Prof. Dr. Orhan Kural, İTÜ Maden Fakültesi Bölüm Başkanı. Ama biz onu bilim adamı kimliğinden ziyade, çılgınca çıkışlarıyla tanırız. Futbola, israfa ve tütüne aşırı derecede karşıdır.

Cem Yılmaz, Kadir İnanır, Hülya Avşar, Bülent Ersoy ve daha birçok ünlü ile mahkemelik oluşuyla gündeme geldiğinde haber olur.

Bir otelde açık büfe kahvaltıdan tabağını tepeleme dolduranlara müdahale eder, hepsini bitirmeyenleri azarlar.

Kurtulmak için “Bela mısın be adam, git başımdan” diyenlere “Evet belayım” cevabını verir ve büyüyen tartışma karakolda biter.

Profesyonel futbolu uyuşturucuyla bir görür, futbolcuları asalak olmakla suçlar.

Soyadının gereğini yaparak kurallara bağlılık gösterir ve toplumun huzurunu bozanları, kürk giyenleri, çevreyi kirletenleri, hayvanlara eziyet edenleri hiç bağışlamaz.

Çiçek kabul etmez.

*

Düşüncelerini aktarmak için durmadan paneller yapar, konferanslar düzenler, kitaplar yayınlar, tv programlarına katılır.

Dizi ve filmlerde oynamışlığı vardır.

Şimdi bir de tiyatro sahnesinde gördük Orhan Kural’ı.

Barbaros Uzunömer’in yazıp yönettiği ve rol de aldığı Akla Ziyan İşler oyununda anlatıcı olarak karşımıza çıktı.

Oyunun ilk gösteriminde Şişli’deydik.

Şebnem Özinal, Merve Sevi, Volkan Kantoğlu ve Merve Erdoğan’ın rol aldığı oyunda, çağımızın en hızlı yayılan hastalığı olan tüketim çılgınlığı, magazin ve televizyon dünyasındaki komiklikler, kadınların sosyal hayata kazandırılması ve her türlü bağımlılıklar, beş ayrı skeç halinde sunuluyor.

*

Akla Ziyan İşler, 11 Aralık Perşembe akşamı Göztepe Halis Kurtça Kültür Merkezi, 18 Ocak Pazar günü ise Beşiktaş Kültür Merkezinde 15.00 ve 18.30’da sahnelenecek.

Davet gelirse, herhangi bir avm içindeki salonda da oynarlar mı bilmem.

Zira Orhan Hoca, avm’leri de pek hoş karşılamıyor.

“Biliyor musunuz, oralarda az oksijen veriyorlar. Üşenmedim, madenlerde kullandığımız ölçüm cihazıyla gittim ölçtüm, çok düşük çıktı. Neden? İçeridekilerin kafası az çalışsın ve daha fazla alışveriş yapsınlar diye...”

*

Akademik görevi dışında, iki derneğin başkanı, iki ülkenin fahri konsolosu Orhan Hoca.

Durmadan şehirden kasabaya, okullardan resmi kurumlara gezip konferanslar veriyor.

Gezginler Kulübü Başkanı olarak bugüne kadar 234 ülke dolaştı ve seyahatlerini kitaplaştırdı.

“Bu kadar işe nasıl vakit buluyorsun” diyenlere cevabı basit:

“Zamanı verimli kullanacaksın. Planlayacaksın. Bugünün işini yarına bırakmayacaksın” diyor ve günde üç saat uyku ile yetindiğini belirtiyor.

*

Hakikaten, “Dünya üç gün” derler: Dün, bugün ve yarın.

Dün geçti.

Yarının geleceği meçhul...

Gelse bile, bizim yarına çıkacağımız belli değil.

O yüzden bugünün kıymetini bilmek gerek.

*

Oyun güzeldi. Sosyal sorumluluğu ve mesajı ağır basan komedi hazırlamak kolay değil. Fakat baktık ki mesajı zerre kadar anlamayıp, ağaçlar engellediği için ormanı görmeyenler olmuş.

Ara verildiğinde, dışarıda iki genç konuşuyordu. Biri oyunu beğenmemiş, diğeri yorumsuz dinlemede...

“O nasıl oyun? Öyle oyun mu olur? İkide bir çıkıp konuşan adam kimdi? Benim bildiğim tiyatroda perde bir açılır, oyun bitene kadar kapanmaz. Bunlar ikide bir açıp açıp kapatıyorlar.

Bölüm aralarında konuşan adam ne söylüyordu abi, ne anlatıyordu öyle? Hiçbir şey anlamadım. Gereksiz bir şey. Sence oyunla adamın konuştukları arasında bir bağlantı var mıydı? Ben kuramadım. Hatıralarını anlatmanın yeri tiyatro sahnesi mi? Hem o disko sahnesi neydi öyle arkadaş? Hiç diskoya benzer yanı var mıydı oranın? Üç kişiyle disko mu olurmuş? Çalınan müzikler de berbattı.”

Yeminle söylüyorum, tek kelime dahi ekleme çıkarma yapmadım.

Aynen bunları söyledi bir genç. Evet genç. Mizahı en iyi anlayacağı varsayılan kuşak.

Ey Orhan Hoca... Sen ne söylersen söyle, son damla hep aynı yerde.

Hakikaten akla ziyan işler.