AK Parti 2015 seçimlerine kendisine yönelik ittifakın karşısında siyâsetlerini pekiştiren tercihlerle giriyor. AK Parti, başlangıçtaki açılımcı ve kapsayıcı siyâsetlerinin hayli dışında bir manzara çiziyor. Bu açıkça görülebilecek bir fotograf. Doğrusu bu fotografı AK Parti’nin tükenmişlik sendromuna yakalandığı noktasında okuyan hatırı sayılır bir yaygın düşünce var. Fotograf doğru; lâkin okuması yanlış. Öncelikle vurgulanması gereken bu durumun AK Parti’nin potansiyelini yansıtmadığıdır.
Hiç şüphesiz AK Parti, on seneyi aşan iktidârının yıpratıcı etkilerine maruz kalmıştır. Bunu tabii karşılamak gerekir. 2015 seçimleri AK Parti’nin kadrolarını yenileyeceği bir seçim olacaktır. Bu noktada muhâlefet, parti içi kavgadan medet uman bir vaziyet alıyor. Sayın Arınç ile Sayın Gökçek arasındaki tartışma muhâlefet partilerinde büyük bir umut yarattı. İstedikleri bu kavgaların daha da büyüyüp işlerini kolaylaştırması. İktidâra yakın bazı gazetecilerin her yazdığından, bu yolda bir alâmet bekliyorlar. Sayın Abdullah Gül’ü partiyi parçalayacak bir güçlü figür olarak kullanmak istiyorlar. Sayın Erdoğan ile Sayın Davutoğlu arasındaki mesainin uyumsuz işlediği vurgusu çok sık yapılıyor. Sayın Hakan Fidan olayı, artık yalnızlaşmış bir figür olarak işlenen Sayın Erdoğan’ın Merkez Bankası çıkışı, şeffaflık paketinin ertelenmesi vb olaylar dramatize edilerek bir iktidâr çöküşünün alâmet-i fârikaları olarak siyâsal pazarlamanın unsurları hâline getiriliyor.
H.D.P ise Türkiyelileşme iddiasını somutlayacak bir performans ortaya koyamıyor. Bu yolda sâdece bir söylemi var. Ama pratikte özellikle de Kobani sonrasında Kürtçü siyâsetini pekiştiren adımlar attı. % 10 barajını Türkiyelileşmeyi başaracak ikna edici bir vizyona dönüştürerek değil; C.H.P ‘nin Alevî tabanını ele geçirmeye dönük bir hesap üzerinden aşmaya çalışıyor.
Buraya kadar yazdıklarımızı bir hülâsa edelim: Seçime katılan bütün partiler siyâseti daraltan bir strateji ve taktiklerle çalışıyor. Bu çok açık. Siyâset kilitlenmiş durumda. Seçmelerin dünyasında ise hacmi üzerine sayısız spekülasyonlar yapılan tepkisel dalgalanmalar mevcut. Yukarıda kilitlenen bu siyâseti çözecek ya da katmerli hâle getirecek olan, seçmenlerin “tepkisel oynamaları” sandığa ne hacimde yansıtacağı. AK Parti, bu dalgalanmaları azaltmaya mâtuf bir seçim stratejisi izliyor. Bütün meselesi M.H.P tabanından ve Kürtlerden bugüne kadar aldığı oyları en az kayıpla elde tutmak. M.H.P ve H.D.P ise, AK Parti ve C.H.P ‘nin tabanındaki oynamaları maksimize etme derdinde.
Seçim bir yana, ufukta siyâsetteki daralmayı aşmaya aday iki parti var: AK Parti ve H.D.P. Bunun iki taraflı olması Türkiye’nin selâmeti içi elzem. Eğer H.D.P müzmin Kürtçülüğünü tornadan geçirip Türkiyelileşmesini tamamlarsa bu mühim bir kazanç olacaktır. AK Parti’ye gelince yeni kadroları ve vizyonu ile açılımcı dönüşümünü tamamlamak zorunda. Bu da, sürecin aktörleri olarak Sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu arasındaki sinerjinin etkin bir biçimde başarılmasını gerektiriyor.