|
Medeniyet inşası
Şuna inanıyorum: Siyasetin finansmanını halletmeden demokrasiden medet ummak beyhudedir. Ortada gönüllü bir tiyatro oynanır, halk buna inandırılır, sonuçlarına katlanılır.

Yeni bir medeniyet inşası (medeniyet muğlak bir kavram, ama üzerinde çok konuşuluyor) muhtemelen eskinin yıkılmasına dayanmak zorundadır. Bu oldu. II. Dünya Savaşı şahittir. Ama aynı medeniyet küllerinden doğdu. Çünkü zaten ölmemişti.

Bu tecrübeyi yaşadığımıza göre meseleye daha radikal yaklaşmalıyız. Günümüzde tüm dünyanın dahil olduğu medeniyet Batı’nın sanayi medeniyetidir ki, modern teknolojiye dayanır.

Hedefinde ilerleme-kalkınma ve refah vardır. Yani hız ve haz. Yani nefs-i emarenin emrindedir, hesap gününe ve Yaradan’ın varlığına inanmaz, gününü gün eder, merhameti yoktur, ahlakı “menfaat ahlakı”dır. Bunu yıkmak, yerle bir etmek olacak iş değildir ama biz zaten olmaz işe soyunmakla meşhuruz.

Başarı ancak, dünyayı cehenneme çeviren onu yoketmeye çalışan, bu uğurla insanı da harcayan sanayie karşı olmakla sağlanır. İsterse sanayiden elektroniğe, oradan bilgi toplumuna vesaireye geçilsin. Niyet belli, ortaya çıkan toplum belli, topluma güya kafa tutan birey ne kadar zavallıdır.

Bakınız bu medeniyetin cennet köşelerinden İsveç’te (ki kalkınma-refah-zenginlik ne istersen var) halkın %63’ü ömründe tek bir dost edinmemiştir. İnsan insanın kurdudur ve her insan teki “öteki”ni özgürlüğüne tehdit olarak görür. (Bu “öteki” kavramı aldı-yürüdü. Bilir- bilmez kullanılıyor. Oysa bizde öteki diye bir şey yok. İsteyen İsmail Kara’nın harika yazısına bakabilir. “İçerdeki öteki yahut yabancılar içerde” sabah ülkesi der. Ocak 2015, s. 42).

Müslümanlar için yeni bir medeniyet inşasının hedefinde (kişinin tüm eylemlerinde olduğu gibi) Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmak vardır. Müslüman ahırete, hesap gününe inanır, kadere inanır, suç ve cezayı bu çerçevede algılar, onun nezdinde nefsin arzuları (kalkınma-ilerleme-refah ve güç) birinci derecede değildir.

Bu demek değildir ki Müslümanlar kâfir karşısında güçsüz, aciz, zelil, köle olsun sürekli aşağılansın.

Müslümanın medeniyet inşası öncelikle zihinlerde başlamalıdır. Gücün hukuku önünde eğilmemeyi öğrenmelidir. Azla yetinmek ve kanaat ekonomisi onun şiarı olmalıdır ki dünyayı saran tüketim ekonomisine teslim olmasın.

Günümüz şartlarında bu çok zor hatta imkansız görünüyor. Ama şunu aklımızda mıh gibi tutmalıyız.

Hz. Peygamber İslam’ı tebliğe başladığında da aynı durum vardı. Az sayıdaki Müslüman sadece Allah’a inanıp, ondan yardım dileyip, ona sığındıklarından gözlerini kırpmadan tüm zorluklara, işkencelere göğüs gerdiler.

Unutmayın zafer biraz da hasar ister. Tüm dünyayı esir alan modern teknolojik medeniyet karşısında teslim bayrağını çekmeden, her inanan kişi zihnindeki muhalefeti geliştirip fikre dönüştürmeli; eski uygulamalardan ancak ilham almalıdır.

Hem günümüz modern teknolojik medeniyetinin konforundan vazgeçmemek, hem de Müslüman kalmak muhaldir.

Bu medeniyetin âletleri (unutmayın) bir zihniyetin ürünüdür. O zihniyet dünya hakimiyetidir. O âletleri ele geçirirsek biz de dünyaya hakim oluruz fikri ham hayaldir. Onlara aynı silahlarla karşı koyabiliriz düşüncesi aldanıştan başka bir şey değildir. Kaldı ki o âletleri sen yapmıyorsun, düşmanından satın alıyorsun.

Ee, bu umutsuz atmosfer içinde çırpınıp duracak mıyız?

Hayır.

Biz de karşı taarruza ahlak hamleleri ile geçeceğiz ve çok şükür geçiyoruz. Suriyeli muhacirlere gösterdiğimiz cömertlik tüm dünyanın takdirini toplamıştır.

“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem”

şiarımız olmalıdır. Bizi zihnen donatacak ahlak hamlesidir. Bunu İslam alimleri, sanatçıları, filozofları, siyaset adamları ortaya koyacak. Nasıl? Hac yoluna çıkan karınca misali. (Kötümser bakış: Nerde bu adamlar?)

Biz barışı, merhameti, şefkati, cömertliği, affı, tevazuyu tüm İslam ahlakını önce aramızda sonra tüm dünya karşısında sergileyebilirsek etrafımızı bir hayranlık halesi kaplar. Ardından modern teknolojik medeniyetin dayattığı “hayat tarzı”na karşı bir hayat kurabiliriz.

Mesela merhum Turgut Cansever’in planladığı bir Müslüman-Türk mahallesi kurabiliriz. Kendi öldü ama planları-hesapları-evlatları duruyor. Bu mahalleyi görenler “Vay be! İşte yaşanacak yer burası” diyecek. Az şey mi?
#Medeniyet inşası
#mustafa kutlu
#köşe yazısı
9 yıl önce
Medeniyet inşası
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü