiyse Avrupa’dan geldi”

2005 yılı Haziran ayında Kanal 7'nin temsilcisi olarak Ankara'ya tayin edildiğimde, İstanbul'da yaşamış olmanın verdiği özgüvenle karışık hafif ukalalık haline bir son vermem ve doğruluk payı olsun ya da olmasın, Ankara ile ilgili küçültücü duygulardan uzak durmam gerektiğini kendi kendime telkin ettiğimi hatırlıyorum.



Artık Ankara'nın İstanbul'a dönüşünü değil, Ankara'nın Ankara'da kalışını sevmem gerekiyordu.



Ayrıca gazeteciysen, işini düzgün yapmak istiyorsan, önce başkentte yaşayan, çalışan insanları tanıman, hangi çarkın nasıl işlediğini kavraman ve tabii, kendini olabildiğince hızlı bir şekilde etrafa tanıtman gerekiyordu.



Bakanlar, büyükelçiler, önemli bürokratlar…



Hepsinden tek tek randevular alıp ziyaretler yaptım.



Randevu istediğim kişilerden biri de, benim Ankara'ya tayinimden kısa bir süre önce MİT Müsteşarlığı'na atanan Emre Taner idi.



Emre Bey, görüşme talebimi kabul etti, makam odasının girişinde nazik bir şekilde beni karşıladı ve kendisiyle takriben 1 saat kadar sohbet ettik.



O görüşmede bana, MİT'in tarihini, Özal döneminde yapılan sivilleşme hamlelerini, teşkilatın 90'lı yıllarını ve bugününü (2005) anlattı.



“Aslında gazetecilerle istihbaratçıların benzer bir iş yaptıklarını, benim gazeteci olarak topladığım haberleri millete aktardığımı, kendilerinin ise, sorumlu oldukları makamlara ilettiklerini, aradaki farkın bundan ibaret olduğunu”

söyledi.



“BİZ BURADA 28 ŞUBAT İLE UĞRAŞIRKEN…”


O görüşmenin benim için en büyük faydası şu oldu:



2016 şartlarında, şu içinden geçtiğimiz günleri anlamlandırma, ne olup bittiğini kavrama bakımından, ta o günlerden bir fikir sahibi olmamı sağladı.



Nasıl mı?



Emre Taner, bugün perde hemen hemen kalktığı için daha net gördüğümüz şeyleri, 2005 şartlarında perde henüz kapalı iken olabildiğince açık bir şekilde anlatmıştı.



Mesela, görüşmeden çıkarken

“Şu cümleyi ezberlemeliyim”

diye içimden konu tekrarı yaptığım şöyle bir ifadesi olmuştu:



“Biz burada 28 Şubat süreciyle boğuşurken, başörtüsü yasaklarıyla falan uğraşırken, Türkiye üzerinde hesabı olan bazı Batı Avrupa ülkeleri, Türkiye ile ilgili hesaplarını gördüler ve çekildiler.”


Dönemin Dış İstihbarat Başkanı'nın ağzından böyle bir cümlenin sadır olması önemliydi.



İsim vermemişti ama, kast ettiği Batı Avrupa ülkelerinin de, birden üçe kadar sayınca aklımıza gelen ilk üç ülke olduğunu düşünebiliriz.



Emre Taner ile bir daha hiç karşılaşmadık.



Geçen hafta Meclis FETÖ Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'na konuştuğunu görünce, 30 yıldan fazla devletin dış istihbarat biriminde çalışıp, bütün kademelerinde görev yapmış bir ismin neler söylediğini herkes gibi merak edip dikkatli bir şekilde takip ettim.



Emre Taner'in dikkatimi celbeden en önemli tespiti yine Avrupa ile ilgili olanıydı.



11 yıl önce bana söylediklerinin bir benzerini Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'na anlatmıştı.



Başlığa taşıdığım cümle kendisine ait zaten:



“Türkiye'nin başına ne bela geldiyse Avrupa'dan geldi.”


TÜRKİYE'DEKİ AŞIRI SOLUN ARKASINDA AVRUPA VAR


Emre Taner'in

“Türkiye'nin başına ne bela geldiyse Avrupa'dan geldi”

cümlesinin önünde bundan daha dikkat çekici başka bir ifadesi var.



Komisyona verdiği, gazetelere yansıyan haliyle aynen aktarıyorum:



“1970'lerde Türkiye'de bulunan aşırı solun arkasında Avrupa'daki bazı siyasi örgütler ve gizli servisler vardı. Moskova yoktu.”


Allah Allah…



Bu sözler bize neyi hatırlattı?



Eski İçişleri Bakanı, bir dönem devletin elinden geçen bütün istihbarat akışına hakim bir başka ismi, Mehmet Ağar'ı.



Ağar, aynı komisyona gelmiş tıpkı Emre Taner gibi konuşmuş, şöyle demişti:



“Ben şube müdürlüğündeyken sol örgütlerin ardında Rusya var sanırdım, meğerse sadece TKP'yi desteklermiş SSCB. Bu örgütlerin ardında Batı varmış.”


Mehmet Ağar'ın sözlerinden TKP dışındaki bütün aşırı sol hareketlerin Avrupa tarafından kullanıldığı sonucu karşımıza çıkıyor.



Emre Taner de aynı şeyi söylemiyor mu?



Türkiye'deki sol hareketler ve arkasında bunları yöneten Avrupa aklı…



İnsan düşünmeden edemiyor.



Acaba perde kalktığı için mi böyle oluyor?



Tabii şunu da sormamız gerekiyor.



Avrupa'nın yönettiği Türkiye'deki aşırı sol örgütler hangileridir?



Kaç kişi, hangi grup insan, farkında olarak ya da olmayarak bu örgütlerin içinde yer aldı, almaya devam ediyor?



Bakın aklıma nasıl bir soru geldi?



Casusluktan yargılanıp 5 yıl ceza almış birisinin, Almanya Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve Paris Belediyesi'nde ağırlanması ile bu tespitler arasında bir paralellik olabilir mi acaba?



Ne dersiniz?


#Emre Taner
#MİT
#FETÖ
#Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu
7 yıl önce
“Türkiye’nin başına ne bela geldiyse Avrupa’dan geldi”
Üç Başkent Bir Ülke: Fas
Islak zemin
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti