|

Adım adım Doğu’ya bakışın arka planı

04:00 - 21/03/2023 Salı
Güncelleme: 23:43 - 20/03/2023 Pazartesi
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.
Fatih Yoncalık
Araştırmacı – Orta Doğu Çalışmaları

Eylül 2022’de Mehsa Emini’nin şüpheli ölümü üzerine ülke genelinde yayılan protesto gösterileri karşısında Tahran yönetiminin müdahalesi, bilhassa Batı tarafından endişeyle takip edilirken; Tahran’ın protestoculara karşı sergilediği katı tutum Batılı aktörlerce insan hakları ihlalleri kapsamında değerlendirilmişti. İç politikada yaşanan söz konusu gelişmeler bir domino etkisi yaratmış, Tahran yönetimini dış politikasından ekonomisine kadar birçok alanda zorlayıcı bir sürece sokmuştur.

Nitekim Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell geçtiğimiz haftalarda Bağdat İşbirliği ve Ortaklık Konferansı için gerçekleştirdiği Ürdün seyahatinde İran’daki iç baskının derhal durdurulması gerekliliğini vurgulamıştı. Dolayısıyla son günlerde insan hakları ihlalleri ile gündeme gelen Tahran yönetiminin protestoculara yönelik aldığı kararların uluslararası basında yankı bulduğu böyle bir atmosferde Batı ile anlaşma ihtimali oldukça düşük görünmektedir.

BATI İLE YENİDEN GERİLEN İPLER

Batı ile ipleri geren bir diğer neden ise Rusya-Ukrayna geriliminde İran’ın takındığı tutumdur. Başta ABD olmak üzere Batılı devletlerce tatbik edilen yaptırımlar, Tahran ve Moskova yönetimlerinin gerek askeri gerek siyasi gerekse iktisadi anlamda iş birliğine her zamankinden daha yatkın olmasıyla sonuçlanmıştır. Öyle ki her iki devletin de müşterek menfaatleri gereği ABD ve Avrupa dış politikasını dengeleme arzusuna yönelik tavrı, Rusya-Ukrayna geriliminde de tezahür etmiştir. Nitekim NATO tarafından İran’ın Rusya’ya askeri destek sağladığı beyan edilmiş ve yine Borrell gerçekleştirdiği Ürdün ziyaretinde Tahran yönetiminin Rusya’ya verdiği askeri desteği çekmesi gerektiğini vurgulamıştı.

Bu kapsamda Viyana müzakereleri döneminde Batı ile İran arasında yaşanan kısmi yumuşama döneminin Rusya-Ukrayna krizi ile yeniden alevlendiği söylenebilir. Nükleer müzakereleri ikinci plana atan Rusya-Ukrayna gerilimi, tarafların geri adım atmasına sebebiyet verirken bu durum Tahran yönetiminin İslam Devrimi’nin 44. yılına ABD yaptırımlarının ve artan iktisadi buhranın gölgesinde gireceği tahminlerine kapı aralamaktadır.

TEDRİCİ TECRİT

Tüm bu gelişmeler ışığında Tahran yönetiminin uluslararası sistemden izolasyonunun önümüzdeki günlerde daha da artacağı düşünülmektedir. Nitekim henüz geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosu’nda Devrim Muhafızları Ordusu mensubu üst düzey yetkililerin, medya kurumlarının ve siyasi kimliklerin de bulunduğu 18 kişi ve 19 yeni kuruma yaptırım kararı alınmasıyla beraber yaptırım listesi toplamda 164 kişi ve 31 kurumu buldu. Batı’nın yaptırım listesine yenileri eklemesi, Tahran yönetiminin nükleer çalışmaları artırmaya yönelik attığı adımların dozunu artırmakta bu durum ise taraflar arasındaki uçurumun günden güne açılmasıyla sonuçlanmaktadır.

Ciddi bir iktisadi ve siyasi gücü elinde bulunduran İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun, Avrupa Parlamentosu’nda terör listesine alınmasına dair gerçekleştirilen oylamada 598 olumlu, 9 olumsuz ve 31 çekimser oy kullanılırken; söz konusu gelişme akabinde İran’da dolar kuru yeni bir rekor kırmıştı. Öte yandan İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın Avrupa Birliği ülkelerinin söz konusu kararı uygulaması halinde Tahran yönetimi tarafından Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’ndan (NPT) çıkılması gibi muhtelif misillemelerin gerçekleştirileceğini ilan etmesi, Tahran yönetimini, Batı ile olan ilişkilerinde yıpratıcı bir sürecin beklediği izlenimi vermektedir.

PEKİN’DEN UZATILAN CAN SİMİDİ

Tüm bu gelişmeler ışığında Tahran yönetiminin Batı’yı dengeleme gayesi doğrultusunda Pekin’in desteği doğrultusunda Riyad yönetimiyle masaya oturduğu söylenebilir. Her ne kadar Tahran-Riyad ikili ilişkilerinin mütemadiyen gergin seyrettiği su götürmez bir gerçek olsa da bölgede Pekin yönetiminin arabulucuğu ile tesis edilen istikrarlı atmosfer şüphesiz ilk olarak bölge ülkelerine fayda sağlayacaktır. Bu kapsamda 6-10 Mart tarihleri arasında Çin’in başkenti Pekin’de gerçekleştirilen müzakerelerde, Tahran-Riyad ilişkilerinde güvenlikten ekonomiye birçok alanda işbirliğinin artırılması hususunda fikir birliğine varıldığı ifade edilebilir. Öte yandan ikili ilişkilerde muhtelif çıkmazların olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

Zira bugün her ne kadar uluslararası basına ikili ilişkilere dair bir takım olumlu mesajlar verilse de gerçek bir iş birliği ancak Yemen’de 2014’ten bu yana süren İran-Suudi Arabistan çatışmasının son bulmasıyla kayda değer bir çıktıya dönüşecektir. Lakin tarafların bu konuya dair tam olarak nasıl bir taahhüt verdikleri hâlâ gizemini korumaktadır.

Gerek iç politikada yaşanan gelişmeler gerekse dış politikada girilen çıkmaz, son yıllarda Tahran yönetiminin Batı ile arasında tansiyonun artmasıyla sonuçlandı. Dolayısıyla Tahran yönetiminin Pekin’in oluşturduğu barış atmosferini korumaya gayret göstereceği söylenebilir. Öte yandan Tahran ve Riyad yönetimlerinin masaya oturma motivasyonları farklılık arz etmekle birlikte bu masanın en büyük kazananının Pekin yönetimi olacağı düşünülmektedir. Zira Pekin, attığı adımla bölgede söz sahibi küresel bir aktör olma yolunda ilerlediğini dile getirirken bu durum en çok da süper güç rekabetinin bir diğer tarafı olan Beyaz Saray yönetimince dikkatle takip edilmektedir.



#Avrupa Birliği
#Doğu
#Batı
#Tahran
#Pekin
#Rusya-Ukrayna
#ABD
1 yıl önce