|
Muhtar bile olamayız korkusu

Üzerinden 20 yıl geçmiş; 28 Şubat'ı bir cümle ile özetle deseler, “Muhtar bile olamaz” cümlesini seçerim.



Bugünün Cumhurbaşkanı, dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan mahkûmiyet aldığında, 28 Şubat döneminin resmî gazetesinin attığı başlıktı bu.



Tahkir ediciydi. Hınç doluydu. Buram buram kibir kokuyordu, intikam tütüyordu. Seni ezdik, seni yok ettik, seni duman ettik diyordu içten içe.



Bu yüzden bu cümleyi asla unutmayacağım. Siz de unutmayın. Hem de hiç.



Çünkü bu cümle sadece Erdoğan'ı hedef almıyordu. Erdoğan'ın şahsında Anadolu'nun bağrından çıkmış insanların cümlesine yöneltilmiş bir tehditti o.



Kendini bu ülkenin asli unsuru olarak gören elitlerin, Anadolu'nun evlatlarına karşı elde ettiklerini sandıkları zafer sarhoşluğunun narasıydı o cümle.



Tebaa yerine koydukları, cahil dedikleri, bugün de küstah köşe yazarlarının bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam, koyun sürüsü diyerek tahkir ettikleri insanlara karşı verdikleri savaşın mottosuydu o cümle.



Kürek mahkûmu muamelesine reva görülen insanların sırtına vurulan kırbaçtı o cümle.



Kendi ülkesinde parya muamelesi gören insanların ayaklarına vurulan prangaydı.



Çünkü, elitlerin nazarında ayak takımıydı o insanlar ve ancak ayak işleri yapabilirlerdi. Öğretmenlik, avukatlık, hakimlik, generallik, mimarlık, mühendislik, milletvekilliği, kaymakamlık, valilik, rektörlük, öğretim üyeliği, büyükelçilik ve ülkenin yerleşik ticaret zinciri içinde önemli bir halka olabilecek iş adamlığı gibi mesleklerle iştigal etmek hadleri değildi.



Ama o insanlar, o “ayak takımı”, haddini aşıp ülke yönetiminde söz sahibi olmaya başlayınca Cumhuriyetin elitleri 28 Şubat'ta “ayaklar baş oldu!” motivasyonuyla ayaklandı.



Yargıdaki, askeriyedeki, akademideki, ekonomideki, bürokrasideki varlıklarını, bir çiçeği kökünden koparır gibi söküp atmaya başladılar.



Yeniden filizlenmesinler, yeniden tohum saçmasınlar diye kendilerince tedbirler aldılar, diplomaları fazlalıktı ve denklikleri iptal edilmeliydi örneğin.



Kurdukları STK'lar zararlı cemiyetlerdi, partileri de öyle ve “yüzde 99 oy almış olsalar bile” kapatılmalıydı.



Başörtüleri fazlalıktı, “örümcek ağı bağlamış kafalarını örten birer çaput”tu ve başlarından çekilmeliydi. O kadınların başlarındaki o “çaputlarla” şehit düşmüş evlatlarının cenaze törenlerine dahi katılma hakları olamazdı.



Bu ülkede yaşamak bile haramdı onlara; eğer başı kapalı bir şekilde okuyacaklarsa, imam hatipleri bitirip avukat, kaymakam, vali, öğretmen olmayı kafaya koydularsa, bu ülkeyi terk etmelilerdi; dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in bariz biçimde ifade ettiği gibi Suudi Arabistan'a filan gitmelilerdi.



İlle bu ülkede yaşayacaklarsa, “ölü yıkayıcısı” olabilirlerdi en fazla.



Özetle, işçisin sen işçi kal, hademesin sen hademe kal diyorlardı. Ve unutma diyorlardı, “muhtar bile olamazsın!”



Hâlâ aynı şeyi terennüm edip duruyorlar aslında. Hâlâ, ayaklar baş oldu diyorlar. Hâlâ, “muhtar bile olamaz” diyorlar. Dünün “Muhtar bile olamaz”ı ile, “seni başkan yaptırmayacağız”ı ile, “hayır” kampanyaları arasında bir fark yok.



Şimdilerde “hayırcılara terörist diyorlar” diye bir salvo başlamış.



Elbette, hayırcılar terörist değil ama teröristler, darbeciler, teröre, darbeye çanak tutanlar hayırcı; bu ikisi birbirinden çok farklı şeyler.



Hayır cephesine dikkatle bakın. Bu cephenin içinde Cumhurbaşkanlığı sistemine, anayasa değişikliğine samimiyetle karşı çıkanların yanı sıra, sinsi bir blok var.



O kadar sinsi bir blok ki bu, 28 Şubat döneminde “beceremediniz bırakın” diye demeçler vererek ülkenin seçilmiş iradesine darbe yapmakla meşguldü, bugün canım demokrasi, yanım demokrasi, sağım solum demokrasi ayağına yatıyor.



Öyle sinsi ki bu blok, 15 Temmuz'da bu ülkenin parlamentosuna bomba yağdıran kendileri değilmiş gibi, şimdilerde bomba yağdırdıkları o parlamentoya sahip çıktığını iddia ederek “Hayır” kampanyası düzenleyebiliyor.



Bu blok, 15 Temmuz'da insanlar kurşuna dizilirken, şehirler kan gölüne dönmüşken, 15 Temmuz için “tiyatro” diyordu.



Bu blok, 15 Temmuz gecesi sala ve ezan okuyanları linç etmek istiyordu.



Bu blok, 15 Temmuz'da bombalanan parlamentonun ve bu ülkenin namusunu kurtarmak için tankların önüne yatan korkusuz vatanseverleri “tanklarla cima ediyorlar” diye aşağılıyordu.



Bu blok, TBMM çatısı altında “milletvekili” olarak görev yaparken Ankara'da, İstanbul'da, ülkenin diğer şehirlerinde yüzlerce masum insanı katleden canlı bombaların cenazelerini kutsuyordu.



Bu cepheye, bu ülkeye haince saldırıp Kandil'den “Hayır” kampanyası düzenleyen teröristler de dahil.



Bu cepheye, açıkça, terör örgütlerine sırtını yasladığını söyleyen insanlar da dahil.



Sıktıkları her kurşunun, attıkları her bombanın üzerinde “hayır” yazıyor. Planladıkları her darbe girişiminde “hayır” yazıyor.



Ve bu cepheye, darbelerin ülkeyi birleştirdiğine ve fakat sandıktan çıkacak iradenin ülkeyi böleceğine iman etmiş kafalar da dahil… Bu yüzden referandumdan “EVET” çıkarsa ülke bölünür diyorlar.



İşte bu kafa, muhtar bile olamaz kafasıdır. Fakat günün birinde “muhtar bile olamaz” demek yerine, “bu ülkede artık muhtar bile olamayız” diyecekler… Kimbilir belki yarın, belki yarından da yakın!

#28 Şubat
#15 Temmuz
#TBMM
7 yıl önce
Muhtar bile olamayız korkusu
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü