Gazeteci, mülteciye çelme taktı!

Türkiye’nin Batı ile aynı hizaya gelmeyen Suriye politikasından kaynaklanan; Rusya, İran ve PKK kaynaklı yalanların kapış kapış gittiği 2015’lerin karanlık ve sert atmosferinde, muhalif siyasetçiler ve medya aktörleri mülteci meselesini yumuşak karın olarak görmüş, hükümetin halk nezdindeki itibarını bu noktadan zayıflatabileceklerini hesap etmişlerdi. Nitekim bugün geldiğimiz noktada hiç de başarısız oldukları söylenemez.

İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Numan Aka - Yazar

Macar kameraman Petra Laszlo, kucağında çocuğu ile sınırı geçemeye çalışan mülteci bir babaya taktığı çelme için yargılanırken “kendimi savunuyordum, üzerime gelince korkmuştum” gibi bir açıklamayla cezadan sıyrılmaya çalışsa da yine aynı mahalde küçük bir kızı tekmelediği görüntüler kendini yalanlamasına yetmişti. Laszlo’yu, aldığı tecilli 3 yıllık cezasından kurtaran bir üst mahkeme oldu. Üst mahkeme, yaptığını saldırganlık değil “kötü davranış” olarak nitelendirdi ve verilen cezayı iptal etti. Bu karar, Macaristan’da pek çoklarını aynı fiili işlemek konusunda cesaretlendirmiştir muhtemelen.

Medya aynı zamanda, işgal altında en temel insani hakları yok sayılan Filistinlilerin yanında olmayı, uğradıkları mağduriyeti dünyaya duyurmayı seçen ve maalesef İsrailli askerler tarafından açılan ateş sonucu vefat eden Şirin Ebu Akile gibi gazetecileri de barındırıyor. İki medya mensubu arasındaki fark, iyi ve kötü medya arasındaki farkı, herhangi bir tarife gerek duymadan açık bir şekilde bize gösteriyor.

TEZVİRATIN EN BÜYÜK KAYNAĞI MEDYA

Elbette gazetecilik siyasetten bağımsız düşünülemez. İlgi budalası bir kısmı hariç, mülteci düşmanlığını körükleyen medya mensupları bunu şahsi çıkarları için yapıyor değiller. Kendilerini ait hissettikleri siyasi tarafın ajandasına uygun hareket etmek istiyorlar. Fakat habercilik mesleğinin temelini, tartışmaya açık olmayan gerçeğin ve insani hakların muhafazası oluşturur. Bu ilkeler her türlü siyasi bağlılığın üzerindedir. Mülteciler konusunda farklı düşünseler bile bu asli çizgiyi korumakla yükümlüdürler.

MÜLTECİ DÜŞMANLIĞININ BASINDAKİ KÖKLERİ

Özellikle, Türkiye’nin Batı ile aynı hizaya gelmeyen Suriye politikasından kaynaklanan; Rusya, İran ve PKK kaynaklı yalanların kapış kapış gittiği 2015’lerin karanlık ve sert atmosferinde bu durum çok daha açık görülebiliyordu. Deyim yerindeyse her gün “Türkiye asmaca” oynanıyordu. Muhalif siyasetçiler ve medya aktörleri mülteci meselesini yumuşak karın olarak görmüş, hükümetin halk nezdindeki itibarını bu noktadan zayıflatabileceklerini hesap etmişlerdi. Nitekim bugün geldiğimiz noktada hiç de başarısız oldukları söylenemez.

MEDYANIN SİYASETİ

Modern siyaset anlayışının “iktidara giden her yol mubahtır” ilkesine sıkı sıkıya bağlı olduğuna kimse itiraz etmeyecektir. Şahsen desteklemesek ve ahlâklı bulmasak da bunu böyle kabul ettiğimiz söylenebilir. Meşru görüldüğü ve hatta kürsü özgürlüğü verildiği için siyasetçiler arasından vahşi oy avcıları, açıkgöz kalpazanlar çıkması bir açıdan olağan. Yalan, tezvirat ve mübalağa bu mide bulandırıcı zanaatın en önemli silahları ve halkı kolayca etkileyebilirler.

Pabucu dama atılmış bazı siyasiler ve isimsiz sosyal medya hesapları, ilgi görmenin en kolay yolunu insanların en ilkel korku ve öfkelerini kaşımakta görmüş olabilirler. Siyasi aidiyeti ne olursa olsun gerçeğe sadık ve insanlığa karşı sorumluluğunu kaybetmemiş bir medya, bu tür siyasetçilerin ürettiği nefret salgınına karşı tek çaredir.