Sinema kimsenin tekelinde değil

Türk sinemasının başı dağıtımcılarla dertte. Kültür sanat gündemi son günlerde bilet fiyatlarında hakları verilmediği gerekçesiyle yapımcıların salon işletmecilerini boykot etmeleri ve filmlerini vizyondan çekmeleriyle meşgul. Bu gerginlik Türk sinemasında tekelleşme sorununu yeniden gündeme getirdi. Atilla Dorsay, Azize Tan, Semih Kaplanoğlu, Kerem Ayan, Suat Köçer ve Cenk Sezgin ile sinemadaki tekelleşmeyi değerlendirdik.

Harun Karabuç Yeni Şafak
Bazı yapımcılar bilet fiyatlarında hakları verilmediği gerekçesiyle filmlerini geri çekiyor.

Türk sinema camiası şu sıralar hararetli bir tartışmanın içinde. Bazı yapımcılar bilet fiyatlarında hakları verilmediği gerekçesiyle salon işletmecilerini boykot ediyor ve vizyona girecek filmlerini geri çekiyor. Tartışmanın tansiyonunu yükselten ise Mars Cinema Group Kurumsal İletişim Direktörü Aslı Irmak Acar’ın “Cem Yılmaz olmazsa başka Cem Yılmaz’lar çıkar” açıklaması oldu. Yılmaz Erdoğan ve Şahan Gökbakar’ın da sosyal medya hesaplarından dahil olduğu bu tartışma ‘sinemada tekelleşme’ sorununu gündeme getirdi. Buradan hareketle ‘Film dağıtımında tekel olursa ne olur? Tekelleşme yasal olarak engellenemez mi? Böyle giderse bağımsız sinema biter mi?’ gibi soruların cevaplarını sinema yazarı Atilla Dorsay, yönetmen Semih Kaplanoğlu, Başka Sinema Direktörü Azize Tan, İstanbul Film Festivali Direktörü Kerem Ayan, sinema yazarı ve Malatya Film Festivali Direktörü Suat Köçer ve Sinema Salonu Yatırımcıları Derneği (SİSAY) Yönetim Kurulu Başkanı Cenk Sezgin ile birlikte aradık.

REKOR KIRILDI

Türk sinemasının 2018 yılı rakamlarına bakarak başlayalım. Box Office Türkiye’den aldığımız verilere göre 2018’in son haftası baz alındığında bu yıl 70 milyon 409 bin 148 kişi Türkiye’deki sinema salonlarında film izledi. Yerli ve yabancı filmlerden bu yıl yaklaşık 896 milyon lira hasılat elde edilirken listenin ilk sırasında 6 milyon 311 bin 619 izleyici ve 82 milyon lira hasılatla “Müslüm” filmi yer aldı. Yerli film izleyici sayısı 43 milyona ulaşarak rekor kırdı. “Müslüm”ü yerli komedi filmleri takip ederken, “Avengers: Sonsuzluk Savaşı”, en çok izlenen 10 film arasında tek yabancı yapım oldu. Türkiye genelinde aktif ve düzenli çalışan 2 bin 692 sinema salonundan, Cinemaximum markasıyla 905’ine sahip olan Mars Cinema Group, sektörün liderliğini üstleniyor. Aynı zamanda film dağıtımı yapan grup, dağıtılan filmler ve hasılatları değerlendirildiğinde 2015’ten bu yana pazar payını yüzde 29’un üzerinde tutuyor. Güney Koreli sinema işletmecisi CJ CGV tarafından 2016’da satın alınan grubun, 2014’te yüzde 6,31 olan payını, bu yıl 70 filmle 30 milyon 201 bin 205 kişiye ulaşarak yüzde 43,91’e yükselttiğini görüyoruz. Sinema işletmecilerinde Cinemaximum’u, yaklaşık 180’er salonu bulunan Cinema Pink ve Avşar sinemaları takip ediyor.

DERTLERİ SİNEMA KÜLTÜRÜ DEĞİL

Başka Sinema Direktörü Azize Tan film dağıtımındaki tekelleşme hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor: “Ticari beklentisi büyük filmler vizyona girdiğinde neredeyse Türkiye’deki salonların yarısından fazlasında aynı film oynuyor. Ayrıca sadece salonlar değil dağıtımcılarının da yaptırımları oluyor. Bazı filmlerin belli sayıda salonun altında gösterilmesine ya da beş-altı haftadan daha kısa süre bir salonda oynamasına izin verilmiyor. O nedenle tek salonlu bağımsız sinemaların ayakta kalma şansı yok.Tekel olan büyük zincir, artık tamamen alışveriş merkezlerine hapsolmuş sinema izleme kültürünü besliyor. Yeni açılan tüm alışveriş merkezleri de en büyük olanla çalışmak istiyor. Rakip olmayınca da kuralları belirleyen bu zincir oluyor. Birkaç yıl önce Korelilerin oldukça yüklü bir paraya satın aldığı Mars Sinemaları Kore’de geliştirdikleri modelleri burada oturtmaya ve yaptıkları yatırımın karşılığını fazlasıyla almaya çalışıyor. Sinema kültürünü destekliyoruz adı altında yapılan çoğu uygulama da aslında karlılığı artırmak için yapılıyor. Asıl amaç da sinema kültürünün gelişmesi değil karlılığın artması. Bir sinema zincirinin hem yapımcı, hem dağıtımcı, hem salon sahibi olması da dengelerin tümüyle altüst olmasına neden oluyor. Kuvvetler ayrılığı her yerde lazım. Koca bir ülkenin sinema zevki ve kültürü bir grubun insafına bırakılamaz ama burada yapılan hataları da sadece bu gruba yüklemek ilerleyen zamanlarda çözüm bulmak için yanlış yollara sapılmasına neden olur.”

BOYKOT YERİNDE

Bağımsız filmler için her şeyin daha zor olduğunu dile getiren Tan, sözlerine şöyle devam ediyor: “Gişe beklentiniz belirli bir sayının altındaysa söz hakkınız da az oluyor. Mars grubunun bağımsız sinema örneklerine yer verdiği salonlar da var ama burada bilet fiyatları normale göre düşük ve bilet gelirinden daha farklı paylar talep ediliyor. Bağımsız sinemaya salonları açıyoruz, sinemayı destekliyoruz diyorlar ama özellikle belli lokasyonlarda izleyicisi olan bu tip filmlere daha az pay vermeye çalışarak her daim karlılıklarını korumayı ön planda tutuyorlar.” Tan, Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan gibi isimlerin sinema grubunu boykot etmelerini ise ‘geç kalınmış ama doğru bir karar’ olarak değerlendiriyor.

SAĞLIKLI BİR ZEMİN YOK

Sinema yazarı ve Malatya Film Festivali Direktörü Suat Köçer, “Dağıtım, filmin seyirciye ulaşması sürecinin temel aracı, sinema sektörünün de önemli sac ayaklarından biridir. Yapım sürecini besleyen yaşam kaynaklarından biri olduğundan hem yapımcı, hem yönetmen hem de seyirci açısından dağıtım hayati öneme sahiptir. Hal böyle olunca şirketler için cazip bir kazanç kapısı olan dağıtım sürecinde ciddi bir rekabet yaşanıyor. Tekelin bu rekabette dengeleri değiştirmesi kaçınılmaz oluyor ancak her alanda olduğu gibi tekel, yığınla soru ve sorunu da beraberinde getiriyor. Dağıtım ağının domine edilmesi yapım, dağıtım sürecindeki adaletsizlikler ve orta/uzun vadede ulusal sinemanın bütünüyle gişeye endekslenerek niteliksiz, güdük hale gelme tehlikesini doğurur” değerlendirmesini yaparak yasal müdahalenin kaçınılmaz olduğuna işaret ediyor ve ekliyor: “Ancak böyle bir müdahalenin yapılabilmesi de yine köklü değişiklik ve sağlıklı bir yaklaşımla mümkün olabilir. Bu bağlamda da mevcut yasal zeminin buna uygun olduğunu söylemek zor. Zira sinema sektörünü tatmin eden, sektörün sorunlarına çözüm üretebilecek bir sinema yasamız ve bu yasanın uygulanabileceği sağlıklı bir zeminin var olmadığı çok açık. Tekelin sürmesi ve mevcut sistemin uzaması durumunda özgün yapımların festivaller dışında yaşam alanı kalmayacak, büyük ölçüde gişeye odaklı, özensiz yapımların hâkim olmasıyla birlikte ulusal sinema nitelik ve saygınlığını büyük ölçüde kaybedecek.”

YAPIMCILAR TEKELLEŞİYOR

Tekelleşmenin sadece dağıtım ağında değil yapımcılar ağında da olduğuna işaret eden yönetmen Semih Kaplanoğlu, “Bu tekel aynı zamanda yapım ağında da var. Sanıyorum burada birbirlerinin çıkarları çatıştığı için sorun çıktı. Çünkü bugüne kadar her sene 10- 15 film yapan ve bunları 600- 700 kopya ile salonlara dolduran yapımcılar vardı. Bir tarafatan da birçok yönetmen bunun içinde önemli yönetmenler de var, dünyada önemli ödüller almış filmlerini sinemalarda gösterim konusunda her zaman çok mağdur edildi. Bu mağduriyeti de defalarca dile getirdiler. Berlin’de Altın Ayı alan Bal filmim, Türkiye’de 30 sinemada rica minnet gösterime girdi. Türkiye’nin neredeyse yarısında gösterilmedi. Biz bunları söylerken bugün itiraz eden kişiler kılını bile kıpırdatmadı. Kendi filmlerini 600- 700 salonda vizyona sokmak konusunda gayet memnundular. Şimdi neyin dayanışmasını bekliyorlar? Bu topyekün yapılacak bir şey. Şimdi kendi çıkarları biraz zedelendiği için feryad ediyorlar. Ama senelerdir, belki en az on senedir, biz filmlerimizi vizyona sokmak konusunda çok büyük zorluklar yaşıyoruz. Büyük bir adaletsizlik var. Umarım bu tartışma neticesinde bu sorun da bir çözüme ulaşır” diyor.

BU MADDİ BİR KAVGA

Bu kavganın bir çıkar kavgası olduğunu da ifade eden Kaplanoğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Sinemada son derece yoz birtakım tipler var, biliyorsunuz. İsim vermeme gerek yok. Bu tarz tiplerin filmleri Anadolu’nun içindeki tüm AVM’lerde 300- 500 kopya ile gösterime giriyor. Bu yozlaşmaya ve ahlaksızlığa komedi diyorlar. Bunların sanat eseri olduğunu iddia ediyorlar. Biz para kazanma meselesini geçtik, vatandaşla buluşamıyoruz. Böyle devam ederse kendi meselesi olan filmlere asla geçit vermeyecekler. Sorun buraya kadar gidecek. Sadece yozlaşmayı, ahlaksızlığı ve kaba komediyi kültür diye millete sunmaya devam edecekler. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey olamaz. Devletin ve belediyelerin Türkiye’de yüzlerce kültür merkezi var. Bunların içinde hak gözeten bir dağıtım ağı kurulabilir.”

Bakanlık bu işe eğilmeli

Sinema yazarı Atilla Dorsay, Türk sinemasının dağıtımındaki tekelleşme sorununa dair, “Sinemadaki tekelleşme yüzde kırk gibi bir oran. Allah’tan ki birkaç yıl önce kurulan Başka Sinema mütevazı bir şekilde filmleri kendileri dağıtıyorlar. Benim geçen yılın en iyi Türk filmi saydığım Kelebekler, 130 bin seyirciye ulaştı. Milyonlarca izlenen filmlerin yanında bu önemsiz sayılabilir ama o filmlerin zaten o kadar büyük seyirciye ulaşma şansı ve amacı yok. 150- 200 bin seyirci o sanatsal filmler için gayet iyidir diye düşünüyorum. Demek ki bir kere böyle bir çıkış yolu var. Ama ayrıca şimdi devlet bu işe el atıyor. Gerçekten bu dağıtım şirketi bir tür tekel oluşturup da yarın yüzde elli, altmış olursa dağıtımın büyük bir bölümünü ele geçirmiş olur, bu da tekel sayılır. Şimdi devlet yasa tasarısı hazırlıyor. Tekelleşme tehlikesi muhakkak önlenmeli. Bütün dünyada yöntemleri var. Kültür Bakanlığı bu işe iyi eğilsin. Ne olursa olsun seyircinin lehine bir karar çıksın” ifadelerini kullanıyor.

Kimsenin haddi değil

Mars grubunun sinema salonlarına yaptıkları yatırımı son derece önemli bulduğunu söyleyen Atilla Dorsay, “Ancak bu grup, popüler Türk sinemasının en önemli temsilcilerini karşılarına almış durumdalar. Bir kere o Cem Yılmaz olayı çok vahim. Kimsenin haddine düşmemiş ne Cem Yılmaz’ı ne de başka önemli bir sanatçıyı “yaratmak”. Çok gereksiz bir sözdü, umarım o hanım da bunun farkına varır. Salonları herkes yapar ama o sanatçıların ürettiklerini herkes üretemez. Sanatçıların son derece ciddiye alınması lazım. Soğukkanlılığımızı korumalı ve iki tarafla da empati kurmalıyız” diyor.

İnadınızı bırakın

Sinema Salonu Yatırımcıları Derneği (SİSAY) Yönetim Kurulu Başkanı Cenk Sezgin, “Mars, sahadaki en büyük oyuncu. Yeri geldiğinde Cem Yılmaz çıkarmak gibi iddialı bir cümle kurabiliyor. Ancak biz sinema salonu işletmecileri olarak yapımcılara şeffaf fiyat politikası uygulayacağımızı beyan ettik. Bunu sunduğumuz toplantıya bir tek Mars grubu katılmadı. Şu anda yapımcılardan beklediğimiz, Türkiye’nin yüzde 62 salonunda tam destek almışken filmlerini geri tutma konusundaki kararlarından vazgeçmeleri. Biz bunu sadece sinemacılar olarak değil tüm Türkiye olarak bekliyoruz. Bu hafta Çarşamba günü gerçekleşecek olan kanun taslağı ile ilgili değerlendirme toplantısında son noktanın konulacağına inanıyorum. Yapımcıların bu inadı devam ettiği sürece büyük kayıplar olur. Sinemaya giden seyirci sayısı 70 milyon ise bunun 20 milyonu Ocak ve Şubat ayında gidiyor” diyor.

Festivaller dağıtıma alternatif olmamalı

İstanbul Film Festivali Direktörü Kerem Ayan, sinemadaki tekelleşme hakkında şu yorumu yapıyor: “Hem Mars grubunun hem de yönetmen ve yapımcıların bir şekilde anlaşmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu anlaşma için Kültür ve Turizm Bakanlığı hakeminde bir şeyler yapılabilir. Önemli olan Türk sinemasının önünü açmak. İnşallah ortak bir yol bulunur. Bir şekilde orta yol bulunmalı. İzleyici şu anda film bekliyor. Biz bir taraftan bağımsız sinemayı da destekliyoruz. Tabii ki bunların arasında çok büyük farklar olmamalı. Bağımsız sinemanın bütün dünyada daha az seyircisi var. Bütün dünyada ana akım filmlere daha fazla rağbet var. Mesela Woody Allen Amerika için bağımsız bir yönetmen. New York’tan başka fazla yerde tanınan bir yönetmen değil. Bağımsız sinema izleyicisi festivallerde sevdiği tarz filmleri toplu olarak buluyor. Bu filmler festivaller sayesinde görünürlük kazanıyor. Festivaller tekelleşmenin çaresi gibi ama bir taraftan da festivallerin dağıtıma alternatif olmaması gerekiyor. Bizim festivalde bu filmleri izleyemeyenlere, vizyonda izleyin diyebilmemiz lazım. İki tarafın da birbirine destek olması gerekiyor. İnşallah bu tartışma böyle devam etmez. Bir şekilde bir düzenleme getirilmeli.”