|

Halkına ihanet edenlerin yenilgisi 28 Şubat

28 Şubat post-modern darbesi halka karşı yapılmış, seçilmiş hükümeti devirmiştir. Ama 28 Şubat''ı yapanlar 3 Kasım 2002''de yapılan seçimlerde yenilmişlerdir. Bu darbe halkın vicdanında mahkum edilmiştir. Halk ağır bir fatura ödese de, bu darbeyi vicdanındaki sivil mahkemede yargılayarak mahkum etti. O günün kahramanları bugün eğer hukukun önüne çıkmaya hazırlanıyorsa; bu halkına ihanet edenlerin yenilgisidir.

Mahmut Balcı
00:00 - 2/03/2013 Cumartesi
Güncelleme: 22:48 - 1/03/2013 Cuma
Yeni Şafak
Halkına ihanet edenlerin yenilgisi 28 Şubat
Halkına ihanet edenlerin yenilgisi 28 Şubat

Millet olarak yaşadığımız bazı acıları çabuk unutuyoruz. Unuttuğumuz en büyük acılardan biri ise hiç kuşkusuz bu ülkede yaşanan darbelerdir. Ne yazık ki bu ülkenin çocukları peş peşe birkaç darbe yaşadı. Her darbe ise beraberinde büyük maddi ve manevi tahribatlara neden oldu. İsterseniz çok gerilere gitmeden sadece 28 Şubat 1997 yılında darbe adına neler olduğunu biraz hatırlayalım.

RAHATSIZLAR İŞBAŞINDA

1994 yerel seçimlerde büyük bir halk desteği alan Refah Partisi 1996 yılında yapılan genel seçimlerde de bu destekle en büyük parti olma hakkını elde etti. Bu ülkede yapılan darbelerin en büyük mağdurlarından biri olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan''ın Başbakanlığında Refahyol Hükümeti kuruldu. Ancak bu hükümetin kurulması iç ve dış çevreleri ciddi anlamda rahatsız etmeye başladı. Recep Tayyip Erdoğan''ın Başkanlığı''nı yaptığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere birçok belediyenin halk desteğini her geçen gün arttırması birilerini tedirgin etti.

Şu an devam eden darbe davalarında darbecilikleri tescillenen Batı Çalışma Grubu''nun öncüsü olanlar, halkın oylarıyla iktidar olan meşru bir hükümete tahammül edemeyeceklerini ilan ederek ülkenin Askeri gücünü de halka karşı kullanmak üzere harekete geçtiler. Çeşitli sivil, resmi ve askeri çevreleri hükümete karşı organize etmeye çalışan cunta işi kitabına uydurmak ve karanlık emellerini devlet eliyle gerçekleştirmek, umduklarına ulaşmak için 28 Şubat 1997 tarihinde toplanan MGK''nda bazı kararlar alınmasını sağladılar. Bunları da hükümete dikte ettiler. Medya desteği ile herkeste bir tedirginlik havası oluşturmaya çalıştılar. Farklı kesimler arasında güvensizlikler oluşturuldu. Yasakçı zihniyetin bin yıl süreceği iddia edildi. Daha sonraları öğreniyoruz ki bütün bunlar başka hesaplar için yapılmış…

KARARLARDAN BİRKAÇI

İşte kendi halkına ve seçimle işbaşına gelmiş bir parlamentoya dayatılan kararlardan birkaç madde:

''Lâiklik ilkesi büyük bir titizlikle korunmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalı,

Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Milli Eğitim Bakanlığına devri sağlanmalı,

8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya konulmalı,

Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü Milli Eğitim kuruluşlarımız, Tevhidi Tedrisat Kanunu''nun özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalı, yasa ile yasaklanmış tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmeli,

İrticai faaliyetleri nedeniyle TSK''dan ilişkileri kesilen personel konusu istismar edilerek TSK''ni dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının silahlı kuvvetler ve mensupları aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalı,

TSK''nden ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile teşvik unsuruna imkân verilmemeli,

Türk Silahlı Kuvvetlerine aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için alınan tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşlarında da uygulanmalı,

Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye''yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, kamuda titizlikle uygulanmalıdır,

Rejim aleyhtarı, örgüt ve kuruluşların deri toplanması engellenmeli, kanunla verilmiş yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalı,

Yasa ile öngörülmemiş bütün özel üniformalı korumalar kaldırılmalı,

Ülke sorunlarının çözümünü ''Millet'' kavramı yerine ''Ümmet Kavramı''ya sonuçlandırma girişimleri önlenmelidir…

MEDYANIN ROLÜ

Dönemin hükümeti bu anlamsız ve bir o kadar da komik olan yasaklara direnmekle birlikte ülkenin daha fazla kutuplaşmaması için iyi niyete dayalı bazı değişiklikler yapma kararı aldı. Ancak pusuda bekleyen darbeci grup sonunda meşru hükümeti ve parlamentoyu azınlık patilerin kullanımına devretti. Bu hukuksuzlukla birlikte vesayet rejimi başladı.

İnançlı vatandaşlar, öğrenciler, akademisyenler, sendikalar, vakıflar, eğitimciler, din adamları, vicdan sahibi rütbeli askerler ve aileleri, bankalar, esnaflar, gençler, çocuklar kısaca topyekün bir millet mağdur edildi. Milletin içte ve dışta itibarı zedelendi. Dönemin medyası, yargısı, bilim yuvaları, sermayesi kendi halkına karşı cephe almaya başladı. Ülkesini terke zorlananlar oldu. 12 Eylül askeri darbeden sonra elde edilen kazanımlar milletten birer birer tekrar alınmaya çalışıldı. Eli kalem tutan birçok kişi yazmaktan ve konuşmaktan korkmaya başladı. Basın yayın organları darbecilerin talimatları dikkate alınarak yayınlar yapmaya başladı. Birçok kişi ve kuruluş çeşitli acılar ve travmalar yaşadı. İşgalci askerler gibi hareket etmeye başladı…

Bir süre darbecilerin kontrolünde devam eden azınlık hükümeti zulme daha fazla devam edemeyeceğini anlayınca seçimlere gitme kararı aldı. Ancak bunun öyle devam etmemsi gerekiyordu. Çünkü zulmün abada olamayacağı bir kez daha görülmüş oluyordu. Girdiği ilk seçimde tarihin çöplüğüne gönderilen darbeci zihniyet ve destekçileri başka yol ve yöntemlerle direnmeye devam etmek istediler.

İTTİHAT TERAKKİ''NİN DEVAMI

Aslında 28 Şubat Post-modern darbesi Osmanlı''nın bir dünya devleti olduğu topraklarda huzur ve güveni sabote etmeyi ve bir arada kardeşçe yaşayan halkları birbirine düşürmeyi planlayan İttihat Terakki çetesi ile başlayan bir sürecin adıdır. Ancak bu darbe halkın vicdanında mahkum edildi. Halk ağır bir fatura ödese de bu darbeyi vicdanındaki sivil mahkemede yargılayarak mahkum etti.

Halkın destek verdiği bir hükümeti Demokratik yöntemlerle durduramayacağını anlayan İttihat ve Terakki devamı olan darbeciler bu sefer ise çeşitli ayak oyunlarıyla halkın önünü kesmeye çalıştılar. Meşru bir hükümete destek veren çevreleri de yanlarına almak için yoğun çaba gösterenlerin bu çabaları başarısız olsa da içlerindeki kin ve nefret sönmüş değil. Anayasa ve yasalardan ancak kendilerine göre kurguladıkları yasakları anlayan bu çevreler başta milletin giyim ve kuşamına, milletin kendi kendisini idare edecek sivil bir anayasaya kavuşmasına daha önemlisi uzun zamandır devam eden terör olaylarının sona ermesini sağlayacak kardeşlik projesine engel olmak için yoğun çaba göstermekteler. Ne yazık ki birçok akademisyen, hukukçu hatta din adamı 28 Şubat Post-modern darbe günlerinde darbecilerin yanında yer alarak güvenilirliğini kaybetti.

Bütün bu yaşanan acı tecrübelerden ders çıkarmak, darbecilere karşı dimdik ayakta olmak,halkın kendi haklarına sahip çıkması,halkın oy verdiği temsilcilerin ihmal ve ihanet içerisinde olmamaları gerektiğini bilmek gerekir. Emek verenlerin, bedel ödeyenlerin mücadelelerine sahip çıkmak bir insanlık borcudur. Yakın zamanda ziyaret ettiğim Mescid-i Aksa ve Kudüs sevdalıları ile Filistin halkının işgale ve baskılara dik karşı duruşunu yakından görünce kendi ülkemdeki insanların darbeci zihniyetlere karşı daha fazla seslerini çıkarmaları gerektiğini düşünmeye başladım.

Bilinmelidir ki temel hak ve hürriyetleri kazanmak ve korumak çok zordur. Ancak onları kaybetmek ise bir o kadar çok kolaydır. Genç nesillere geçmişte yaşanan acı tecrübeleri okutmak, dersler çıkarmalarına öncülük etmek ve daha özgür bir gelecek için, güzel ufuklara sahip olmaları konusunda onlara yardımcı olmak, büyük fotoğrafı görüp özgürlük mücadelesine katkısı olanlara destek olmak gerekir.


11 yıl önce