|
Büyüme, Faiz, Milli Sanayi ve Kudüs…

2017 yılı üçüncü çeyreğini rekor bir büyüme ile %11.1 kapattığımız açıklandı. Mutluyuz… Senelik büyümeyi, sanayi kapasite kullanım oranlarından gelen öncü verilere göre, %7 civarı gayet yüksek büyüme ile kapatacağımız neredeyse kesinleşti. Saymakla bitmez bunca badire ile cebelleşirken bu denli yüksek ekonomik büyüme gerçekten olağan üstüdür dersek yeridir. Daha darbe girişiminden bir sene geçmiş, 3 milyon sığınmacıyı misafir etmiş, yüksek maliyet gerektiren kalıcı sınır dışı askeri operasyonalar yapmış, terörle mücadeleye tam gaz vermiş, bir de batı devletleri ile hak uğruna sürtüşmüşken, yine de rayında giden hızlı bir ekonomiye sahip olmak gurur vericidir.

Büyümenin kompozisyonu da büyümenin kendi kadar önemli bir veridir. Sanayideki büyüme %14.8, hizmetlerde %20, inşaat sektöründe %18 olarak gerçekleşmiştir. Bu çeyrekte istenilen katkıyı veremeyenler yüzde 2.8 büyümeyle tarım ve yüzde 5.8 daralmayla finans sektörüdür. 3 çeyrek toplamına bakarsak, 9 ayın kazananları, sırasıyla hizmetler, inşaat ve sanayi iken kaybedenleri ise gayrimenkul, tarım ve finans. Üretim sektörlerinin evvel ki yılların aksine büyüme de ön plana geçmesi hem istihdam hem de sürdürülebilirlik açısından çok kıymetlidir. Zaten evvel ki gün gelen istihdam verilerinde de arkadan gelen bunca gence rağmen işsizliğin artmadığı hatta az da olsa azaldığı görülmektedir. Bunda sanayi ve hizmetler sektöründe ki büyümenin payı yadsınamaz. Bu noktada işin esasen en önemli fazına geldik. Geçen haftaki yazımızda detaylıca anlattığımız sanayi kapasite kullanım oranlarının tavan yaptığı bu noktada sanayicilerimiz ülkemize güvenip yeni yatırım yapacaklar mı yapmayacaklar mı? Verilecek bu karar on yıllardır en önemli yatırım ihtiyacına giren sanayimizin ne kadar milli olduğunun da yanıtı olacaktır. Zira millet için, bekamız için bu tren kaçmamalı. Ülkemize güvenerek yeni yatırımlar ve yeni istihdam kapıları ile ülkemizin 100. yılına girmeliyiz. Evvelki yazılarımın birinde de belirttiğim gibi hükümetin ithal olan ara mallarını ülkede üretmek için Mehmet Şimşek başkanlığında kurduğu “Yerlileştirme Yürütme Kurulu” ile 2600 ürün mercek altına alınmıştır. Yatırımlara bu ithal malların yerli olarak üretilmesi kapsamında başlarsak; hem sanayicimiz kazanır, hem istihdam artar, hem de cari açık belasından temelli olarak kurtulmanın yolu açılır.

Bu hafta bir diğer önemli gelişme TCMB faizleri GLP vasıtasıyla da olsa 50 puan arttırmasıdır… Faiz lobisi iki gruptan oluşur; bunlardan ilki yurtdışında dövizini getirip TL’ye çevirip faize yatıranlar, ikincisi ise yurtiçinde iş yapan ancak yabancı para cinsinden borçlanan kesimdir. Biraz açıklayacak olursak; yüksek faizi gören ilk grup dövizini ülkemize getirip TL den faize yani devlet tahvillerine yatırmaktadır. Bu esnada ne olur? Gelen döviz nedeniyle bollaşan her emtiada olduğu gibi kur da düşer. Yani döviz ucuzlarken TL kıymetlenir. İthalat ucuzlar, ihracat zorlaşır. Cari açık artar, yani ihracat ithalatı tüm kalemleri ile yekünde karşılamadığı için artar. Sorun burada başlar, ödediğimiz yüksek faiz yanında bir de baskılanmış doğal olmayan düşük kur elimizde saatli bomba gibi patlayacağı anı bekler. Mutlaka bir gün de patlar… Zira para bir şekilde dönemsel de olsa hareket eder ve kısmen çıkış yapar. Az da manipülasyon ve kötümser beklentiyi de eklemek ise kurun hızlıca artmasına yeter de artar bile. İkinci grup ise; TL’yi finansman aracı olarak kullanmayıp döviz ile daha düşük fiyattan borçlanacağını düşünüp kredisini döviz cinsinden kullanan kesimdir. Bunu biraz açarsak, görece faizi yüksek TL ile borçlanmak yerine faizi düşük olan döviz ile borçlanan iş adamımız yatırımının fizibilitesinde maliyetini tahmini bir kur ile yapar kur bunun üzerinde kalırsa zarar eder, altında olursa kar eder. Dolayısıyla kurun yükselmemesi onun için hayati öneme sahiptir. İşte olay burada başlar! Düşük kur için ne gereklidir. Yüksek faiz! Yüksek faiz isteriz diye başkaldıran güruh iste kendilerince bu saikle yola çıkar. Merkez bankasını ve hükümeti baskı altına alıp kurun baskılanmasını talep ederler. Ancak adil davranmak adına; hane halkı olarak tüketim merakımız had safhada olduğu için tasarruflarımız az, malum lüks ithal araba, lüks ithal telefon ve her yeri lüks ithal malzeme ile donatılmış evlerimiz olmasa yaşamamız zor! Buna birde cep telefonu ve ithal otolarımızı iki senede bir değiştirme sevdası eklenince tasarruf edecek paramız kalmıyor. Bu nedenle yeterince var olmayan iç tasarruflar ile uzun vadeli yatırım yapma imkânımız bulunmamaktadır. Bu nedenle bankalarımız ve müteşebbislerimiz yabancı kaynağı yurtdışından bulmak zorunda kalıyorlar. Bu da madalyonun öteki yüzü…

Sözün özü; önemli bir dönemecin eşiğindeyiz. Yeni sanayi yatırımları ile sanayileşmiş, yüksek istihdama sahip, yüksek gelir grubuna girmiş bir ülke mi olacağız yoksa kısır döngümüze geri dönüp kur şöyle oldu, faiz böyle oldu tavla sohbetleri ile ömrümüzü mü tüketeceğiz seçenekler ortada… Milli sanayiyi kazanmak demek, Kudüsü kazanmak, Mekke’yi Medineyi kaybetmemek demektir. Batı ülkeleri bunun farkında olduğu için Türkiye’nin ekonomik kalkınmasını engellemeye çalışmaktadırlar. Sanayi de milli farkındalık bu denli kıymetli iken, aksi durumun vebali de bir hayli fazla olacaktır.


#Büyüme
#Faiz
6 yıl önce
Büyüme, Faiz, Milli Sanayi ve Kudüs…
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı