|
Vatan, millet, Amerika...

Konuşmak (söz) ameldir ve hızı bakımından konuşmaktan daha hızlı bir amel yoktur.

Bu nedenle az konuşmak ‘edep’le, çok (gereksiz) konuşmak ise ‘heva’ ile ilişkilendirilmiştir.

Az konuşmak edeptendir çünkü, kişiyi kendisinin sınırında tutar; amelin yaygınlığı nedeniyle diğer konuşmalarla oluşacak ilişkiyi aza indirerek başkasının haddine tecavüzü engeller.

Çok konuşmak heva’dandır çünkü, çok söz nefsi sahneye çıkartarak şımartır, aklı geri plana itmek ve duyguları nefsin koşumuna vermek suretiyle onu gösterişe / gösteriye sevk eder, kibire ve riyaya düşürür.

Bu yüzden Şari, konuşanı öncelikle edep ve heva merkezli olarak uyarır: ‘Şüphesiz ki Allah, sığırın otu yerken ağzında evirip çevirdiği gibi sözü ağızlarında evirip çevirerek lügat parçalayan kimselere gazap eder. Oysa mümin, gayet sade, içten ve doğal şekilde konuşur. Söz söylerken dil ve edebiyat kurallarına uyar, belagat ve hitabet inceliklerine dikkat eder. Fakat ağzını yayarak, kendini sanatlı konuşmaya zorlayarak ve halkın anlamayacağı kelimeler kullanarak özentili, gösterişli bir edayla konuşmaz.’ (Ebu Davud, Edeb 94; Tirmizi, Edeb 72)

Dolayısıyla konuşmada edep yönü ve heva sınırı sözün doğruluğuyla mukayyettir. Sözün surete çıkması dilin söylemesiyle değil, kulağın duymasıyla mümkün olabildiği için ilk duyulan surete esas olur ve böylece dil söylediğini silemez, kulak duyduğunu geri veremez, akıl da söze mahsus suretleri üretmekten ve muhafaza etmekten engellenemez.

Bu durumda sözleriyle hatalı suretler üretenlerin bunun farkına vardıkları anda sözlerini kesmeleri, hatalarını kabullenmeleri ve bundan geri dönmeleri beklenir.

Aksine ‘yanlış anlaşıldım, ben ki mollayım, alimim, eski İslamcıyım hiç öyle söylemiş olabilir miyim?’ diye mızmızlanmalar eşliğinde yapacakları oryantalle hatalarını düzeltmiş olmazlar, sadece kendi bellerini ağrıtmış olurlar.

Bunun bir örneğini geçtiğimiz günlerde yaşadık. ‘Besleme durumundan bir parlalelci’ Amerika’yı anavatan ilan edip, yoğun bir tepkiyle karşılaşınca, hata ettiğini söyleyerek özür dilemek yerine kırk dereden su getirmeye kalkıştı ve dolayısıyla hatasının zeminini cilamaktan başka bir şey yapmış olmadı.

Amerika’nın anavatan katına yükseltilişi ‘uzaktaki kara çukur’a sığınak, Amerikan medyasının da Haşhaşiler için ağlama duvarı oluşuyladır. Haşhaşilerle düşüp kalkan kişinin de bu etkiye uğraması doğaldır. Doğal olmayan Allah’ın onu kendi mekrine uğrattığını anlamayıp hala ayetlere ve hadislere yaslanarak eski iyi hali üzerinden kendini haklı çıkartmaya uğraşmasıdır.

İşte söz böyle bir delildir. ‘Bir kul dilinden çıkanlara sahip olmadıkça, Allah Teala’dan gerçek manada korkmuş olmaz’ (Taberani).

O halde, korkalım Allah’tan korkmayandan.

SAHTE ÜZÜNTÜDEN YANLIŞ SEVİNCE...

Yunanistan, geçtiğimiz Aralık ayında cumhurbaşkanını seçemediği için iki gün önce erken seçim yaptı.

Bu seçimin, Yunanistan'ı düştüğü siyasal ve ekonomik bataktan kurtaracak işbilir bir yönetimi hedefleyerek değil, vaki krizi çözmek üzere yapıldığını unutan bizdeki romantik muhalifler ‘Hepimiz Syrizayız’ yazılı dövizleriyle seviçten neredeyse sokağa fırlayayazdılar.

Nedeni ise SYRİZA yani Radikal Sol İttifak’ın seçimlerden zaferle çıkmasıydı. Üstelik bu tek başına iktidar olma zaferi değil, parlamentoda en fazla koltuğa sahip olma başarısıydı.

Bizde sadece muhalefetleriyle Sol görünümü veren ancak dipte ‘AK Parti'ye kin duyan emperyalistler’ ittifakından başka bir özelliği olmayan bir mutsuz azınlık da böylece yanlış yere sevindiklerini değil tipik bir ‘sevindirik’ olduklarını göstermiş oldular.

Sevinçlerinin yanlışlığı ise daha üç gün önceki ‘Je Suis Charlie / Hepimiz Çarliyiz’ sözü üzerinden sergiledikleri üzüntülerin sahteliğinden belliydi.

Çünkü maksat Paris’te öldürülen kişilere üzülmek değil, AK Parti’ye milyonuncu kere saldırılacak yeni bir eşik bulmaktı. Dolayısıyla çürük bağlantılar, zorlamalı imalar yoluyla üzüldüklerini söyledilerse de gerçekte AK Parti’ye saldırma malzemesi vermesinden dolayı ilgili olaya içten içer sevinerek çok üzülmüşlerdi.

Böylece o günün sahte üzüntüsünden bugünün yanlış sevincine ulaştılar, aksi de zaten mümkün değildi.

Her sevinçleri ve üzüntüleri böyle olsun diyeceğim ama siyasi dengeler açısından şahsiyetli Sol’un varlığı da önemlidir.

Asıl sorun ise şahsiyetli Sol’un varlığı değil, yokluğudur.

Şahsiyetli Sol’un yokluğunda (şekil 4G’de görüldüğü gibi) meydan maalesef AK Parti’ye olan kinleriyle sahte üzüntülere ve yanlış sevinçlere kapılan kolpacılara kalmıştır.

twitter.com/OmerLekesiz
#heva
#Amerika
#Yunanistan
9 yıl önce
Vatan, millet, Amerika...
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı