|

Deizm gerçekten bir tehlike mi? (I)

Deizm en genel anlamıyla tek bir yaratıcının varlığına inanmakla beraber mevcut hiçbir dinin bu yaratıcı hakkında doğru bilgi vermediğini ve hiçbir insanın Tanrı’dan vahiy aldığı iddiasının doğru olmadığını kabul etmektir. Bir olan, tabiattan aşkın bir yaratıcı öngörmekle deizm kendisini panteizm ve ateizmden ayırırken dinleri ve peygamberlik kavramını kabul etmemekle de İslamiyet başta olmak üzere Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi dinlere mesafeli durmaktadır.

00:00 - 28/12/2021 Salı
Güncelleme: 22:34 - 27/12/2021 Pazartesi
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
Mehmet Fatih Arslan

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Son yıllarda genel olarak gençler, özel olarak da mütedeyyin ailelerden gelen gençler arasında yayıldığı varsayılan
deizm
belli açılardan ele alınmayı hak ediyor.
Deizm
en genel anlamıyla tek bir yaratıcının varlığına inanmakla beraber mevcut hiçbir dinin bu yaratıcı hakkında doğru bilgi vermediğini ve hiçbir insanın Tanrı’dan vahiy aldığı iddiasının doğru olmadığını kabul etmektir. Bir olan, tabiattan aşkın bir yaratıcı öngörmekle deizm kendisini panteizm ve ateizmden ayırırken dinleri ve peygamberlik kavramını kabul etmemekle de İslamiyet başta olmak üzere Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi dinlere mesafeli durmaktadır.

TARİHİ ARKA PLAN

Tarihsel olarak bakıldığında 16. asırda kıta Avrupası’nda ‘sapkın bir vakıa’ olarak teşhis edilmiş olsa da
deizmin
dünyada yaygın olarak tanınması ve literatüre geçmesi 17. asrın ortalarından sonradır. Bunun temel sebebi özellikle İngiltere’de son ‘sapkın yakma’ vakıasının bu tarihlere rastlamasıdır.
Deizmin
tarihsel gelişimine bakıldığında özellikle Katolik kilisesinin baskıcı tavrına karşılık dini özgürlükleri savunma ve sosyal alanda kilisenin hükümranlığını kırma çabaları ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda deist literatürün en temel özelliklerinden biri, kilise doktrinlerindeki ve Kutsal Kitap içerisindeki mantık dışı anlatılara yoğunlaşarak dini hakikatin ve dini doğruluğun kilise tekelinde olmayacağını, dinin mistik ve anlaşılmaz olarak öne sürülen yönünün insan fıtratına aykırı olduğunu vurgulamaktır.

Öte yandan Rönesans ve Reform hareketleri sonrası oluşan toplum yapısının ve mekanik doğa anlayışının da deizmin ortaya çıkmasında etkili olduğu söylenebilir. Bu açıdan bakıldığında deizmin belirgin iki özelliği bulunmaktadır. Birincisi evren ile Tanrı arasında kurduğu ilişkidir: Tanrı tamamen kararlı bir evren yaratmış ve onu kendi haline bırakmıştır. Ahlaki ve sosyal açıdan bakıldığında ise deistler Tanrı’nın peygamber göndermediğini, peygamberlik iddiasındakilerin şarlatan veya psikolojik açıdan sorunlu kişiliklere sahip olduğunu iddia ederler. Peygamberlerin Tanrı’dan aldıklarını söyledikleri hukuki, ahlaki ve siyasi ilkeler temelsiz ve gereksizdir. Tanrı kelamı olarak kabul edilebilecek tek şey doğa kanunları ve evrenin kendisidir. İnsanın doğru ahlaki ilkeleri tespit etmek için aklı ve doğa kanunları dışında bir şeye ihtiyacı yoktur.

DEİZMİN TUTARSIZLIKLARI

Deistler
Tanrı’nın evreni mükemmel şekilde işleyen bir saat gibi tasarladığını ve sonrasında büyük ölçüde mekanik bir biçimde işleyen evrenin herhangi bir müdahaleye ihtiyaç duyurmayacak şekilde kendi kendisini devam ettirdiğini kabul ederler. Bu tabiat tasavvurlarında dönemin determinist ve mekanik bilim anlayışı etkilidir. Kozmolojik sabit gibi bazı yanlış varsayımlar ve erken dönemde keşfedilen bazı sabit parametrelerin yanlış yorumlanması da bu yaklaşımı berkitmiştir. Dolayısıyla deistlere göre Tanrı’nın sürekli evrene müdahale ettiği, peygamberler aracılığıyla mucizeler yarattığı anlayışı saçmadır.
Elbette
deizmin
doğa anlayışının birçok tutarsız yanı var. Evrende ölçülebilirlik açısından belli parametrelerin kararlılık arz ettiği doğrudur. Hubble sabiti, zayıf ve güçlü nükleer kuvvet, kütle çekim kuvveti bunlardan bazıları. Ancak bunların kendi başına işleyen ve herhangi bir değişim göstermeden döngüsel bir yapıyla tekrarlanan evren fikrini temellendirmek için yeterli olmadığı söylenebilir. Dünyamız örneğinde görüldüğü üzere kendi haline bırakıldığında enerji içeren yapıların kararlılığını kaybettiğini gözlemlemek mümkündür. Üstelik deizmin en popüler olduğu dönemde radyoaktif bozunma özelinde kararsız çekirdeklerin ışın yayarak parçalandığı, entropi özelinde enerjinin kararsız yönde ve tek taraflı olarak değiştiği bilinmemekteydi. Yine, evrenin belirsiz bir yönde genişlediğinin, galaksilerin birbirinden uzaklaştığının ve tam olarak miktarı ölçülemeyen ve gizemini koruyan karanlık maddenin keşfedilmesiyle beraber artık deizmin hiçbir şekilde kararsızlık ve bozulma arz etmeyen, kapalı döngü benzeri bir sistemle işleyen evren anlayışının temellendirilmesinin zor olduğu ortadadır. Haddizatında bu tür bir anlayışın evrene ilişkin bilimsel verilerin oldukça sınırlı olduğu bir dönemde kaldığı ve bu açıdan desteklenmesinin zor olduğu söylenebilir. Dolayısıyla evrenin hiçbir değişikliğe uğramadan saat gibi çalıştığı ve Tanrı’nın adeta emekliye ayrıldığını kabul etmek rasyonel açıdan mümkün değildir.

ALLAH’IN RAHMETİ

Burada akıllara gelebilecek soru, deistlerin iddia ettiği şekilde bir evren yaratmaya gücü yettiği halde Allah’ın neden böyle bir evren yaratmadığıdır. Her şeyden önce bunu Allah’ın bir rahmeti olarak okumak mümkün. Zira evrenin bozulmaya uğramayan ve kendi kendine işleyen halinin, yanlış zihinsel çıkarımlar sonucu deizme götürmeye müsait olduğu ortadadır. Yine, mükemmel derecede hassas dengeler üzerinde duran, kendi başına işleyen ve dış bir gücün müdahalesine ihtiyaç duymayan bir evrenin ateizme de kapı açabileceği ortadadır. Zira böylesi bir evrenin neden bir faile, yaratıcı sebebe ihtiyaç duyduğunu anlamak böyle olmayan bir evrene göre daha zor ve karmaşıktır. Diğer bir deyişle Allah, evreni karmaşık ve çok hassas dengelerde yaratarak onun bir sebebi olduğunu anlamamızı sağlamıştır. Ancak yine aynı sebeple, sadece yaratılması için değil; yaratılıştan sonra varlığını devam ettirebilmesi için de Allah’a muhtaç olduğunu aklen bilebilmemiz için kusurlu ve bozulmaya uğrayan bir âlem yaratmıştır. Dolayısıyla evren, hassas bir tasarımın ürünü olduğunu bilmemize yetecek kadar karmaşık dengeler üzerinde dururken, varlığını kendi başına devam ettirmeye müsait olmadığını da anlamamıza yetecek kadar kararsızlık ve bozulmaya uygun yapıdadır.

Kozmolojik açıdan temellendirilmesi zor olan
deizmin
bu yönüyle rasyonel bir seçim olmadığı açıktır. Ancak ülkemizde de daha çok ahlaki ve sosyal gerekçelerle yayıldığı varsayılan deizmin bu bakımdan da ele alınması gerekmektedir. Önümüzdeki yazıda bu husus ele alınacaktır.
#deizm
#Hıristiyanlık
#Yahudilik
#Avrupa
#Rönesans
#Reform
2 yıl önce