|
Nerede çocuksu ruhun “ses”i, nerede?

Mozart”ın, hayatı boyunca hep ‘’çocuk’’ kaldığı söylenir: Bir biyograf”ının aktardığı ayrıntı ilginçtir: Mozart, çok erken yaşta ergen olmuştur ama hayatı boyunca hep çocuk kalmıştır. Çocuksu ruhunu koruyabildiği için, ruhun labirentlerinde, en derin bölmelerinde gezintiye çıkabilmiş, oradan devşirdiği meyveleri insanlığa sunabilmiştir.

Mozart”ın hayatı boyunca çocuk kalmasının nedeni, ‘’ses’’le kurduğu olağanüstü ilişkide gizlidir. Çocuksu ruh ile ses arasındaki ilişki, üzerinde kafa yormaya değer harikulâde bir ilişkidir.

***

Ses, ilâhî olan”la beşerî olan arasındaki ‘’titreşim teli’’dir. İlâhî olan”la beşerî olan arasındaki medcezir, ses”le gerçekleşir.

İki tür ses»ten sözedebiliriz: Dış ses, yani fizîkî ses; bir de fiziğin ötesine uzanan, fizikî ses»in de kaynağını oluşturan fizikötesi iç ses.

Ses bahsini, dâhî bir müzisyenden kalkarak konu edinmem, elbette ki, tesadüfî değil. Büyük müzisyenleri büyük müzisyen yapan şey, fizîkî sesle kurdukları ilişkinin harikulâdeliği değil, fizikötesi sesle ilişki kurabilmeyi başarabilmiş olma dâhîlikleridir. Meraği ve Itrî, Bach ve Mahler bu dehânın ayrıksı örnekleridir.

Bir ney sesini derûnî ve etkileyici kılan şey, neyzen”in beslendiği ve ney”iyle üflediği ses”in asıl Sahibi”nin ne olduğunu bihakkın idrak edebilmesi ve neyiyle bize bu İlâhî Ses”ten seslenebiliyor, ses verebiliyor olmasıdır.

***

Ayrıca fizikî ses”le fizikötesi ses, ilk bakışta zannedebileceğimiz gibi, birbirinden kopuk da değildir. ‘’Kopuk’’ olan, ‘’kopan’’, ses”le irtibatını yitiren, dolayısıyla iç sesine kulak tıkayan biziz çünkü. Çocuksu ruhlarını yitiren, birbirlerinin kopyeleri ‘’insan müsveddeleri’’...

Oysa çocuksu ruh, iki ses arasındaki medcezir”i her dâim yaşayan ve yakalayabilen, bu iki sesi de her dâim duyan bir latifliğe sahiptir.

Zira çocuksu ruh, fıtratın sesi”dir; bozulmamış, kirlenmemiş, saf, arı duru, katışıksız fıtratın hakikatinin şifrelendiği, dercedildiği ve kendisinde tecellî ettiği ruhun sesi. Çocuksu ruhu yaşayan ve taşıyan başta peygamberler ve bilge kişiler olmak üzere, büyük şairler, müzisyenler, sanatçılar ve düşünürler, hem mülk âleminde, hem de melekût âleminde soluk alıp verebilen ve bundan bizi de nasiplendiren çocuk ruhlu insanlardır.

Bu topraklarda bu garip ‘’ses”sizlik’’ ortamında, bu ruhun beni en fazla çarpan örnekleri Bediüzzaman, Sezai Karakoç ve Mustafa Ruhi Şirin”dir.

***

İbn Arabi Hazretleri, soluduğumuz hava şeklinde tecellî eden fizikî sesle, çocuksu ruhun kaynağı fizikötesi ses arasında kopmaz bir irtibat olduğunu söyler ve bunu enfes bir şekilde izah eder: Solduğumuz hava, Rahman»ın rahmet nefesidir: Hava»nın varlığını biz en çok rüzgârla hissederiz: Rüzgâr, her dâim eser. Ama biz rüzgârı her dâim hissedemeyiz.

Rüzgârın işi ve işlevi, havayı ‘’nefes’’e dönüştürmektir: Rüzgâr, böylelikle bütün varlığa hayat bahşeder ve bütün varlıklar arasında irtibat tesis eder: Hayat aşısı yapar bütün varlıklara: Hayat aşısı, hakikatin tohumlarının şifrelendiği bir Hakk progamıdır.

İşte rüzgâr, hayat tohumu ekerek bu programı yerlerine yerleştirir; ruh da bu programı hayata geçirir, ekilen tohumu yeşertir ve meyveye durdurur.

Arapça”da rüzgâr anlamına gelen ‘’rîh’’ sözcüğü, ruh sözcüğüyle aynı anlam kümesine aittir: Sadece aynı kökten türemezler; aynı köke yönelirler; bizi de aynı kök”e yöneltirler.

Hayatın dölyatağı kalptir. Ruh, insana, Rahman”ın nefesini üfleyen bir ‘’elçi’’ gibidir. Ruh, Rahman”ın rahmet ve kudret elidir: Rahman”ın rahmet ve kudret eli, kalbe değince, ses olarak dile gelir, hayat bulur ve hayat sunar bize.

***

Çocuğun da, çocuksu ruhun da en gelişkin melekesi, ‹›ses››tir: Melekût âleminden gelen hakikatin sesi, hakikatin nefesi, iç sesi: En derûnî kaynağın, şırıl şırıl akan, çocuğu, çocuksu ruhu her dâim yıkayan, arındıran, arı, duru ve saf kılan ırmağı. Bu ‹›ırmak››tan kana kana içenler ve bize de içirenler, yukarıda da söylediğim gibi, çocuksu ruhlarını yitirmeyen dâhiler ve ‹›deli››ler, peygamberler ve veli»lerdir.

Ses, ruhun nefesi, kalbin meyvesidir: Ruhun nefesi, bir ney üflemesi gibi çocuğa hayat bahşeder: Çocuk, anne karnındayken kalbine üflenen ruhun nefesiyle durdurak demeden sema eder, kendisine hayat bahşeden Rabbini zikreder, Rabbine kendince şükreder.

***

Çocuğu kutsayan ama çocuksu ruhu yoksayan, daha da kötüsü, yok eden bir çağda yaşıyoruz. Oysa çocuksu ruhun ve bu ruhun dillendirdiği sesin yitirilmesi, insanın hayatı bitirmesi ve hakikati yitirmesiyle sonuçlanır.

Haksızlıklara isyan edebilmek ve hakikatin izini sürebilmek, ancak çocuksu ruha ve çocuksu ruhun sesine kulak kabartabilmekle mümkündür.

O hâlde nerede çocuksu ruhunuz, insanı hakikat eri kılan ‘’ses’’iniz, nerede?

Not:
Daha önce bu sütunda yayınlanan yazımı yeniden yayınlıyorum.
twitter.com/yenisafakwriter
#Mozart
#Ses
#müzisyen
9 years ago
Nerede çocuksu ruhun “ses”i, nerede?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle