|
Târihî ve târihsel başarılar...

Türkçe tuhaf bir dil. Çok sağlam bir gramatik yapısı olduğu zaten biliniyor. Ama bir diğer özelliği, kelime türetmeye olan şaşılası yatkınlığı. Geçen gün, Farsolog hocam Dr. Kadir Turgut, dünyâda Türkçe'nin yapay dil zekâsı derslerinde en gözde dil olarak işlem gördüğünü söyledi.

Türkçe'de anlamdaş sandığımız kelimeler bile zaman içinde farklı anlamlar kazanabiliyor. Meselâ dil devriminin hediyesi olan “sel”, “sal” gibi eklerin, eski Türkçe'de “i” ekinin yerini aldığını biliyoruz. Bazı Arapça ya da Farsça kelimeleri muhafaza ediyor, sâdece ek kısmını “sel”, “sal” yapıyoruz. Meselâ “târihî” kelimesi “târihsel” olarak Türkçeleştiriliyor. Ne var ki, zaman içinde “târihî” ve “târihsel” kelimeleri farklı anlamlar kazanıyor. Antik eser ya da yapılar için “târihî eserler” demeye devam ediyoruz. Kimse onlara “târihsel eserler” demiyor. “Târihî günler yaşıyoruz” diyoruz. Kimse “târihsel günler yaşıyoruz” demiyor. Dense de bir şekilde karşılayıcı olmuyor.

Anlayabildiğim kadarıyla “târihsel” vurgusu değerlerden arınmış, nesnelliğe oturmuş durumlar için kullanılıyor. “Târihsel” kelimesinin başka bir kulvarda da-bence daha mühim olarak- “geçmiş” ile “bugünü” birbirine bağlamakta, yâni sürekliliği anlatmakta kullanılıyor.

Pratikte “târihî” vurgusu, olayların sürekliliğini ve derinliğini ıskalayanların başvurduğu bir vurgu olarak tezâhür edebiliyor. Hayâtımda “târihî günler yaşandığını” çok duydum. Ama eleğin üstünde bunlardan ne kadarı kaldı bilmiyorum. Sürekliliği ve derinliği yakalayamayınca, olayları parlatmak ucuzluğuna düşmek neredeyse mukadder oluyor.

Çözüm sürecinin geldiği aşama “târihî” bir dönüm noktası mıdır? Bu soru biraz da “târihsel” temelde, yâni bazı süreklilikler ve kapsamlar dikkate alınırsa anlamlı bir şekilde cevaplanabilir. Şunu görmek gerekiyor ki, Kürt sorunu, meselâ A.B.D’de müzmin hale gelmiş “siyah-beyaz” , Belçika’da kemikleşmiş bir “ Flaman-Valon”, Kuzey İrlanda’da bir türlü aşılamayan “Katolik-Protestan” sorununda yaşandığı üzere bir sorun hiçbir zaman olmadı. Yâni günlük hayâta sirâyet etmedi. TC ordusu ve polisi ile PKK arasındaki çatışmalar ağır kayıplar doğurdu. Onbinlerce insan öldü. Ocaklar söndü, insanlar yerlerinden yurtlarından oldu. Milyarlarca dolar karşılığı maddî kayıplar yaşandı. Ama Kürt militanizmi asla “kahrolsun Türkler” demedi. Dese, dese “Kahrolsun T.C” dediler. Buna mukabil, asker cenâzelerinde, galeyâna gelmiş kitlelerden asla “Kahrolsun Kürtler” sloganı yükselmedi. Bu cenâzelerde alışıldık slogan “Kahrolsun PKK” dan ileriye giden bir slogan işitilmedi.

Kürt sorununun bir Türk sorunu doğurma kapasitesinin çok sınırlı kalması da bunun bir başka göstergesi olarak görülebilir. Bu sorunun yol açtığı demografik değişimler bile tabloyu çok az etkileyebildi. Benim için daha mühimi, birinci derecede, halk dilinde kız alıp vermeler olarak bilinen, “karşılıklı evlenmeler”in ve ikinci derecede de “beraber iş yapma” kapasitesindeki düzeylerdir. Kürt ve Türkler arasında bu bağlar bir dereceye kadar zedelense de, asla kopmamıştır.

Kürt sorununun, daha sosyolojik bir kapsamda, ulus inşasında bir “devlet-toplum” meselesi olduğunu görmek beni her zaman, en umut kırıcı durumlarda bile hep rahatlatmıştır. Tek endişem, “üçüncü” tarafların bu sorunu “devlet-toplum” arasındaki bir sorun olmaktan çıkarıp, “toplumlar arası” bir soruna dönüştürme girişimlerinin başarıya ulaşma ihtimâli olmuştur. Çözüm için alınan inisiyatifin başarısı bu açıdan ayrıca kutlanmaya değer.

Tabii ki, yapılacak çok iş var. Normalleşme çözümün sağlaması için başvurulacak en temel ölçüt. Ama normalleşmeyi çerçeveleyecek süreç kurucu yasada yatıyor. Bu da, seçimler sonrasını bekliyor. Hâsılı, 28 Şubat'ta kamuoyuna açıklanan ortak irâde bir “târihsel başarıdır”. Elini taşın altına koyan herkes özel bir kutlamayı hakediyor. Eğer tünelin ucunda görülen normalleşme tamamlanabilirse, herkes bundan kazançlı çıkacak.

Önümüzdeki on seneler, diğer bir faydaki hareketlenmeleri Türkiye’nin gündemine taşıyacak: Alevi sorunu. Bu sorun, kökleri çok derinlerde ve maalesef toplumsalda da karşılıkları olan “târihî” bir sorun. Çözümü çok daha zor. Eğer bunu da çözebilirsek, işte o bir “târihî” başarı olacak. Taraflara basiret ve ferâset dileyelim.....

#Dr. Kadir Turgut
#Arapça
#Çözüm süreci
9 yıl önce
Târihî ve târihsel başarılar...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi