|
Toprağa dönüş

Arka bahçede kovanlarımız vardı. Arılar vızır vızır çalışırdı. Bir kovanla başlayan babamın arıcılık macerası, zaman içinde on beş kovana kadar çıkmıştı.

Vakti geldiğinde tören havasında çıkartılan sıcak balın tadı tarife gelmez.


O kokuyu, o lezzeti bir daha hiçbir balda bulamadım.

Yıllar ilerlerken, memleket de ilerliyordu ve yeni üretim teknikleri gelişmekteydi.

Modern uygulamalar demek, zirai mücadele adı altında ürünlere ilaç atmak demekti.

Daha iyi, daha fazla ürün almak için.

Atılan ilaç, Aspirin değil ki, bildiğiniz zehir.

Ahalinin dilindeki adı da öyleydi zaten.

Zehir attım, zehir atacağım, zehir atmanın zamanı geldi…

Çiçekten çiçeğe dolaşarak bal toplamak için kovandan çıkan arılar, o zehirden fazlasıyla etkileniyordu.

Giden gelmiyordu.

*

Zavallı arıcıklar, kovan içinde durduğu zaman bal yapabilecek kabiliyete sahip değil ki.

Uçup gitmesi, dolu dönmesi gerek.

Gittiği yerde zehir var.

Kısa sürede kovanlar boşaldı.

Konu komşulardaki kovanlar da aynı şekilde tükendi.

Arılarımızın Çanakkale’si, Yemen’i de böyle oldu.

Öyle hazindir ki soframızdan bal eksik olmasın diye küçük kavanozlarda satın almaya başladık.

Aradığım tadı bulamadığım için senelerce o ballara dokunmadım.

Sadece lezzet farkı değil, işin bir de hissi tarafı var.

*

Bu anlattığım, yalnızca benim hikâyem değil.

Pek çok kişinin yaşadıkları benzer olsa gerek.

Trakya’da keçi çiftliği kuran bir arkadaşımızı ziyarete gittik geçenlerde.

Fotoğraflarda keçileri, oğlakları, tavukları, heybetli çoban köpeklerini ve minik sevimli enikleri görenler, hayran kalıyor.

“Benim hayal ettiğimi yaşıyorsunuz” diye mesaj gönderenler olduğuna şahidim.

Onlardan farklı olarak yerinde görmek istedim.

Ürettiği peynir, süt ve yumurtaları haftanın belli günlerinde İstanbul’dan sipariş veren dostlarına getiriyor.

Tabiata dönüş hayali kurmak, toprakla ve hayvanlarla hemhal olmak, hem de ticaretini yapıp para kazanmak, uzaktan bakınca çok cazip ama göründüğü kadar kolay bir iş sayılmaz.

*

Bir süre önce, maya için ayırdığı yoğurdu kedilerin yediğini görmüş.

Yakın köyden maya aramaya çıkmış, kimsede bulamamış.

Civar köylerde de yokmuş.

“Köylüler inek besliyor hâlbuki. Sağdıkları sütleri toptan veriyorlar, yoğurdu peyniri marketten alıyorlar” diye yakınıyordu.

*

Keçiler son derece temiz hayvanlar.

Artıkları yemez, temiz beslenir, kirli bir şeye yaklaşmaz, pis yere yatıp üstünü kirletmez.

Sütü de eti de o sebeple temizdir.

Bağımsızlığı, başına buyrukluğu yüzünden inadıyla meşhur olmuştur.

Yaklaşıp sevmek isteyenlere kolay kolay fırsat vermez, hemen kaçıp uzaklaşır.

Ziyaretimiz sırasında denedim, hangisine yaklaşsam kaçıyordu.

Sadece bir tane oğlak kaçmadı.

Sarıldım, sevdim.

Bembeyaz, sakız gibi.

Kısa sürede alıştı.

Neredeyse konuşacak gibi bakıyordu.

*

Yıllar var ki bir oğlağa elim değmemişti.

Çiftlik sahibi olan arkadaşa söylediğimde, öyle bir açıklama yaptı ki, içim burkuldu.

Onun dedi anası öldü geçenlerde.

Şefkat ihtiyacı büyük o yavrunun.

O yüzden uzaklaşmadı, sevmene izin verdi.

#Tarım
#Çiftçilik
7 yıl önce
Toprağa dönüş
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi