Kur’ân kıssaları neyi anlatır…

Kur’ân’da, başta peygamberler olmak üzere, geçmiş kavimlere ilişkin pek çok kıssa anlatılır. Maksat tarih bilgisi vermek olmadığına göre, Allah Teâlâ, neyi murat etmiş olabilir...

Zeynep Betül Erhun Yeni Şafak
Arşiv

Kur’an-ı Kerim’de geçen kıssaların ders veren, duygular üzerine etki eden yapısı trajediyle açıklanabilir. Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Osman Mutluel, Kur’an kıssalarının ders verme yöntemlerini yazdı.

Edebiyat ve tiyatro karışımı olarak Trajedi, Antik Çağ’da ortaya çıkan bir gösteri sanatı olarak ele alınabilir. İçinde işlenen konular açısından sadece bir edebiyat örneği değil aynı zamanda ahlaki bir boyutta taşır. Zaten trajediyi estetik ve ahlak açısından önemli kılan yönü de budur. Aristo’nun da ifade ettiği gibi, Tragedya salt bir öykü değildir, o, dinleyenler üzerinde uyandırdığı acıma ve korku duygularıyla ruhu tutkulardan temizler.

Tragedyanın bir diğer önemli işlevi ruhun arınmasını (katharsis ) sağlamasıdır. Bu arınmanın vasıtası da, trajedide anlatılan olay üzerinden insan ruhunda oluşan acıma ve korkunun ortaya çıkması ile dinleyicinin olaydan ders çıkarmasıdır. Böylece trajediyi dinleyen ve seyreden kişi hayatın akışı içinde, oradan dersler çıkarmış olur. Hayata bakışı değişir, ruhen dinginlik elde eder.

FARABİ’NİN TRAGEDYA TANIMI

  • Farabi de tragedyayı “İşiten veya onu okuyan herkese zevk veren, özel bir vezni olan bir şiir türüdür. Trajedide güzel şeyler, başkalarının imreneceği örnek iyi şeyler zikredilir; şehirlerin idarecileri de övülür. Müzisyenler trajediyi krallar huzurunda söylerler; bir kral öldüğünde, onun matemini işleyen ilave melodiler sokabilirler” şeklinde ifade eder.

TRAJEDİ İLE DAHA İYİ ANLATILIR

Aslında trajedinin İslam’a çok fazla uymadığı söylenir. Ancak, Kur’an’da anlatılan pek çok olay ve kıssanın trajedi ile daha iyi anlatılabileceğini unutmamak gerekir. Trajedi, yüksek iki değerin çatışması sonucu bu iki değerden birinin yok olması ve bu yok oluş sırasında insan ruhunda bıraktığı korku ve endişenin ortaya çıkması ile oluşur. Ancak her acı ve korku veren olay trajik olarak isimlendirilemez. Öyleyse trajik olanı nasıl belirleyebiliriz? Tarihte trajedi olarak vasıflanan eserlere baktığımızda ortak olan bir kahramanın varlığını hemen fark edebiliriz. Bu kahramanların ortak yanı kendi kaderlerinden kaçarken aslında kaderlerine doğru koştuklarıdır. Örneğin ‘Hamlet’ ve ‘Oidipus’ da böyle bir kahraman ve bu kahramanların suçsuz oldukları hâlde kendi sonlarını nasıl hazırladıkları anlatılır.

HABİL-KABİL HİKAYESİ

  • Kur’an’da anlatılan “Habil ve Kabil” hikâyesinde, iki kardeşin Allah’a sundukları kurbanlardan birinin kabul edilip diğerinin kabul edilmemesi üzerine kıskançlık duygusuna kapılan Kabil’in, kardeşi Habil’i öldürmesi sonucunda Kabil’in büyük bir pişmanlık duygusu içinde, kardeşi Habil’i toprağa gömmesi aynı zamanda Kabil’in yaptığı bu fiilden dolayı yeryüzünde işlenen tüm cinayetlerden pay alacak olması insanları böyle bir trajik duygu içinde bırakır.

HZ. YUSUF’UN KISSASINDAN ÇIKARILAN DERS

Yusuf Peygamber’in hayat hikâyesinde de bunu görmek mümkündür. Onun iftiraya uğraması, suçsuz olduğunu bildikleri hâlde yine de onu hapse atmaları, oradan rüya tabiri sonucu kurtulması, bakanlık makamına çıkması, kardeşlerinin Mısır’a gelmeleri sonucu tekrar tanışarak onları affetmesi ve babasını Mısır’a getirmesi ile biten hayat hikâyesinde insanlar zaman zaman acıma, coşku ve öfke duyarak, estetik hazza ulaşır ve bunlardan dersler çıkararak arınırlar. Zekeriya ve hatta İsa Peygamber’in hayat hikâyelerini bu tip trajedinin birer örneği olarak göstermek mümkündür.

TOPLUMSAL TARAFLARI DA VAR

  • Diğer taraftan trajedi sadece ferdi değil aynı zamanda toplumsal olarak da ele almak mümkündür. Toplumsal yaşam için trajedi, insani üstün bir değerin çöküşü olarak ortaya çıkar. Kur’an -ı Kerim’de anlatılan peygamberlerin mücadelesi ve bu mücadelelerin sonunda Âd, Semud, Lut topluluklarının ortadan kaldırılması, Nuh Peygamber’in kendi ailesinden hiç kimsenin suda boğulmayacağı sözü almış olmasına karşın, oğlunun kendine iman etmeyerek helak olması ve bunun üzerine Nuh Peygamber’in Allah’a “Hani benim ailemden kimse boğulmayacaktı?” demesi üzerine Allah’tan, “O senin ailenden değildir.” cevabını alması da bir trajedi örneği olarak bakılabilir ve aynı zamanda toplumsal yaşam içindeki trajedinin ortaya çıkışına örnek olarak gösterilebilir.

İSYAN EDENLERİN HALLERİ VE SONLARI

Ancak genel anlamda Allah’ın peygamberler göndererek insanları doğru yolu göstermesinden sonra, o peygamberlere isyan eden, eziyet ve işkence eden ve hatta ölümlerine sebep olan insanların ölümlerinden sonra, kıyamet günü karşılaşacakları şeylerin kendilerine bildirilmiş olmasına karşı, inatla ve ısrarla düşmanlıklarına devam edenlerin hâlleri, çaresizliği, diz üstü kala kalmaları (Câsiye 45/26-28; 19/Meryem 19/68-72) ve Allah’tan tekrar dünyaya gönderilmeyi isteyerek düzgün bir hayat yaşayacakları sözü vermelerine karşın, artık dönüşün olmadığı kendilerine bildirilmesi (İbrâhîm 14/42-44; Furkân 25/27) ve yaptıklarından dolayı sonsuz bir azap ile karşı karşıya kalmaları, insanların kendi kendilerine yaptıkları kötülüğün büyüklüğünün anlaşılması, bundan dolayı pişmanlık duygusunun oluşması, çaresizlik içinde kalmaları yanında bunları dinleyen kişilerin ruhunda oluşan acıma duygusu, kendi hayatlarına çeki düzen verme girişimde bulunarak ders almaları, aslında dünya hayatında Allah’ın gönderdiği peygamberlere karşı çıkan kişilerin durumu, toplumsal trajedinin ortaya çıkmasında örnek olarak verilebilir.