|

Güzelin devleti

Kötüler, iyiliği kendi aynalarına cila olarak kullanır. Aynalarının parlamış olması güzel olduklarına dair bir yanılgıya neden olur. Kötü düşünce ve zanlarla örülmüş kalpler, hayatın hiçbir safhasında güzel olamazlar. Güzel, yolunda yürürken istikametini bozmaz. Kötücül insanlar ve tehditlerle karşılaşabilir. Güzeli güzel kılan ve diğerlerinden ayıran, kötülük karşısındaki direncidir.

00:00 - 18/01/2022 Salı
Güncelleme: 21:59 - 17/01/2022 Pazartesi
Yeni Şafak
 İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Hatice Ebrar Akbulut
/ Yazar

Ne güzel ne de çirkin tek başına bir anlam ifade eder. Bir şeyin anlamının ortaya çıkması için zıddına ihtiyaç vardır. Bir şey hakkında iyi veya kötü hüküm vermek yahut olumlu veya olumsuz bir karara varabilmek, zıddının bilgisine/tecrübesine sahip olmayı gerektirir. Kâinatın dengesi zıtlıklar üzerine kuruludur. İnsan akletme gücüyle zıtlıklar arasındaki ayrımı görür. Elemi-sevinci, faydalıyı-zararlıyı, hazzı-eziyeti, iyiyi-kötüyü akılla seçer, idrak eder. Öyleyse aklını kullanan insan, kötülüğe hizmet edemez.

Aklını kullanmak fiili, kalbin işleyişinden ayrı düşünülemez. Farabi, İdeal Devlet adlı eserinde, beyin ve kalp birlikteliğinden uzunca söz eder. Buna göre insan ister duygusal olsun ister düşünsel, bir karara vardığında yahut bir şey hissettiğinde kalp belirli bir ısıya kavuşur. Kalp o sıcaklığa erişince insanda düşünme, hissetme ve duygulanma gibi fiiller hâsıl olur. Kişi aklını kullandığı hâlde kötülüğe hizmet ediyor, kötü kalmakta ısrar ediyorsa kalbiyle bağlantısını kestiğindendir.

KÖTÜLÜĞÜ, İYİLİKLE MEŞRULAŞTIRANLAR

Yusuf’un kardeşleri, akıl yürütmeleri sonucunda Yusuf’a kötülük ederler. Babalarından kıskandıkları Yusuf’u önce öldürmeye karar verirler. Çünkü sonrasında edecekleri tevbe ile Yusuf’u ortadan kaldırmanın bedelini karşılayacaklarına inanırlar. İçlerinde biraz daha merhamet taşıyan biri, öldürmektense bir kuyuya atmayı teklif eder. Burada ilginç olan Yusuf’un hayatına kastetmek isteyen kardeşlerin, bu kötülükten sonra tevbe ederek sâlih kimselerden olmayı umuyor olmalarıdır. Yusuf’a kurdukları tuzakta iyiliği bir aldatma metodu olarak kullanırlar. Yakup, onlara güvenmediğini ima ettiğinde biz Yusuf’a sadece iyilik etmek istiyoruz derler. Kötülüğü ahlâk hâline getirenler, kötülüğü iyilikle meşrulaştırır, kötülük kendilerine dokunduğunda ise biz iyilerdeniz derler.

Kötülük insanı yüzsüzleştirir. Kötü olan, kendi kalbini bozar. Kalp, kelime anlamı itibarıyla hem manevi hasletlerin can evidir hem de isnat edildiği kimseye/nesneye sahtelik niteliği verir. Bir insanın yaptıklarına mukabil “Kalp çıktı” dediğimizde o insanın şimdiye kadar gösterdiği tüm hünerlerin, taşıdığı meziyetlerin sahte olduğunu, o insana güvenilmeyeceğini söylemiş oluruz. Tedavülden çıkan paraya “Kalp para” dediğimiz gibi. Yusuf’un kardeşlerinin, babaları Yakup’a söyledikleri tüm sözler de kalp çıkar. Yakup kendisine verilen “ledün” ilmiyle evlatlarınınkötü işler içinde olduğunu anlar.

HZ. YUSUF’UN BİLGELİK SEVGİSİYLE KUŞANMIŞ SİYASETİ

Kötüler, iyiliği kendi aynalarına cila olarak kullanır. Aynalarının parlamış olması güzel olduklarına dair bir yanılgıya neden olur. Kötü düşünce ve zanlarla örülmüş kalpler, hayatın hiçbir safhasında güzel olamazlar. Güzel, yolunda yürürken istikametini bozmaz. Kötücül insanlar ve tehditlerle karşılaşabilir. Sıkıntı veren hâllere maruz kalabilir. İstenmeyen durumlara düşebilir. Tıpkı Yusuf’un Züleyha’nın iftirasına maruz kalarak zindana düşmesi gibi. Güzel, sırf güzel olduğundan imtiyazlı olamaz. Onun sınanmaması, tehlikelerle karşılaşmaması söz konusu değildir. Güzeli güzel kılan ve diğerlerinden ayıran, kötülük karşısındaki direncidir.

Yusuf bir devlet kurma yolunda ilerlerken kardeşleri karşısına çıktığında intikam duygusuyla hareket etmez. Kardeşleri hakkında en iyi neticeye varmak, en doğru hükmü vermek için onların hâllerini sabırla gözlemler. Öz kardeşi Bünyamin’e bile “Ben senin kardeşinim” diyebilmek için bir müddet bekler. Siyaset idare etmek, yönetmek, düzene koymak gibi fiillerle açıklanan bir kavram olmanın ötesinde olay ve durumlara üst bir perdeden bakabilmektir. Kavrayışın incelmesi, herkesin göremediğini görebilme melekesidir. Ruhu sıradan ve bayağı olan bir kimse siyaset yapamaz. Hayat ona belki siyaset sahnesinde bir rol verir ama o esasen siyaset yapamaz. Hakiki siyasetçi bilgelik sevgisiyle kuşanmış, bütün detaylara eğilebilecek yetkinliğe varmış, bozuk düzeni iyileştirme sorumluluğu duyandır. Yusuf, iyiliğin kötülüğü gidereceğine inanarak yürür. İyi insanın kötülüğü bütünüyle yok etmeye kudreti yoktur. İyiler, kötülere benzememeye azmederek kötülükle mücadele edebilir.

Güzel, etrafındaki kötülükleri görür ama onlara kapılmaz. Kendi yolunda, nizamında yürür. Ümitsizliğe kapılarak kendi güzelliğine zeval vermez. Kendinden önce yaşamış olan güzellerin yaptıklarını ikmal için gereği gibi ilerler, mesafe kat eder. Güzel, kendinden menkul olamaz. Kendi niteliklerinden yalnızca kendisi haberdar olamaz. Öyle olsa, Yusuf ne kardeşlerinin ihanetine uğrar ne de Züleyha’nın ihtirasına maruz kalırdı.

HZ. YAKUP’UN EVİ BİR DEVLET EKOLÜDÜR

Yusuf’un güzelliğinde inanmış bir insanın kararlılığı vardır, kendisine verilen hüsn ve cemâle lâyık olmanın bilinciyle yüklü bir kararlılık. Yusuf hem kendisinde içkin olan güzelliklerin hem de kendisine yönelen kıyıcı fiillerin farkındadır. Demek ki güzel, yüzünde taşıdığı mana kadar neyin ne olduğunu ayırt edecek bir muhakeme gücüne de sahip olandır. Yusuf’u başkalarından farklı bir yere koyan, onu hedef hâline getiren kendisindeki kavrayış inceliğidir. Akıl yürütmesi, detayları gözden kaçırmaması, saldırılar karşısında sükunetle önlem alması, hayat karşısında serinkanlı olmasıdır. Duygusallığa yenilmemesidir. Üzüntüsünün kaynağına yönelir ve doğru adımlar atar. Düşüncesinin kıvraklığı sebebiyle başkalarına üstünlük kurmaz. Rüyalarını yorumladığı zindan arkadaşlarına kibirli davranıp onlardan ayrıcalıklıymış gibi durmaz. Güzel, bildiğini paylaşır. Kendisini heyecanlandıran bir düşünceye kapıldığında ruhunu dizginler.

Yusuf zindana gelişiyle oradakilere umut kaynağı olur. Zindandan kurtulacağını haber verdiği arkadaşına kralın yanına gittiğinde kendisini anmasını ister. Arkadaşı, Yusuf’u anmayı unutur. Hesapların üstünde bir hesap, planların üstünde bir plan insana umduğundan daha güzelini vermek için onu zindanda olgunlaştırır. İleride Mısır’a sultan olacak Yusuf, toplumun yükünü almadan önce baba evinde ve zindanda pişer. Sezai Karakoç bu durumu şöyle anlatır: “Hz. Yakup’un evi, bir devlet ekolüydü adeta. Orda, bu ocakta yetişmiş olan Hz. Yusuf, ilkin kardeşlerinin ihanetinden başlayarak kölelik, esaret, hizmet adamlığı, zindana düşüş gibi devlet-kişi ilişkilerinin en acılarından geçerek pişecek, çilesini tamamlayacak ve nihayet, dünya devletini teslim alacaktı.” Böylesine sınandıkça incelen bir karakter olarak Yusuf, güzelin devletini ve güzelliğin yurdunu adalet temelinde inşa edecektir.

Güzellik adalet temelinde ahengi, dirliği, düzeni sağlar. Güzelin hâkimi olduğu devlet, ahlâkı ve erdemi ikame eder. Yusuf’un devlete ve topluma kazandırdığı en büyük değer tek kelimeyle adalettir.


#Farabi
#Hz. Yusuf
#Züleyha
#Mısır
#Sezai Karakoç
#Hz. Yakup
2 yıl önce