|
Daralma (2)

AK Parti 2015 seçimlerine kendisine yönelik ittifakın karşısında siyâsetlerini pekiştiren tercihlerle giriyor. AK Parti, başlangıçtaki açılımcı ve kapsayıcı siyâsetlerinin hayli dışında bir manzara çiziyor. Bu açıkça görülebilecek bir fotograf. Doğrusu bu fotografı AK Parti’nin tükenmişlik sendromuna yakalandığı noktasında okuyan hatırı sayılır bir yaygın düşünce var. Fotograf doğru; lâkin okuması yanlış. Öncelikle vurgulanması gereken bu durumun AK Parti’nin potansiyelini yansıtmadığıdır.

Hiç şüphesiz AK Parti, on seneyi aşan iktidârının yıpratıcı etkilerine maruz kalmıştır. Bunu tabii karşılamak gerekir. 2015 seçimleri AK Parti’nin kadrolarını yenileyeceği bir seçim olacaktır. Bu noktada muhâlefet, parti içi kavgadan medet uman bir vaziyet alıyor. Sayın Arınç ile Sayın Gökçek arasındaki tartışma muhâlefet partilerinde büyük bir umut yarattı. İstedikleri bu kavgaların daha da büyüyüp işlerini kolaylaştırması. İktidâra yakın bazı gazetecilerin her yazdığından, bu yolda bir alâmet bekliyorlar. Sayın Abdullah Gül’ü partiyi parçalayacak bir güçlü figür olarak kullanmak istiyorlar. Sayın Erdoğan ile Sayın Davutoğlu arasındaki mesainin uyumsuz işlediği vurgusu çok sık yapılıyor. Sayın Hakan Fidan olayı, artık yalnızlaşmış bir figür olarak işlenen Sayın Erdoğan’ın Merkez Bankası çıkışı, şeffaflık paketinin ertelenmesi vb olaylar dramatize edilerek bir iktidâr çöküşünün alâmet-i fârikaları olarak siyâsal pazarlamanın unsurları hâline getiriliyor.

AK Parti’nin kadro değişimi, önümüzdeki dönemi şekillendirecek yeni bir vizyon geliştirmesinin sarsıntısız yaşanabileceğini düşünmek safdillik olur. Ama bu sürecin mutlaka derin çatlaklar oluşturacağını beklemek de bir tür siyâsal kumar olsa gerekir. Her kabuk değişimi sancılı olacaktır. Süreci tek boyutlu olarak okumak eksikliktir. Sürecin sorunlu olduğu, AK Parti’yi daralttığı düşüncesi mâkuldür. Ama bu daralmanın AK Parti seçim stratejisi içinde değerlendirilmesi ve mutlak bir çözülme olarak görülmemesi daha doğru olacaktır. Seçim sath-ı mâilindeki tansiyon, seçim sonrasını belirlemek zorunda değildir. AK Parti, kendisine bazı siyâsal kayıplar yaşatacağını bile bile çözüm sürecinde elini taşın altına koydu. Bunun kendisine milliyetçi tepkiler temelinde bir kayıp yaşatabileceğini öngörebiliriz. Ama bu tepki dalgasının ne kadar realize olacağı ve tercihlere ne oranda yansıyacağını bilmiyoruz. Diğer taraftan çok sık dillendiren bir başka senaryo da, özellikle Kobani sonrasında Kürtçülüğün keskinleştiği ve AK Partiye destek veren Kürt oylarında bir azalma olacağı yolundadır. Belki de, ama bu da kesin değil. Kürt yurttaşlar normalleşmenin hayatlarına somut olarak kazandırdıklarını mı, değilse Kobani romantizmini dikkate alarak mı tercih yapacaklar, bilmiyoruz.

Pekiştirimini ulusalcı dogmaları etrafında yapan C.H.P daralma sürecinin en dramatik aktörü olarak gözüküyor. Oylarını arttırma umudu en zayıf olan taraf Sayın Kılıçdaroğlu’nun partisi. Üstelik pekiştirim siyâsetlerinin kendi tabanı açısından heyecan verici bir tarafı da kaldığını söyleyemeyiz. Küskünlerin bir kısmının M.H.P ya da V.P’ye kayma riski mevcut. Bâzı C.H.P seçmenlerinin H.D.P’ye yöneldiği yolunda kuvvetli duyumlar da var. H.D.P’nin Alevî yurttaşlara dönük yürüttüğü kampanyanın da C.H.P tabanını kemiren bir etkisi olacağını öngörebiliriz.

M.H.P ise bu seçimin en “ballı” kazananı durumunda. Türkçü pekiştirimi dışında herhangi bir yeni siyâset üretmediği hâlde Sayın Devlet Bahçeli’nin partisinin oylarını arttıracağı ortada. Ama ben şahsen bunun %20’leri bulacağından çok şüpheliyim.

Gerek C.H.P, gerek M.H.P bütün hesaplarını AK Parti’nin kayıplarına bağlamış durumda. Ama bu kilitlenme temelde kendi kayıplarını ifâde ediyor. Rakiplerinin başarısızlığında devşirilmiş bir başarı umudu, temelde C.H.P ve M.H.P’nin, AK Parti siyâsetlerine olan bağımlılığını ve Türkiye’deki muhalefet krizini anlatmıyor mu?

H.D.P ise Türkiyelileşme iddiasını somutlayacak bir performans ortaya koyamıyor. Bu yolda sâdece bir söylemi var. Ama pratikte özellikle de Kobani sonrasında Kürtçü siyâsetini pekiştiren adımlar attı. % 10 barajını Türkiyelileşmeyi başaracak ikna edici bir vizyona dönüştürerek değil; C.H.P ‘nin Alevî tabanını ele geçirmeye dönük bir hesap üzerinden aşmaya çalışıyor.

Buraya kadar yazdıklarımızı bir hülâsa edelim: Seçime katılan bütün partiler siyâseti daraltan bir strateji ve taktiklerle çalışıyor. Bu çok açık. Siyâset kilitlenmiş durumda. Seçmelerin dünyasında ise hacmi üzerine sayısız spekülasyonlar yapılan tepkisel dalgalanmalar mevcut. Yukarıda kilitlenen bu siyâseti çözecek ya da katmerli hâle getirecek olan, seçmenlerin “tepkisel oynamaları” sandığa ne hacimde yansıtacağı. AK Parti, bu dalgalanmaları azaltmaya mâtuf bir seçim stratejisi izliyor. Bütün meselesi M.H.P tabanından ve Kürtlerden bugüne kadar aldığı oyları en az kayıpla elde tutmak. M.H.P ve H.D.P ise, AK Parti ve C.H.P ‘nin tabanındaki oynamaları maksimize etme derdinde.

Seçim bir yana, ufukta siyâsetteki daralmayı aşmaya aday iki parti var: AK Parti ve H.D.P. Bunun iki taraflı olması Türkiye’nin selâmeti içi elzem. Eğer H.D.P müzmin Kürtçülüğünü tornadan geçirip Türkiyelileşmesini tamamlarsa bu mühim bir kazanç olacaktır. AK Parti’ye gelince yeni kadroları ve vizyonu ile açılımcı dönüşümünü tamamlamak zorunda. Bu da, sürecin aktörleri olarak Sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu arasındaki sinerjinin etkin bir biçimde başarılmasını gerektiriyor.

#AK Parti
#seçim 2015
#Davutoğlu
#Hakan Fidan
#Erdoğan
9 yıl önce
Daralma (2)
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…