|
Referandum ve gerçekler
Geçtiğimiz cumartesi Antalya'daydık. Seçim aracıyla Anadolu'yu karış karış dolaşan Yeni Şafak ve TV Net ekipleriyle buluştuk ve Antalyalılar'ın kısa bir süre sonra oylayacağımız Cumhurbaşkanlığı sistemi hakkındaki fikirlerini öğrenmeye çalıştık. Antalya izlenimlerimi 27/03/2017'de Yeni Şafak'ta
başlıklı yazıyla da paylaştım.


Ancak onun ötesinde, görüştüğümüz vatandaşlar arasında hayırcıların gerekçelerinin tamamıyla korkuya ve yanlış bilgilere dayandığını görmek, doğrusu ilginçti.



Bir vatandaş

“geleceğimiz için hayır diyeceğiz, Cumhurbaşkanı'nın istediği her konuda kararname çıkarmasını istemiyorum”

derken, bir diğeri

“tek adamlığa karşı olduğu için”

hayır oyu atacağını söylüyordu. Bir başkası, Cumhurbaşkanı'nın tek taraflı olarak Meclis'i feshetme yetkisi bulunduğunu zannederken, diğeri “

ben ve eşim yıllardır çalışıyoruz daha emekli olamadık, benim 20 yaşındaki çocuğumun Meclis'te iki yıl görev yaptıktan sonra emekli olacak olmasını kabul edilebilir bulmuyorum”

diye konuşuyordu. Bu kanaatlerin çoğu, doğru olmayan bilgilerden kaynaklanıyordu.



Oysa, yeni sistemde milletvekillerinin emekli olma koşulları, sokaktaki vatandaşın emekli olma koşullarıyla birebir aynı. Sözgelimi 5 yıl milletvekilliği yapan kişi, emekli olabilmek için bu 5 yılın dışında 20 yıl daha sigorta ödemek ve yaş sınırını beklemek zorunda.



Aynı şekilde, Cumhurbaşkanı'nın Meclis'i feshetme yetkisi, şimdiki sistemde var. Ancak 16 Nisan'da oylanacak 18 maddelik değişiklik paketi içinde yok. Yeni sistemde birlikte seçime gitme kararını hem Meclis, hem de Cumhurbaşkanı alabiliyor. Ancak bu durum, Cumhurbaşkanı için avantajlı değil, zira Cumhurbaşkanı en fazla iki kez seçilebiliyor. Ve Meclis'i zamanı gelmeden seçime götürdüğü takdirde, kendisi de seçime gitmek zorunda kalacağı için, bu haklardan birini kaybetmiş oluyor.



Cumhurbaşkanı mevcut sistemde vatana ihanet dışında, hiçbir suçtan dolayı, hiçbir şekilde yargılanamıyor, üstelik hayatı boyunca bu durum geçerli oluyor. Ancak yeni sistemde Cumhurbaşkanı'nın yargılanmasının önü açılıyor.



Kararname çıkarma yetkisine gelince; Cumhurbaşkanı kanunla düzenlenmiş konularda kararname çıkaramıyor; TBMM aynı konuda kararname düzenlerse Cumhurbaşkanı'nın daha önce çıkardığı kararname hükümsüz kalıyor. Cumhurbaşkanı'nın anayasada yer alan, temel haklar, kişi hakları ve siyasi haklar konusunda da kararname çıkarma yetkisi yok. Ayrıca çıkan tüm kararnameler yeni sistemde yargı denetimine açık hale geliyor.



18 maddelik paketi okuyanların görebileceği gibi Cumhurbaşkanı'nın kararname çıkarma yetkisi tamamen denetime açık ve Meclis tarafından geçersiz kılınabilir nitelikte. Cumhurbaşkanı'nın kararnamesini beğenmeyen Meclis, aynı konuda kanun çıkartarak sözkonusu kararnameyi rahatlıkla hükümden düşürebilir.



Üstelik Meclis'te, yarıdan bir fazla üyenin (600 kişiden 301'i) oyuyla Cumhurbaşkanı hakkında soruşturma istenebilir. 600 milletvekilinin 400'ünün oyuyla Cumhurbaşkanı Yüce Divan'a gönderilebilir. Eğer Yüce Divan'dan mahkumiyet kararı çıkarsa, Cumhurbaşkanı'nın görevi otomatik olarak düşer ve ülke seçime gider.



Bütün bunlar, 18 madde içinde açık bir şekilde anlatılıyorken, ülkenin laik, demokratik rejimi gidiyor; yerine Osmanlı modeli sultanlık geliyor gibi davrananlar var. Çünkü Kılıçdaroğlu toplantılarda, ekranlarda sürekli yalan söylüyor ve kitlesini korkutma yoluyla “hayır” oyu vermelerini sağlamaya çalışıyor. Ama yeni sistemde yok olacak olan “geleceğimiz” değil; demokratik siyasetin üstünde yıllarca sallandırılan vesayet sistemi olacak. Giden şey yani, tam 93 yıldır, seçilmiş siyasetçiler “gerektiği gibi” davranmadığında onları yola/hizaya getirmek için kurulmuş mekanizmalar.



“Tek adamlık”tan kasıt, “ülkenin tek bir kişi tarafından yönetilmesi” ise; ABD'de, tüm Avrupa ülkelerinde ve dünyanın onlarca ülkesinde de seçilmiş birer kişi iktidarda olduğu için, bu ülkelerin de tek adamlıkla yönetildiğini varsaymamız gerekir ki, herhalde “hayırcılar” içinden, bunu iddia edecek denli aklını kaybetmiş kimse çıkmayacaktır.



Paketin eksiklikleri elbette var; mesela temsilde adaletsizliğin önüne geçmek için dar ya da daraltılmış bölge sistemlerinden birine işaret edilmemiş olması, keza yüzde 10 barajı da temsilde adaletsizliğe neden oluyor. Zaten yeni sistemle koalisyon ihtimali de ortadan kalkacağı için yüzde 10 barajını getirenlerin öne sürdüğü 'istikrar' gerekçesi de otomatik olarak geçersizleşmiş oluyor. Ancak bu eksiklikler referandumdan sonra da düzeltilebilir.



Mühim olan yalanın, manipülasyonun mumunun yatsıya kadar yanmayacağını bilmektir.


#16 Nisan 2017
#Anayasa referandumu
#Cumhurbaşkanı
#ABD
7 yıl önce
Referandum ve gerçekler
Halk başkanlık ile yönetime el koyacak...
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?