|
İşte Fuller"ın söyledikleri...

Dünkü yazımda, Amerikalı stratejist Graham Fuller''ın, Le Monde Diplomatique''in son sayısında yayımlanan "İslam: Değişimin Kaynağı"başlıklı yazısından hareketle İslam dünyasında yaşanan değişim taleplerinin mantığını, söylemini ve geleceğini tartışmıştım.

Bu yazıda, Fuller''ın gözlemlerini ve görüşlerini aktaracağım. Fuller, yazısına, çeşitli şekillerde icat edilen İslam imajının gerçekleri yansıtmadığını ve yanıltıcı olduğunu belirterek başlıyor ve yazısının özeti olabilecek şu saptamayı yapıyor: "Bu tür önyargılı, basmakalıp bir imaj, bizi, İslami hareketlerin aynı zamanda güçlü yenileştirici/modernleştirici dinamiklere sahip olduğu gerçeğine karşı köreltmemeli. Siyasi İslam değişim istiyor. Dolayısıyla moderndir. İslami hareketler, İslam dünyasına değişim getirecek ve eski/miş ''dinazor'' rejimleri çökertecek belki de tek temel güçtür. Bu rejimlerin yerine geçecek rejimlerin ne tür görünümler alacağı konusu ise pek fazla net değildir."

Bu ilginç gözlemlerden sonra Fuller, İslam''ın, "sadece kişisel inanç sorunu olmadığını, özel hayata indirgenemeyeceğini; her çağa hitap edebilecek, her çağda yeniden icat edilebilecek bir ahlaki, toplumsal ve siyasi düzen önerdiğini... bu nedenle Hıristiyanlıktan farklı bir din olduğunu..." Hz. Peygamber''in uygulamalarından örnekler vererek anlatıyor.

Hz. Peygamber''in Kur''an''dan yola çıkarak yeni bir toplum ve insan tipi geliştirdiğini; İslam tarihinde ulemanın, kaosa ve anarşiye yol açacağı endişesiyle yönetimlere başkaldırmaktan çekindiklerini belirttikten sonra "Ancak bugün durum değişmiştir. İslam dünyasındaki rejimlerin otoriter, baskıcı, yolsuzluklarla malul, beceriksiz olmaları, idare ettikleri ülkeleri derin toplumsal ve ekonomik sorunların ve açmazların eşiğine getirmeleri, köklü değişim taleplerine zemin hazırlıyor" diyor.

İslami hareketlere mensup İslamcı düşünürlerin demokrasi ve insan hakları konusunda hassasiyetle durduklarını, ancak geliştirdikleri değişim söylemlerinin kavramlarını ve kurumlarını Batıdan değil doğrudan İslami kaynaklardan yola çıkarak icat etmeye çalıştıklarını söylüyor.

İslamcıların, toplumla birebir ilişki ve iletişim kurmakta elitlere göre çok daha başarılı olduklarını, devletin yapması gereken hizmetlerin ezici bir bölüğünün İslamcı sivil toplum kuruluşları tarafından başarılı birşekilde yapıldığını; ulusal sınırları aşabilecek Avrupa Birliği türü bir bütüncül projenin Müslümanlar tarafından da gerçekleştirilebileceğini; İslam''ın merkantilist ve özel teşebbüse önem veren; devlet modeli konusunda esnek bir tutum sergileyen bir din olmasının Müslümanlar''ın her yeni durumda, yeni, yaratıcı, işleyen ve işlevsel olabilen çözüm modelleri geliştirmelerini kolaylaştırdığını; şu an İslam dünyasında İslam''ın siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel bir güç olarak yeniden tarih sahnesine çıkmasına zemin hazırlayabilecek yoğun ve canlı bir tartışma yaşandığını söyleyen Fuller, İslamcılar''ın Batı karşıtı ideolojik söylemlerle uğraşmak yerine yaşadıkları toplumları İslam''ın öngördüğü şekilde değiştirebilecek projeler üzerinde kafa yorduklarını ifade ediyor; ardından da çeşitli Batı ülkelerindeki Müslümanlar''ın yaptıkları faliyetlerin ve geliştirdikleri söylemlerin hem Batı''da, hem de İslam dünyasında ilginç yankılar bulduğuna, bunun yeni bir durum olduğuna dikkat çekiyor.

Fuller yazısını şu cümlelerle bitiriyor: "İslam dünyasında yaşanan yeniden-oluşum ve değişim tartışmaları, uzun vadeli bir süreçte sonuç verecektir; ancak Batı''daki Reformasyon''dan daha kısa sürede sonuçlanacaktır. İslam dünyasında şu an ne tür bir değişim gerçekleştirileceği ve bu değişimin nasıl hayata geçirilebileceği tartışılıyor. Farklı İslami hareketler, hedeflerine ulaşmak için farklı yöntemler kullanıyor. Hiçbiri İslam üzerinde tekel kurmuş değil. Ama her ne suretle olursa olsun, İslam dünyasında yaşanan değişim tartışmalarında geliştirilen İslami ''söylemlere ve projelere'' (framework) biz Batılıların da, bu ülkelerdeki rejimlerin de sırt çevirebilmeleri, kulak tıkayabilmeleri artık mümkün değil".

Fuller''ın yazısı üzerinde özellikle durulması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü daha 20-25 yıl öncesine kadar, İslam dünyasında İslam''dan kaynaklanabilecek bir değişim sürecinin mümkün olabileceği özellikle Batı''daki sosyal bilimcilerin ve stratejistlerin gündeminde bile değildi.

Hiç kimse İslam-eksenli bir değişim sürecininin yaşanabileceğini ihtimal dahilinde görmüyordu. Çünkü Batılı politikacılar ve sosyal bilimciler, Osmanlı İmparatorluğu''nun "durdurulması"ndan sonra İslam medeniyetinin tarihe karıştığını düşünüyorlardı.

Ancak bunun hiç de böyle olmadığı, İslam''ın müslümanların zihin kalıplarını, anlam haritalarını ve gündelik hayatlarını belirleyen, en canlı, dinamik ve temel "aktör" olduğu artık herkes tarafından görülmeye ve kabul edilmeye başlandı.

Peki, bundan sonra neler olabilir? ABD ve Avrupa''nın, İslam dünyasında yaşanan İslam-eksenli bu değişim süreci karşısındaki tavırları nasıl bir görünüm arzedebilir? Bundan sonra üzerinde düşünülmesi gereken sorular işte bu tür sorulardır.


25 yıl önce
İşte Fuller"ın söyledikleri...
‘Mutlaka döneceğiz’ ya da Nekbe’dir yaramızın adı
O güne geri dönmek
‘İletişim aklı’
Bir sen bir ben bir de aile
Deprem gerçeği, ekonomi güvenliği ve TOBB Genel Kurulu’ndan yansıyanlar