|
FETÖ: Devletin malı deniz, yiyecek olan da biziz

Süregelen FETÖ operasyonlarında gözaltı sayısı 100 binin üzerinde, tutuklu sayısı ise 46 bini aştı; adli kontrol ile serbest bırakılanların sayısı 38 binden fazla. Yine kamu çalışanları arasında FETÖ'den ihraç edilenlerin sayısı 95 binin üzerinde; hakkında işlem yapılan 125 binden fazla kamu çalışanının 18 binden fazlası göreve geri iade edilirken, şu anda açıkta olanların sayısı da 30 binin üzerinde.



15 Temmuz darbe girişimi sonrası polis, asker, hakim, savcı, mülki idare amiri, akademisyen ve öğretmenler arasında ihraç edilen, görevden alınan ve tutuklananların sayısı böyle fazla olunca, özellikle Batılı çevrelerde “Türkiye'de iktidar darbe kalkışmasını fırsat bilip karşı saldırıya geçti” türünde çok sayıda haber yazıldı, analiz üretildi. Bu tür çarpıtmalara FETÖ'yü koruyup kollayanlar bilerek ve isteyerek destek verirken, FETÖ mensupları da bu algının oluşması için canla başla çalıştı; maalesef muhalefet de buna alet oldu.



Devletin içerisine uzun yıllar yürüttüğü faaliyetlerle sızıp yerleşen, kontrolü ele geçirmek, devleti kendisinin ve maşası olduğu yapıların çıkarlarına uygun şekilde yönlendirmek için devasa bir paralel devlet yapılanması oluşturan bu terör örgütünün suçu sadece 15 Temmuz kalkışması değildi. Nitekim bugün darbeye teşebbüsle ilgili olarak devam eden davaların sayısı yaklaşık olarak 100 iken, tüm FETÖ davalarının sayısı 1250 civarında. Bu sayı ilk başta çokmuş gibi gelebilir, ama daha da artarsa şaşırmamak, hatta artmasını beklemek lazım. Zira devletin kılcal damarlarına yerleşmiş, onu adeta konağın üzerine yerleşen bir virüs gibi emmiş, politikalarını yönlendirdiği gibi kaynaklarını da kendi çıkarına kullanmış korkunç bir yapıdan söz ediyoruz.



1966'da İzmir'de eğitim görüntüsü altında yola çıkışını milat sayarsak, FETÖ'nün paralel devlet yapılanması kurma ve büyütmesinin en az 50 yıllık bir geçmişi var. Nurettin Veren'in anlattıklarına göre Fethullah Gülen 1996 yılına kadar, 'devleti ele geçirme'ye yönelik planlarından kimseye bahsetmemiş. Eğer bu doğruysa bile, 96'dan bugüne geçen 20 yıllık süre içinde örgüt girilmedik delik bırakmamış. Öte taraftan bazı iddianameler devlete sızma miladını daha geriye çekiyor; örneğin FETÖ ana iddianamesinde orduya ilk sızmanın 80'li yıllarda olduğu söyleniyor. Sızma emri aleni olarak 96'da verildiyse bile süreç fiili olarak çok daha önce başlamış demek mümkün. Veren, ilk sızmanın kolay olmadığını, ancak sonrasında içeri girenlerin gelecek olanlara kapıları açtığını, referans olmaktan tutun sınav sorusu çalmaya her şeyi yaptığını söylüyor. Yani, FETÖ'nün ele geçirdiği ilk kaynak, devletin insan kaynağı olmuş. Dershaneler, özel okullar, özel üniversiteler, adeta FETÖ'cü personel üretim merkezi şeklinde fabrika gibi çalışmış; bu fabrikaların hammaddesi de o yıllarda militan bir laiklik anlayışıyla köşeye sıkıştırılan muhafazakar ailelerin çocukları olmuş. “En azından Müslüman insanlarla beraber olur, namazını kılar, Kur'an'ını okur” diye bu yapının okullarına emanet edilen çocuklar, uyuşturucu tuzağına düşer gibi bu terör örgütünün beyin yıkama tahtalarına yatırılmış ve azılı birer örgüt üyesine dönüştürülmüş.



Ancak, yıllar içerisinde ordudan polis teşkilatına, yargıdan valiliklere ve kaymakamlıklara, belediye binalarından gümrüklere, büyükelçiliklerden TRT'ye, odalar ve borsalardan ihracatçı birliklerine, cezaevlerinden sağlık hizmeti veren kurumlara, istisnasız her yere sızıp ele geçirmeye çalışmadık yer bırakmayan bu yapı, buraları sadece kendi istediği şekilde yönetmek ve yönlendirmekle de kalmamış; aynı zamanda kamusal mal, hizmet ve kaynaklardan da alabildiğine yararlanmış. Yani paralel devlet yapılanması, devletin finansman kaynakları dahil olmak üzere her türlü imkanından yararlanma önceliği elde etmiş.



Açılan ihaleler FETÖ'cülerin yönlendirmesiyle yine FETÖ'cülere gitmiş. Örneğin Aydın Büyükşehir Belediyesi danışmanı Erkan Karaarslan belediyelerden aldığı ihalelerle 12 milyon liralık haksız kazanç elde etmiş. Devletin sağladığı teşvik ve sübvansiyonlar, FETÖ'cüler tarafından FETÖ'cülere ve şirketlerine aktarılmış. Sosyal Destek Programı'ndan (SODES) tutun Kalkınma ajanslarının sağladığı destek programlarına kamunun aktardığı her kaynak, FETÖ'cülere aktarılmış.



Bir başka örnek, İhracatçı Birlikleri'nin, Türkiye'nin üretici sektörlerinin yurt dışında tanıtımı ve Türk şirketlerinin markalaşması amacıyla gerçekleştirdiği faaliyetlerinin masraflarını kurmak amacıyla kurduğu Turquality programı üzerinden FETÖ, yılda ortalama 1,5 milyar dolar haraç kesip Batılı siyasi ve düşünce kuruluşlarına para aktarmış. Yine gümrükleri ele geçirip kaçak mal geçişinden milyonlarca dolar cebe indirilmiş. Vergi indirimlerinden hep FETÖcü firmalar yararlanmış, ödüllendirmeler hep FETÖ'cülerin olmuş.



Bu verilerin bir kısmı Polis Akademisi Başkanlığı'ndan Şafak Ertan Çomaklı ve Deniz Turan'ın hazırladığı “FETÖ ve PKK Bağlamında Terör Amaçlı Kullanılan Kamusal Mal ve Hizmetler” adlı rapordan. Bildiğimiz gibi kendi öğretmenleri ve kamuda işe soktuğu her üyesinden %10 maaş kesintisi yapan ve paralel devlet yapılanması vergisi alan FETÖ, bunun yanı sıra bir yandan üyelerine alçak gönüllü bir yaşam önerip tasarruflarına el koyarken her sempatizanından aldığı, işadamlarından, esnaftan, dindar insanlardan topladığı himmetlerle dahi devasa bir finansmana sahip olmuş. Sadece Bank Asya meselesi dahi, nasıl büyük ölçekte bir paraya hükmettiğinin göstergesiyken, FETÖ'ye bağlı özel şirketlerin oluşturduğu ağ üzerinden yürütülen işler, TUSKON gibi yapılar da cabası. Bunlara bir de devletin tüm kaynaklarının hortumlanmasını ekleyin, nasıl bir kartelle karşı karşıya olduğumuzu hayal etmek belki daha kolay olur. 170 ülkede 180 milyar dolarlık bir kaynağı yönettiği iddia edilen örgütün, finansal anlamda hareket alanının bundan çok çok daha büyük olduğunu, çözebildiğimiz kısmının çözemediğimizin yanında devede kulak olduğunu düşünmek hiç de uçuk bir yaklaşım olmaz. Bu bilinmezlik bile FETÖ tehlikesinin boyutlarını hala yeterince anlamadığımızı gösteriyor.


#FETÖ
#Devlet
#15 Temmuz
#Polis Akademisi Başkanlığı
7 yıl önce
FETÖ: Devletin malı deniz, yiyecek olan da biziz
Adeviyye tarikatından Yezîdîliğe
Bazı Fransızlar neden Erdoğan’a oy verir?
Bağlılığın ya da kopuşun simgesi olarak isimler...
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru