Lafız yönünden değilse de mana yönünden birbirine bitişik bir üçleme: Yurt-vatan-devlet.
Mana yönünden derken bir iç-anlam bağını kastediyorum, müteradif (eşanlamlı) olduklarını değil; dil'in (telaffuzun) akla verdiği bilgiyle yurt dediğimizde vatanın, vatan dediğimizde devletin anlamına kendiliğinden eklenen bir iç-bağ.
Yurt, Orta Asya'dan (
'ndan) getirdiğimiz bir kelime.
, “1. Bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçası; 2. insanın doğup büyüdüğü, yaşadığı yer, memleket; 3. (mec.) kimi nitelik veya değerleri taşıyanların çok bulunduğu yer, vatan; 4. (mec.) bir şeyin ilk veya çok yetiştirildiği yer, vatan (...)” şeklinde açıklamış yurt'u. (Türkiye Türkçesi'ndeki Türkçe Sözlüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü, TDK, Ankara 2007)
Gülensoy, buradaki
kelimesini açıklama kastıyla kullanmış olmalı, çünkü sözlüğünde (
olarak nitelemiş olsa da) müstakil olarak yer vermiyor ona.
O halde biraz daha gerilere gidelim.
, yurt için, “Yer, memleket, mesken, me'vâ, ikametgah, hane, tasarruf olunan arazi, emlâk” karşılığını veriyor, yani vatan kelimesine hiç baş vurmuyor. Dolayısıyla Orhun Yazıtları'ndaki “çadır, oba, konaklama yeri” şeklindeki kullanımına daha yakın duruyor. (Kamus-ı Türkî, TDK, Ankara 2010)
, “Yurt, eski izerler, ören” diyor. (Divanü Lûgat-it-Türk 3, Çev.: Besim Atalay, TDK, Ankara 2006)
Vatan kelimesi, Arapça. Bir yerde ikamet etmek demek.
vatan'ın ilk karşılığı olarak yerleşmek, demir atmak, sakin olmak, kurulmak anlamındaki İngilizce kelimeyi tercih etmiş.
Galiba, yurt ve vatan kelimelerini aynı cümle içinde kullanarak, en iyi tanıma ulaşan isim,
.
Onun
'ndeki tanımlama şöyle: “İnsanın ikametgahı olan menzile denir ki, yurt tabir olunur; yurtta mukim olmak manasındadır.” (Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, Haz.: Mustafa Koç, Eyüp Tanrıverdi, İstanbul 2014)
Madem
'ye hulus çaktık, devlet'in ilk anlamı için de yine başvuralım: “İnkılab-ı zaman manasınadır ki zamanın halden hale tagayyür ve inkılabından ibarettir.” Hazretin halden hale geçmekten kastı ise, devletin elden ele devrolunan bir şey (mülk) olmasıdır.
Yukarıda
'in iç-anlam bağından söz etmiştim. Kelimelerin tanımlarını da bu nedenle ayrı ayrı vermeme rağmen, farkındayım, hâlâ bu bağı gereğince belirtebilmiş değilim.
Ancak bu durum sadece benim değil, üç kelime üzerine düşünen hemen herkesin maruz kaldıkları bir sonuç. Çünkü, üç kelimenin modern zamanlarda ayrı ayrı yüklendikleri yeni anlam(lar), onlara yaslı olan yeni hareket(ler)i tam karşılamıyor.
Şöyle ki, devlet'in bugünkü iktidar, egemenlik merkezli (siyasi) anlamı 16. Yüzyıl'da teşekkül etti. Buna göre devlet, “Belli bir toprakta bir hükümet idaresi altında teşkilatlanmış bulunan bağımsız siyasi topluluk, milletin hukuki şahsiyet kazanmış şekli” demek. (İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı, İstanbul 2008)
dediğim şeyi de biraz daha açayım: Çocuklarını ve torunlarını (iki kuşağı) Alman devletinde mukim olarak yetiştiren bir Türk vatan-daşının (yukarıda verdiğim tanımlar doğrultusunda) yurdu neresidir? Onun gerçek (kadim) vatanı Orta Asya olduğuna göre Türkiye onun için nedir? Alman hükümetinin idaresi altında yaşadığına ve yaşayacağına göre asıl devleti Türkiye midir yoksa Almanya mıdır?
Bu sorulara
bir cevap vermek oldukça zor. Kaldı ki, bu da benden çok siyaset sosyolojisiyle uğraşanlara düşer.
Beni asıl ilgilendiren
denildiğinde, bunlara tutunma, sahip çıkma ve bunları koruma noktasında edinilecek tutumun ne olacağıdır.
Evet, buradan baktığımda biri
, diğeri
(fiili) olmak üzere iki düzey çıkıyor karşıma.
Örneğin, Çin zulmü altında inleyen Uygurları soydaşım olmaları ve kadim (atalarıma mahsus) yurdumda bulunmaları nedeniyle, özgürlüğe kavuşturmak benim
dir.
Vatan edindiğim Anadolu'nun ve burada teşkilatlanmış olan Türkiye devletinin, istikrarını, istiklalini ve istikbalini gözetmek, korumak ve kollamak ise
zorunluluğumdur.
Evet, bu manada
kelimeleri, öncelikle benim zihnimde, idrakimde, idealimde ve halimde, birine tutunduğumda diğerlerine de tutunmuş olmam bakımından irtibatlı kelimelerdir.
Bunları, hem sömürgecilere hem de onların içerideki uşaklarına karşı savunmak ve bu savunmayı, devletin yönetim şeklini zamanın ihtiyaçlarına, gerekliliklerine göre güçlendirerek süreklileştirmek isteyenlerin yanında yer almak da benim görevimdir.
Devlet-çilik ise bu bahiste farklı bir terimdir. Fert ile devlet arasında her zaman
ki, bu mesafenin artmasını ya da eksilmesini sağlamak öncelikle devletin elindedir.