|
Geçmişin bugünü ipoteklemesine izin verilmemeli

Defalarca söyledik, bu ülkede her ne zaman kalkınma ve bağımsızlık dönemecinde bir ileri adım atılsa, bu adım, askerî bir darbe ile akim bırakıldı.



Darbe girişimleri son 15 yıldan bu yana da defalarca denendi. Gerek askeri mahfiller marifetiyle gerek siviller eliyle... Ama her defasında geri püskürtüldü.



Son referandum oylaması bu ülkede bir değişimin ve dönüşümün önünü açmaya matuf hukukî bir teşebbüs olarak öngörüldü. Ancak öyle bir hukukî teşebbüs ki, bu teşebbüs, ardından toplumsal, iktisadi, siyasî, idarî, hukukî değişim ve dönüşümü sürükleyecek bir öz taşıyordu.



AB ve ABD bu nedenle bu metamorfozu önlemek için elinden geleni ardına bırakmadı.



Referandum kampanyası boyunca ilginç bir ironi yaşadık. Türkiye'nin gerçekleştirmek istediği metamorfoz, gerçekte AB'nin onu kendi bünyesine almak için öngördüğü hukukî şartları da içeriyordu. Başka bir söyleyişle, işbu referandumla Anayasa'da yapılacak değişiklikler bu ülkede demokrasinin önünü açmaya matuf bir aşama, hatta bir evre olacaktı. Ama AB olsun ABD olsun, daha gerçekçi bir söyleyişle oranın derin güçleri olsun, Türkiye'nin bu evreye geçmesini istemedi. Türkiye'nin, Tayyip Erdoğan'ın ağzından işittiği Davos söylemini bir türlü unutmak ve bağışlamak istemiyordu. Davos'tan sonra (2009) gerçekleştirilen darbe teşebbüslerinin hepsinin arkasında, Tayyip Erdoğan'a husumet besleyen güçlerin olduğunu tahmin etmek için fazla zeki olmaya gerek yok. Halen de aynı güçlerin devrede olduğunu söylemek kehanet sayılmamalı.



Referandum sonucu YSK'nın duyurusu ve Resmi Gazete'de yayınlanmasıyla resmen kesinlik kazandı ve evet diyenlerin çoğunlukta olduğu ilan edildi. İşte bu tarihten sonra ABD sözcüleri de AB sözcüleri de yeni pozisyon karşısında yeni bir söylemle fiili gerçeğe boyun eğdi.



Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Atlantik Konseyi İstanbul Zirvesi'nde Avrupa'ya seslenerek: “Hayır' kampanyasına destek verdiniz, kaybettiniz. Şimdi o defteri kapayın da 'Türkiye ile nasıl münasebetleri geliştireceğiz' buna gayret edin” çağrısına AB'den cevap geldi.



Avrupa Birliği Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini Türkiye ile üyelik müzakerelerinin durdurulmayacağını, Türkiye'nin Avrupa Birliği açısından son derece önemli bir ülke olduğunu vurgulayarak “16 Nisan'da gerçekleştirilen ve 'evet' ile sonuçlanan tarihî referandum sonuçlarına saygı duyuyoruz” dedi.



Türk diplomasisi de bu olumlu tutuma gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gerek Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun ağzından olumlu bir söylemle cevap verdi. AB'nin yeni tutumu karşısında Çavuşoğlu “Artık hatalarını anlamaya başladılar. Türkiye tüm fasılları açmaya hazır. Bugün müzakerelerin sürmesi gerektiğini söylediler. Türkiye'ye karşı engeller siyasi. Ben bu olumlu havayı gördüm, hatalarını anladıklarını da gördüm, eğer samimilerse” diyerek Türkiye'nin tutumunu ifade etti.



Diplomaside geçmişe takılı kalarak ilerleme kaydedilmez.



Geçmiş hakkında kişilerin ve tarihsel hafızanın rezervleri bulunabilir. Ama belirleyici olan bu rezervler değildir; belirleyici olan ülkelerin geleceğidir.



Geçmişe takılı kalmakla bir yere gidilmez, geleceğe bakmak gerekir.



Yeni işbirliği fırsatları önümüzde bir imkân olarak duruyorsa, geçmişin bugünümüze ipotek koymasına müsaade edilmemelidir.



Bence daha da ilkesel düzlemde rakibin gücünü kendi lehine imale etme maharetini gösterebilmektedir. Diplomasinin altın kuralını böyle öngörüyorum: diplomasi rakibin gücünü kendi lehine imale etme marifeti ve maharetidir, diyorum.


#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
#YSK
7 yıl önce
Geçmişin bugünü ipoteklemesine izin verilmemeli
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset