|
En kötü senaryo

Yeni bir darbe ihtimalinin sürekli gündemde tutulması, ABD ve FETÖ'nün PKK işbirliğiyle Türkiye'nin bağımsızlığına darbe vurmaktan asla vaz geçmeyecekleri ihtimalinin gün gibi aşikar olmasındandır.



MİT, Dershane, Gezi Eşkıya, 17/25 Aralık seçim ayarlı darbe kalkışmalarına istifhamla yaklaşanların, salt Recep Tayyip Erdoğan'a olan kinleri ve garazları nedeniyle “bu var ama şu da var” diyerek o olayların etkisini küçültmeye, hedefini saptırmaya uğraşanların bile gözlerinin açılmasına neden olan 15 Temmuz başarısız darbe girişimi, düşmanın düşmanlığına, yenilenin yaralanmış bir köpek kızgınlığıyla yeniden saldıracağına karine teşkil etmiyorsa daha ne edebilir?



Öte yandan, Mısır gibi özgürlüğüne kastedilen, halkının kendi kendisini yönetmesine izin verilmeyen bir örnek de var önümüzde.



Hadi bunları parantez içine alalım, 15 Temmuz başarısız darbe girişiminden hemen sonra azgınlaşan PKK terörünü ve onun türevlerinin ABD'nin Akdeniz'e açılma vaadini izleyerek başlattıkları operasyonları görüyor, izliyor ve yaşıyoruz. Bunlardan yeni bir darbenin ayak seslerini duyamıyorsak, daha hangi sesi duyabiliriz ki.



Bu cümleden olan konuşmaları, yorumları “halkı endişelendiren, telaşlandıran, paniğe sevk eden” şeyler olarak nitelemek son tahlilde olsa olsa bir aymazlığın ürünü olabilir.



Elbette, darbe planında sürekli bir gerilimi üretmemek gerekir ancak düşmanın mutedil olmadığı bilakis sürekli teyakkuz halinde bulunduğu aşikar iken, sere serpe bir rahatlığı önermemek, bilakis halkı uyanık olmaya, dikkatli davranmaya, gelişmeleri doğru izlemeye ve doğru tepkiler vermeye davet etmek gerekir.



Emekli Albay Atilla Uğur'un gazetemizdeki konuşması öncelikle bu açıdan önemlidir.



Dolayısıyla yeni bir darbe ihtimali üzerine söylenenlerin ve söylenebilecek olanların, pratikte endişe, telaş ve panik üretme ihtimali gözetmeli ancak son tahlilde bunların, tarihsel, güncel açıdan gerekli bilgilerin tazelenmesine, yüzeydeki ilgili ilişkilerin derinliğini kavramada ve potansiyelliğini anlamada olumlu katkılara vesile olacağı da bilinmelidir.



Bağımsızlığımızı tehdit eden açık tehlikelerle yüz yüzeyken, ilgili en kötü senaryoları dikkate almak, en zayıf ihtimallere bile kıymet vermek, bizim yararımızadır.



ÇIKMAYAN SESİN SESİ


Önceki yazımdaki bir paragrafı, “Trienal'e karşı yapılan vandallığa İKSV'nin sesi çıkmamıştı” şeklinde okuyan İKSV Genel Müdürü

Görgün Taner

, 1. Trienali

Hülya Yazıcı

ile birlikte, 2. Trienali de açılış günü gezmiş olması nedeniyle, bir düzetmede bulunmamı talep etmiş.



Taneri'in iki ziyaretinin de “şahsi” olduğu, İKSV'nin ise (hadi ben de aynı terimi kullanayım) vandallığı kınayan resmi bir açıklamasının bulunmadığı malumdur. Buna rağmen, onun “şahsi” nezaketine nezaket gösterme tahtında bu açıklamayı yapma ihtiyacı duydum.



YENİ BİR ALTINCI LENİN VAKASI


Gazetemizin dünkü nüshasında “Kitap dağıttım suçlu oldum” başlıklı bir haber vardı.



Habere konu olan

Aydın Işık

, bizim Aydın'dır. Okuyan, düşünen, çevresindekilerin okuması ve düşünmesi için de kendini paralayan Aydın...



Bir iki yıl önce, uğradığı bir öğretmen evinde Zaman gazetesinin bulundurulmasına tepki gösterip, onu orada bulunduranların gözlerinin açılması için de onlara

Pierre-Jean Luizard

'ın

İslam Topraklarında Otoriter Rejimler

adlı kitabını hediye etmiş.



Onlardan birinin FETÖ bağı nedeniyle sorgulanması sırasında, o kitabı Aydın'ından aldığı anlaşılmış. Bunun üzerine, polisler Aydın'ı fellik fellik aramaya başlamışlar.



Bu haber bana, 12 Eylül savcılarından birinin, mahkemede V.İ. Lenin'i

altıncı Lenin

olarak okuyuşunu hatırlattı.



Geçmiş olsun Sevgili Aydın kardeşim. Olmasa iyi ama oluyor işte böyle şeyler.


#PKK
#Aydın Işık
#FETÖ
8 yıl önce
default-profile-img
En kötü senaryo
KGF’nin ayrıntıları netleşti
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!