|

Cini şişeden çıkaran cümle: ''10 yıl sonra İsrail olmayacak''

7 Şubat''tan Mısır darbesine, CIA Direktörü Patraeus''un istifasından NSA sızıntılarına her şey Suriye ile alakalı. Çok katmanlı Suriye savaşının sonucu Levant''ın geleceğini belirleyecek. Levant, Filistin, İsrail, Ürdün, Lübnan, Suriye, Sina yarımadası ve Hatay''ı içine alan bölge demek. Rejim kazanırsa burada, dünyanın kalbinin attığı yerde eski dünya düzeni galip gelecek, muhalifler kazanırsa yeni bir dünya düzeni için bir fırsat doğacak. Bu yüzden bu savaş, sadece bölgeyi değil, dünyayı ilgilendiriyor.

Merve Şebnem Oruç
00:00 - 23/10/2013 Çarşamba
Güncelleme: 22:59 - 22/10/2013 Salı
Yeni Şafak
Cini şişeden çıkaran cümle: ''10 yıl sonra İsrail
Cini şişeden çıkaran cümle: ''10 yıl sonra İsrail

Hakan Fidan''a ve onun şahsında yeni Türkiye politikalarına karşı yürütülen operasyonlara alışkınız. 7 Şubat krizi bu operasyonların ne kadar derin ve şaşırtıcı olabileceğini bize göstermişti. O nedenle Amerikan medyasında başlayan ve İsrail medyasıyla devam eden bu operasyon bende çok tepki oluşturmadı. Beni meraklandıran işin ''kim yaptı, niye yaptı''sından ziyade ''neden şimdi'' kısmı oldu. Öyle ya, krizlerin zamanlaması bu aralar hep manidardı.

7 ŞUBAT''TAN GEZİ''YE KUSEYR''İN DÜŞÜŞÜ

Türkiye''de 7 Şubat krizinin dört gün öncesinde Suriye''de Humus Saldırısı, üç gün sonrasında Birinci Kuseyr Muharebesi başladı. Kuseyr, Kasım 2011''den o güne Suriye Ordusu''nun ağır kuşatması altındaydı. Kuseyr''in bağlı olduğu Humus''un direnişi, diğer şehirlerden çok daha sağlam bir direniş olagelmişti, öyle ki muhalifler Humus''a ''Devrimin Başkenti'' diyordu. Esad rejiminin 3 Şubat''ta Humus''ta, 10 Şubat''ta Kuseyr''de ağır bombardımanlarla başlattığı çatışmalar sırasında, Türkiye ve Hakan Fidan 7 Şubat kriziyle uğraşıyordu.

Çatışmalar Kofi Annan''ın ortaya sürdüğü ancak ömrü çok kısa olan 2012 Nisan''ındaki ateşkes sürecine kadar sürdü. Kuseyr''in kuzeyi muhaliflerde, güneyi Esad rejiminde kaldı. Hizbullah destekli rejim güçleri tam bir yıl sonra Nisan 2013''te Kuseyr''e var gücüyle tekrar saldırdı. Son darbenin indiği İkinci Kuseyr Muharebesi 19 Mayıs''ta başladı. Kuseyr Haziran''ın ilk on gününde düştü. Bu süreçte Türkiye ve Hakan Fidan, Gezi olaylarıyla ve MİT''i hedef alan ''Muhaberat devleti kuruluyor'' haberleriyle uğraşıyordu.

Gezi olayları sürecinde sıkça dile getirilen bir cümle vardı; ''7 Şubat devam ediyor.'' Evet, 7 Şubat Kuseyr düşene kadar devam etti. Suriye''de savaşın seyrinin değişip ibrenin muhaliflerden rejime dönüşü de bu süreçte oldu.

Peki Kuseyr ve bağlı olduğu Humus neden çok önemli? Lübnanlı komutan Yahya Süleyman, şöyle diyor: ''Kuseyr''i kim kontrol ediyorsa Suriye''yi de o kontrol eder.'' Ülkenin tam kalbindeki Humus kentine bağlı Kuseyr, Lübnan ve başkent Şam arasındaki silah ve savaşçı geçişi açısından stratejik öneme sahip bir yer. Şam-Tartus-Lazkiye, Şam-Hama-Halep-İdlib karayolu hattının ortasında yer alan Humus, ülkenin tüm enerji nakil hatlarını ve en önemli sanayi tesislerini barındırıyor. Suriye dışından militanlar ve lojistik malzeme Lübnan ve devamında Kuseyr''den geçip Bab Amr''a, oradan da Humus''a ulaşıyor.

KALAMUN CEPHESİ AÇILIRKEN

Şimdi yine, tüm kamuoyu Hakan Fidan meselesine yoğunlaştı, bir yandan da ODTÜ''den yeni bir Gezi kaynatılmaya çalışılıyor. Öte taraftaysa Esad rejiminin ve Hizbullah''ın Kalamun bölgesine yoğun asker ve mühimmat sevkiyatı yaptığı yönünde Ekim başından beri gelen haberler artıyor. Lübnanlı ve Suriyeli kaynaklara göre, muhalifler de gelecek saldırıya hazırlanıyor. Bir iki ay öncesine kadar 5000 olan bölgedeki muhalif savaşçı sayısı bugün 40 bin''e ulaşmış durumda.

Kalamun''da açılan cephe Kuseyr''in devam filmi olma niteliğine sahip. Hem rejim hem de Esad güçleri için hayati öneme sahip olan Kalamun, Bekaa Vadisi''nin kuzeybatısında, Lübnan sınırında engebeli bir bölge. Şam''ı Humus''a ve Tartus''a bağlayan, Lazkiye''nin kuzeyindeki dağlara açılan kapı olması itibarıyla da stratejik bir öneme sahip. Rejim için Kalamun''u kontrol etmek Şam ve Humus arasındaki bağlantıyı garantiye almak ve Lübnan sınırından girişleri durdurmak demek. Muhaliflerin Kalamun''u elinde tutuyor olması rejimi bu bağlamda zora sokuyor. Ayrıca, Kalamun''un Lübnan''a açılan kapı olması sebebiyle, çatışmaların uzaması durumunda savaşın Lübnan''a sıçraması büyük olasılık.

Lübnanlı kaynaklar Kalamun cephesi için muhalifleri bizzat Suudi istihbarat direktörü Prens Bandar bin Sultan''ın hazırladığını söylüyor. Muhaliflerse uzun zamandır, rejim güçlerini komuta edenin İran Devrim Muhafızları Kudüs Kuvvetleri Komutanı Kasım Süleymani. Tam da böyle bir dönemde Hakan Fidan ve Türkiye bir karakter suikastı ile uğraşmak zorunda bırakılıyor ve ikinci Kuseyr süreci yaşanıyor.

NEDEN HER ŞEY SURİYE''YE BAĞLI?

7 Şubat''tan Mısır darbesine, CIA Direktörü Patraeus''un istifasından NSA sızıntılarına her şey Suriye ile alakalı. Çok katmanlı Suriye savaşının sonucu Levant''ın geleceğini belirleyecek. Levant, Filistin, İsrail, Ürdün, Lübnan, Suriye, Sina yarımadası ve Hatay''ı içine alan bölge demek. Rejim kazanırsa burada, dünyanın kalbinin attığı yerde eski dünya düzeni galip gelecek, muhalifler kazanırsa yeni bir dünya düzeni için bir fırsat doğacak. Bu yüzden bu savaş, sadece bölgeyi değil, dünyayı ilgilendiriyor.

Kuseyr ve Gezi ile paralel gündeminden hatırladığımız NSA sızıntılarından bu aralar bir tane daha olması bu kanıyı güçlendiriyor. ABD''nin, üstelik de Suriye''ye askeri müdahale konusunda en kararlı ülke olan Fransa''da 70 milyon telefon görüşmesini dinlemesi skandalı yine hiç de rastlantı değilmiş gibi görünüyor. Rusya''nın Esad rejimine ''En azından şimdilik dursun'' dediği Kalamun''da ''Gaza bas'' diyenler, ABD''nin ellerini, harekete geçme ihtimaline karşı bir kez daha bağlıyor.

Tüm bunlar 2012 Kasım''ında CIA Direktörü David Patraeus''un bir aşk skandalıyla görevinden istifa etmek zorunda kalması sonrasıyla ilgili perde arkası yorumlarını anımsatıyor. Patraeus''u bizim basın her ne kadar ''Çuvalcı General'' olarak yazsa da, ABD''deki tanınma şekli çok farklı. İsrail hakkındaki negatif yorumları başına dert olan ve neoconlar tarafından İslam-pazarlayıcısı olarak lanse edilen Patraeus''u ''Sünni eksenin mimarı'' olarak mimleyenlerin sayısı da az değil. Bu yüzden Patraeus''un sonunu, casuslara özgü ''aşk tuzağı'' ile neoconların hazırladığını düşünen çokça demokrat var.

Tabi ardından, Patraeus''un istifasının hemen ardından üç ay içinde hastalık bahanesiyle Dışişleri bakanlığı görevini bırakan Hillary Clinton aklıma geliyor. Suriye''deki muhalifleri silahlandırma konusunu Beyaz Saray''a taşıyan ikili, Obama''nın konuyu seçim sonrasına ertelemesi sonrası tepetaklak olmuşlardı. Fazla düşünmeye gerek yok, ikiliyi koltuklarından eden bariz biçimde 2012 Bingazi ABD Konsolosluğu saldırısıydı. İnce bir biçimde 11 Eylül''ün yıldönümüne denk gelecek şekilde tasarlanmış o saldırının arkasında kim varsa, Arap Baharı rüzgârını da terse çevirmeyi o başarmıştı.

Saldırının bir ay öncesinde basında Henry Kissinger''ın da dahil olduğu 16 istihbarat örgütünün hazırladığı ''Preparing for a Post Israel Middle East-İsrail Sonrası Orta Doğu''ya Hazırlık'' raporu yer buldu. Kissinger''ın ''10 yıl sonra bir İsrail olmayacak'' sözlerinin yankı uyandırdığı rapor, Arap Baharı sonrası yeni ve realist bir Ortadoğu politikası öneriyor ve bundan böyle İsrail''in işinin zorlaşacağını, ABD''nin çıkarlarını İsrail''e göre yürütme lüksü olmadığını, buna uygun askeri ve ekonomik gücü olmadığını söylüyordu. Biraz geriye sarıp taşları yerine oturtunca, rüzgârı tersine çevirenlerin etekleri tutuşanlar olduğunu söylemek, Arap diktatörleriyle güçlü İsrail-Neocon statükosunun Hakan Fidan''la ve yeni Türkiye''yle de uğraştıklarını görmek çok zor değil.

11 yıl önce