|
Osmanlı mûsikîsini yeniden üretmek mümkün mü?

Müzik, ait olduğu topluma bağlı olarak gelişir veya geriler hatta toplumdaki pekçok değerin yokolmasına bağlı olarak yokolup gidebilir. Çünkü müzik, bu değerlere bağlıdır ve bir toplumun müziğini bu değerlerden ayrı düşünmek yanlıştır. Müzik eseri, her ne kadar bir bestecinin ürünü olarak ortaya çıksa ve sanki bireysel bir üretim gibi görünse de, o besteci bir toplumun sosyal ve kültürel değerleri, geleneği, göreneği, yaşama biçimi içinde yetiştiğinden dolayı, ortaya koyduğu müzik eseri de aslında topluma aittir. Ancak, bir sanatçı olarak besteci yaşadığı toplumun ilerisinde olabilir hatta olmak zorundadır ve sanat eseriyle toplumun öncülüğünü yapabilir. Hem Osmanlı'da, hem de Avrupa'da bu anlamda toplumuna sanatıyla yeni ufuklar açan, toplumlarının sanat algı ve zevklerini yükselten sanatçılar, müzisyenler hep varolmuştur. Sanatçı ve daha özel olarak müzisyen, toplumdan aldığını rafine ederek, Allah'ın kendisine verdiği kabiliyete uygun bir biçimde onu yeniden şekillendirerek, güzel bir form içinde topluma iade eder. Sanatçı/müzisyen aslında toplumdan aldığını kendisinde olanla harmanlayıp işleyerek topluma iade etmek suretiyle, ait olduğu toplumun seviyesini de yükseltebilir. Eğer sanatçı ile toplum arasında bu ilişki zayıflamış veya kopmuş ise, sanatçı kendi toplumsal gerçeklik ve değerlerinden uzaklaşıp hatta bu değerleri reddederek sanatını icrâ ediyorsa, sanatçı özgünlüğünü kaybetmiş ve sanatını başka toplumların sanatçılarına ve sanat eserlerine bakıp onları taklid ediyor demektir. Bunun örneklerini özellikle cumhuriyet döneminde Avrupa'ya batı müziğini öğrenmek için gönderilen Türk beşlerinde ve bu bestecilerin yetiştirdiği bestecilerde görmek mümkündür.



Gerçi, bugün artık iletişim araçları sayesinde sınırların kalktığı bir dünyada yaşıyoruz ve böyle bir dünyada yaşıyor olmak, sanatçıyı sadece ait olduğu topluma bağımlı kılmıyor. Sanatçının da ufku genişledi ve başka ülkelerin sanat faaliyetlerini görüp sanatçılarının ortaya koyduğu eserleri daha yakından izleyebiliyor. Bu da ne yazık ki, özellikle müzikte yerel enstrumanların, seslerin ve melodilerin yok olup gitmesine, müzisyenin yerel/millî kimliğinin de kaybolmasına yol açtığından, müziğin de değişmesine ve bütün dünyada sesini en fazla duyurabilen müzik türünün etkili ve baskın olmasına sebeb oluyor. Böyle bir değişim karşısında da kendi değerlerine bağlı ve bunların sağlam değerler olduğuna inanan duyarlı insanlar, yine kendi değerlerini yansıtan sanat eserlerine yöneliyor, kendi değerlerini yansıtan müzikleri dinliyor. Hatta bu “kendi değerlerine yöneliş” bazen o kadar ileri seviyelere varıyor ki, eski olan her şey neredeyse kutsal ve dokunulmaz hâle geliyor, eskinin durmadan tekrar edilmesine yol açtığı gibi, gelişmeye ve yeni şeylerin ortaya çıkmasına mânî olabiliyor. Aslında bizden olmayana direneceğiz derken, eskiye takılıp kalmak, eskiyi adeta kutsallaştırmak ve onu eleştirilemez/dokunulmaz hâle getirmek de pek sağlıklı bir durum değil. Hele müzikte bu oldukça olumsuz bir durumdur, çünkü müzik yaşanılan zamana ait olmak zorundadır, yaşanılan zamanı yansıtmak zorundadır. Eskiyi tekrar etmenin anlamı yoktur, ancak eskiyi esas alarak, ona zarar vermeden geliştirmek ve yaşanılan zamanın dilini kullanarak ifade eder hâle getirmek, sanırım daha doğru olandır. Bugün, kendimizi korumakla mükellef hissettiğimiz Osmanlı mûsikîsi bile, zaman içinde değişime uğramış, gelişmiş, kendisini yaşadığı zamana uydurmayı becerebilmiş, şarkılarını zamanın konuşulan diliyle bestelemiştir. Bunu yapabildiği için de sağlıklı bir şekilde ilerlemiş ve bugünlere ulaşmış, hatta kendisini tamamen yoketmeye çalışan zihniyet ve uygulamalara karşı direnerek varlığını sürdürmüştür. Zaten bir müzik kültürü, kendisini zamanın değişmesine göre yenileyemiyorsa, o müziği üreten toplumda da, bestecide de sorun var demektir. Kendimizi yabancıların kültürel baskısından, medyanın yaymaya çalıştığı “zararlı ve yabancı müziklerden” koruyalım derken kendi içimize kapanıp kendimizi tekrar etmek çözüm değildir. Bunun yanında yenileşmeyi, bize ait olmayan kültürlerin ürünlerini taklid etmekte aramak da sağlıklı bir durum değildir. Osmanlı müziğinin kendi ait olduğu dönemde üretilmiş formlarını bugün onun üzerine yeni şeyler koyup geliştiremeden tekrar ve taklid etmek, Osmanlıca şiir yazarak bu şiirlere beste yapmak gerçekçi olmadığı ve bugünün özellikle önem verdiğimiz genç dinleyicisine hitab etmediği, bir kültürü korumanın ve yaşatmanın yolu olmadığı gibi, müzik kültürümüzün gelişmediğinin, bilâkis gerilediğinin göstergesidir. Öte yandan, “yeni şeyler yapıyoruz” derken, yerli enstrumanlarımızı batı müziği formları ile ifade etmek histerisine kapılıp, batı müziği formlarıyla besteler yapıp enstrumanlarımızı ve makamlarımızı bu formların içine sıkıştırmaya kalkmak da başka bir hastalıklı durumdur.



Osmanlı müziği, yüksek bir medeniyetin ürünü olarak ortaya çıkmış yüksek seviyede bir müzik kültürüdür. Bugün bazı klasik Osmanlı mûsikî formlarını, büyük bestekârların ya da o formlarda eser vermiş ustaların eserlerini önünüze koyarak taklid etmek mümkündür ki bunun çokça yapıldığını görmekteyiz. Form tekniği olarak belki “olmuş” denilebilecek eserler olabilir ama, klasik bir mûsikî eseri bestelemek demek sadece teknik açıdan gerekleri yerine getirmek demek değildir. O eser, medeniyetin kalıntılarını değil, ruhunu taşıyabilmelidir. Medeniyetin ruhunu taşıyabilmesi ve yansıtabilmesi için de ortada bir medeniyetin olması gerekmektedir.



Müzik ve besteci, toplumdan ayrı değildir. Eğer Osmanlı müziği gibi yüksek seviyede bir müzik kültürü meydana getirmek istiyorsak, Osmanlı gibi yüksek seviyede bir medeniyet inşâ etmek zorundayız. Ama bu medeniyeti inşâ edebilmek için de, “insan kalitesi”ni yükseltmek zorundayız. Osmanlı gibi bir medeniyet ve bu medeniyetin müzik kültürü, kendi kendine varolmuyor. Taklid ve tekrar ederek bu medeniyeti ve özellikle bu medeniyetin müzik kültürünü yükseltmemiz veya yaşatmamız mümkün değildir. Bu yüksek seviyeli medeniyeti inşâ edecek yüksek seviyede insanlara, bestecilere ve icrâcılara ihtiyacımız vardır.



Müziğimiz, geleneğimizden ve değerlerimizden kopmadan, bugünün dilini konuşmalı, bugünü anlatmalı, yaşanılan hayatın gerçeklerine uygun olmalıdır. Bu sadece müziğimiz için değil, bütün sanatlarımız için böyledir.



Bu yazıyı yazarken, her şeyi kendi hâline bırakalım ve çaba göstermeyelim demek de istemiyorum.


#Osmanlı
#Mûsikî
#Toplum
7 yıl önce
Osmanlı mûsikîsini yeniden üretmek mümkün mü?
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı