Lübnan Başbakanı Saad Hariri, 4 Kasım'da İran ve Hizbullah'ın kendisine baskı yaptığını belirterek, "Suikast tehditleri alıyorum" dedi ve Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da istifasını açıkladı. Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn ise, Hariri'nin istifasını ülkeye dönmediği takdirde kabul etmeyeceğini söyledi.
Hariri'nin istifası, Ortadoğu'da Suriye, Katar, Suudi Arabistan gibi kriz bölgelerine yoğunlaşan gözleri bir anda Lübnan'a çevirdi.
Hariri'nin röportaj sırasında gözlerinin kendisine kağıtla bir şeyler gösteren kişiye takılı kalması akıllarda var olan soru işaretlerini daha da büyüterek, istifa sürecinin ve sonrasında gelişen olaylarda Suudi Arabistan etkisi olduğunu ortaya koydu.
Riyad’dan verdiği röportajda 'özgür' olduğunu savunan Hariri, şu ifadeleri kullandı:
Hariri'ye yakın kaynaklara göre, olaylar şöyle gelişti:
- Refik el-Hariri, 14 Şubat 2005'te, Beyrut'taki St George oteli yakınlarındaki bir kavşağın bir tonluk TNT ile havaya uçurulması ile öldürülmüştür. Suikast sonrasında Suriye'ye çeşitli suçlamalar yönelttiyse de 2010 senesinde Refik Hariri'nin oğlu dönemin Lübnan Başbakanı Saad Hariri, Suriye'yi suçlamakla hata edildiğini söylemişti.
Peki, Suudi Arabistan ile İran üzerinden Hariri ve Hizbullah arasında Lübnan'da oluşturulan kriz havası neyi amaçlıyor?
İki ülke, Yemen'de Husiler ve devlet güçleri üzerinden zaten bir sahada fiilen karşı karşıya savaşıyor. İran Yemen'de Husileri destekliyor, Suudi Arabistan'da Yemen güçlerini. Halihazırda bir savaşta karşı karşıya iken, Lübnan'da da fiilen karşı karşıya gelmeleri çok gerçekçi görünmese de İran'ın Hizbullah'ı, Suudi Arabistan'ın da kendi çıkarlarını koruduğu çok açık.
- İran, bölgede Hizbullah'ı destekleyerek yayılmacı politikasıyla Lübnan'daki hakimiyetini güçlendirmek istiyor. Suudi Arabistan da benzer amaçları güderek, bölgedeki etkisini kaybetmek istemiyor.
Bazı uzmanlar ise, Lübnan'daki gelişmeleri İsrail üzerinden değerlendiriyor. İsrail'in son dönemde kızıştığı Hizbullah ile, geçmişte de olduğu gibi bir savaş ihtimali olursa, bölgede yaşananların İsrail açısından bir 'savaş fırsatı' olabileceği değerlendiriliyor.
Karmaşık olan bu süreci netleştirecek olan hamle, Suudi Arabistan’da devam eden tasfiye süreci olarak değerlendiriliyor. Zira, Hariri'nin istifa ettiği gecenin hemen ertesi gününde Suudi Arabistan'da 11 prens ve çok sayıda iş adamı tutuklanmıştı. Veliaht prens Muhammed bin Selman'ın başında olduğu bu tasfiye sürecinde başarılı olması halinde, bölgesel kartları kullanacağı düşünülüyor.