Cuma hutbesi: Mümin güvenen ve güvenilen insandır

Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan haftanın cuma hutbesi yayımlandı. Bu haftaki cuma hutbesinin konusu "Mümin güvenen ve güvenilen insandır" oldu. Hutbede, müminlerin Rabbine, kitabına,
Peygamberine güvenen insanlar olduklarından bahsedildi.

Haber Merkezi Yeni Şafak
Hutbede bu hafta müminlerin güvenen ve güvenilen olmaları anlatıldı.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan Cuma hutbesi, Diyanet İşleri'nin resmi internet sitesinde yayınlandı. Hutbenin bu haftaki konusu, "Mümin güvenen ve güvenilen insandır" oldu. Hutbede, Hz. Peygamber'İn “Emanete riayet etmeyen kimseninimanı kemale ermez. Ahde vefa göstermeyen kimsede kâmil anlamda dindar olamaz" hadisi hatırlatılarak, müminlerin hem güvenen hem de güvenilen insanlar olduğundan bahsedildi.


MÜMİN GÜVENEN VE GÜVENİLEN İNSANDIR

Cumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!
Hutbemin başında okuduğum âyet-i kerimede Yüce
Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İman edip de imanlarına
hiçbir zulüm bulaştırmayanlar var ya; işte onlara
eman ve güven vardır. Onlar, doğru yolda
olanlardır.”1
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s)
şöyle buyuruyor: “Emanete riayet etmeyen kimsenin
imanı kemale ermez. Ahde vefa göstermeyen kimse
de kâmil anlamda dindar olamaz.”2
Kardeşlerim!
Rabbimiz, kâinatı yoktan var etmiş, güven ve huzur
dolu bir hayat kurması için varlık âlemini insana emanet etmiştir. Okuduğum ayet-i kerimede güvenli bir dünya tesis etmemizin iki şartı olduğu beyan edilmektedir. Birinci şart, imandır. Allah’a ve Resûlüne iman etmeden, mümin olmadan doğru yola erişilemez. Emaneti koruyup güvenilir bir insan olmadan da imanın hakikatine erilemez. Eman olmazsa iman olmaz, İslam yaşanamaz.
Emniyetli bir dünya inşa etmenin ikinci şartı ise
imanımıza hiçbir şekilde zulmü, şirki bulaştırmamaktır.
Adaleti şiar edinmek, haksızlığa göz yummamaktır.
Yeryüzünün, hayatın, Allah’ın nimetlerinin ve
çevremizdeki her bir insanın birer emanet olduğunu
akıldan çıkarmamaktır.
Kıymetli Kardeşlerim!
Güven; inançtan, imandan, ihlastan beslenir ve
yüreğe yerleşir. Kalbimizde eman oluşturmadan ne kadar dış güvenlik tedbirleri alsak da evlerimizin,
çarşılarımızın, okullarımızın emniyetini sağlayamayız.
Gönül evimizin güvenliğini sağlama almadan,
mahallemizin, şehrimizin, ülkemizin güvenliğini
koruyamayız.
Mümin, önce Rabbine güvenir, ne zaman sarsılmaz
bir güven kaynağı arasa, “esenlik veren ve emniyet ihsan eden” Yaratıcısına sığınır. Sonra bu iman sayesinde kendine güveni gelişir, çevresine güven aşılayan, dürüst ve merhametli bir insan haline gelir. İman güvendir.
Mümin güvenen ve güvenilendir. Rabbine, kitabına,
Peygamberine güvenmeyen bir insan, kendine nasıl
güvenebilir? Kendine güveni olmayana kim güvenir?
Kardeşlerim!
Bütün peygamberler insanlığı imana davet etmiştir.
Onlar yeryüzünü bir eman yurduna dönüştürmek için
nice zorluklara, çetin imtihanlara katlanmışlardır. Her
peygamber, emanı önce kendi kalbinde, kendi hayatında bizzat yaşamıştır.
“Rabbim! senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Ben gerçekten nefsine
zulmedenlerden oldum.”3 diye yakaran Hz. Yunus
(a.s.), karanlık denizlerde balığın karnında emandaydı.
İbrahim Halilullah, tevhid uğruna atıldığı ateşte
Allah’ın himayesiyle selamete ve güvene kavuşmuştu.
O, oğlu İsmail’le birlikte Kâbe’nin temellerini
yükseltirken “Rabbim!
Burayı güvenli bir belde yap!”4 diyerek Rabbinden
öncelikle güven niyaz etmişti. Hz. Yusuf (a.s.), kardeşleri tarafından kuyuya atıldığında, iffetine iftira edildiğinde hep Rabbine güvenmişti. Babası Hz. Yakup (a.s.) ve annesi yanına geldiklerinde, ”Allah’ın izniyle güven içinde Mısır’a girin!”5 diyerek onları bağrına basmıştı. Hz. Musa ise, Allah’ın yardımı ve muhafazasıyla Firavun’un yanında güvende
büyümüştü.
Aziz Kardeşlerim!
Hayatı tevhid ve tebliğ yolunda meşakkatlere göğüs
gererek geçen Sevgili Peygamberimiz de hicret
esnasında Sevr Mağarasında Allah’ın emanına
sığınmıştı. Mağaranın ıssızlığında Sâdık dostu Ebû
Bekir’e “Üzülme! Endişelenme! Zira Allah bizimle beraberdir.”6 diyerek güven telkin etmişti.
O, dostun da düşmanın da, yakının da uzağın da
kendisine güven duydukları Muhammedü’l-Emin’di.
Elinden, dilinden, halinden, gönlünden kimsenin zarar
görmediği dürüst, temiz, mütevazı insandı.
Müminler olarak bize düşen, peygamberler zincirini
örnek almak, Sevgili Peygamberimizin ahlakıyla
bezenmek, emin peygamberin emin ümmeti olmaktır.
Unutmayalım ki, güvenilir olmanın şartı imana ve
Rabbimizin emanetlerine sahip çıkmaktan geçer. Ama
insan emanete hıyanet ederse, huzur da, güven de yok
olur. İnsan emin oldukça, haneler emin olur. İnsan emin oldukça, beldeler emin olur. İnsan emin oldukça, ülkeler emin olur. Yüreğimizdeki iman ve güven, kâinatın, tabiatın, dünyamızın emin bir yer olmasının teminatıdır.
Kardeşlerim!
Resûl-i Ekrem (s.a.s), Allah’ın varlığının ve kudretinin
delillerinden biri olan hilali gördüğünde “Allah’ım! Bu hilal, üzerimize bereket, iman, esenlik, güven ve emniyet getirsin.”7 şeklinde dua etmiştir.
Kutlu doğumun rahmet iklimini yaşadığımız bugünlerde
Rabbimiz bizleri bir mübarek geceye daha ulaştırdı.
Önümüzdeki Pazar akşamı Miraç gecesini idrak edeceğiz. Miraç gecesi, Resûl-i Ekrem Efendimizin önce Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya, oradan da semaya uzanan yolculuğuna şahit olan kutlu bir gecedir.
Bu vesileyle Miraç Gecesinizi tebrik ediyorum.
Miraçla bütünleşen değerlerin tüm insanlığın hayrına
vesile olmasını, yükseliş ve yücelişimizin nefislerimizden başlayarak dalga dalga toplumun her kesimini kuşatmasını temenni ediyorum. Mescid-i Aksa, Kudüs ve çevresinin tekrar eman ve güven yurduna dönüşmesini, insanlığın ortak huzurunu tehdit eden terör, şiddet, savaş ve düşmanlığın yerini
barış ve huzura bırakmasını Cenâb-ı Mevlâ’dan niyaz
ediyorum.

1 En’âm, 6/82.
2 İbn Hanbel, III, 134.
3 Enbiyâ, 21/87.
4 Bakara, 2/126.
5 Yûsuf, 12/99.
6 Tevbe, 9/40.
7 Tirmizî, Deavât, 50