Ardından arş-ı a'lâ'ya, sidretü'I-müntehâ'ya, yani, nihâi, “son nokta”ya...
Kudüs'e yapılan ilk yolculuk, yani
hâdisesi,
Yol'a çıkılmıştı...
İkinci hâdise, yani
,
İki hâdise de, olağanüstüydü, beşerüstüydü; zamanlar ve mekânlarüstüydü. Mülk âleminden melekût âlemine yapılan yolculuklardı.
Efendimiz'in bu iki beşerüstü, zamanlar ve mekânlarüstü yolculuğu.
Bu iki yolculuğun bize öğrettiği ve hediye ettiği şey,
Beşerî olan'dan İlâhî olan'a, mülk âlemi'nden melekût âlemine yükseliş...
Ve melekût âleminden süt emerek yenileniş, arı-duru, tertemiz bir kişiliğe bürünüş...
Yeniden doğuş ve yenilenerek doğruluş...
Deyim yerindeyse,
Başka bir ifadeyle, Efendimiz (sav), İsra / Kudüs Yolculuğu'nda,
elinin tersiyle itmiş ve
vermişti;
işaret etmiş, “İllâ” yani “yalnızca O'na” yönelinebileceğini göstermiş, O'na yükselmiş ve
ve ayartıcı mülk âlemi'ni terkedeceksin ki, yeniden doğuş gerçekleşsin. Melekût âlemi'ne açılan kapılar, sonuna kadar önüne serilsin...
, İlâhî Kaynak'a ulaşsın, orada yunsun, yıkansın, arınsın ve yenilenerek doğrulsun, melekût âleminden devşirilen leziz ve diriltici meyveleri bütün insanlığa sunsun,
Mirac'da, Efendimiz'e ve ümmetine namaz hediye edilmişti. “Namaz, mü'min'in miracı”ydı.
Aslında,
: Namaz'a başlarken alınan
mü'min, beşerî ve dünyevî olan herşeyi “Lâ” diyerek elinin tersiyle iter: Sanki Kudüs / İsra Yolculuğu'nu tekrar eder;
.
Sağa ve sola, meleklere selâm vererek dünyaya arınmış, temizlenmiş ve dirilmiş olarak döner, yenilenerek doğrulur ve hayatın hakikatle buluşması yolculuğuna bizzat tanıklık eder.
Namaz, hakkıyla ve huşû ile kılındığında, kişiyi, bütün kötülüklerden uzaklaştırır ve mülk âlemi'nde, melekût âlemine ulaştırır ve dolayısıyla Rabbine yaklaştırır. Ne büyük lütuf ve kerem bu!
Mirac'ımız, yükselişimiz olsun; Rabbimiz, bu mübarek gecede hepimize rahmetiyle muamele etsin ve yüreğimizi öyle bir genişletsin ki, bize kem gözle bakanları bile yürek ülkesi'nin rahmetiyle kuşatsın. Vesselâm.