|
CHP, PKK ve AB ittifakı ya da birleşen maksatlar
Adı,
Elmar Brok
!


Alman Hristiyan Demokrat Birlik Partisi'nin bir milletvekili ve aynı zamanda Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı.



Bir Alman gazetesine verdiği son demeçte, Türk milletinin başkanlık sisteminden yana çıkmayacağına inandığını söylemekle yetinmeyip, 16 Nisan'daki anayasa değişikliği oylamasında hayır oyu kullanılmasını da emir diliyle tavsiye etmiş.



Gerçi, Türkiye'nin referandumuna yapılan dış müdahalenin boyutları, Türkiye'nin istiklali, yani ya kendi milletiyle ve iradesiyle var olma ya da 250 yıllık Batı sömürgesi altında ve zilleti içinde yaşamaya devam etme konusuna gelip dayanmışken, milletvekilleri, komisyon başkanları da bir yana bizzat devlet başkanları verdikleri faşist talimatlarla, beyanlarla konunun doğrudan doğruya tarafı haline gelmişken, Elmar Brok'un bu bahiste esamesi bile okunmaz diye düşünülmesi de mümkündür.



Ancak, Brok'un dile getirdiği bir husus daha var ki, işte bu, anayasa değişikliğine karşı CHP, PKK ve AB ittifakının özünü oluşturması ve dolayısıyla bunlar arasında gün geçtikçe daha da aşikar hale gelen ittifakın sebebini ele vermesi bakımından önem arz ediyor.



Bu bahiste Brok, Türkiye'nin değiştirilmesi amaçlanan anayasa maddeleriyle

Avrupa prensiplerine

ters düşeceğini ve AB'ye üye olamayacağını, söylüyor.



Avrupa prensiplerine ters düşmenin ilk karşılığı, son tahlilde bir

Hristiyan Kulübü olan AB'nin

kapsında minnet ile el ovuşturarak bekle(til)me onursuzluğuna itiraz edilmesidir.



Bu bakımdan Türkiye'nin referandumu gerçek manada tam istiklal iradesinin kuvveden fiile çıkmasıdır ki, CHP'yi asıl rahatsız eden ve bu manada PKK ve AB ile ittifaka geçiren ilk husus da budur.



Çünkü CHP,

Tek Parti

olarak Türk milletini zulüm yoluyla Batı kulluğuna razı etmeye çalışmış, bu mümkün olmayınca Batılıların layık gördüğü düzeyde, gerektiğinde darbelerle de denetleyecekleri bir demokrasiyle, yine Batı adına terbiye etme yolunu seçmiştir.



Ne var ki, 1950 yılından bugüne kadar CHP'nin ikinci yöntemde de başarısızlığı mukadder hale gelmiş; zalimlerle ünsiyet etmesi mümkün olmayan Türk milleti, CHP'yi “on dönüm bostan, yan gel yat Osman” deyişinin tam muhatabı olarak, tırnağının yer tutabildiği küçük kumsalda söğüt gölgesi altında oynamaya terk etmiştir.



Bu aynı zamanda CHP'nin, darbe yoluyla oluşturulmuş zoraki şartlara, büyük iktisadi zafiyetlere ve toplumsal çalkantılara bel bağlayarak ve yine ancak ve ancak koalisyon yoluyla iktidara ortak olma hayalini yaşatabilmesi demektir.



CHP'nin anayasadaki yeni değişikliğe demokratik şartlarda itirazına değil, bizzat değişikliğin kendisine büyük bir nefret ve inatla karşı çıkmasının sebebi de burada yatmaktadır:



Söz konusu değişiklik halk tarafından da (inşallah) benimsendiği takdirde CHP artık zikrettiğimiz hayali bile kuramayacak, şartlar ne olursa olsun sittin sene iktidara gelemeyecektir.



Dolayısıyla, yüz yılın başında yeni Türkiye'ye Batıcı karakterini veren

AB vizeli kadro

zaman içinde tümüyle tasfiye olacak ve CHP'nin yıllarca zulüm ile Batı adına Batıcılaşma yönünde terbiye etmeye çalıştığı Türk milletinin hamiyetperver evlatları tam istiklal içinde ülkeye hakim olacaktır.



Bu husus, CHP için tükeniş sürecinin başlangıcı iken, PKK için ise yok oluşun son adımıdır. Kaldı ki, bugün de zaten HDP'nin referandumla ilgili demokratik tutumundan değil, salt PKK'nın CHP ve AB ile ittifaken referanduma karşı sergilediği terör karakterli bir tepkiden söz ediyoruz. Çünkü HDP, aslına rücu etmiş, yani PKK tarafından massedilmiş bulunuyor.



PKK'nın malum pozisyonu, Batılıların PKK'ya silah bıraktırmama tutumuyla, terörist başlarının “evet çıkarsa biteriz” itiraflarıyla netlik kazanıyor ve Brok'un yukarıda zikrettiğimiz “amaçlanan anayasayla Avrupa prensiplerine ters düşme” şeklindeki belirlemesi de asıl maksatlarından ikincisini burada yükleniyor: AB kapısında bekletilen Türkiye'ye, parçalanmayı dayatacak başka bir vesile bulunmuyor.



Netice olarak, yetkin kalemlerden çoğunun

Yeni Haçlı seferinin bir versiyonu

şeklinde niteledikleri, anayasa değişikliği karşısındaki CHP, PKK ve AB ittifakı, referandum günü yaklaştıkça daha da kemikleşeceğe benziyor.



Bize de, bu kemikleşmenin bilincinde olarak,

referandumda evet demenin tam istiklale evet demekle aynı şey olduğunu

her şartta, her zeminde ifade etmek düşüyor.


#CHP
#PKK
#AB
#Tek parti
7 yıl önce
CHP, PKK ve AB ittifakı ya da birleşen maksatlar
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…