|

İsrail’e boykot meselesi

04:00 - 18/10/2023 Çarşamba
Güncelleme: 06:37 - 18/10/2023 Çarşamba
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
Numan Aka - Yazar

İsrail’in işgal ettiği topraklarda Filistinlilere uyguladığı baskıcı, ayrımcı politikalar dolayısıyla dünyada pek çok vicdanlı insan, mazlumlar için cephenin en azından boykot tarafında olmayı arzu ediyor. Fakat Türkiye’nin de içinde yer aldığı İslam âleminde boykot meselesi etkili bir stratejiden, özenli bir çalışmadan ve süreklilikten uzak ilerliyor çoğunlukla. Sosyal medya üzerinden kimin hangi ölçüte göre hazırladığını bilmediğimiz kopyala yapıştır alıntılar ve alakasız listelerle yayılan protesto dalgaları birkaç gün içinde sönüp gidiyor.


GÜNEY AFRİKA KAZANDI

Dünya çapında etkili devlet boykotunun denendiği ilk ve en başarılı örnek zamanında Güney Afrika Cumhuriyet’ine yönelik yapıldı. Beyaz ırkın üstünlüğü fikri üzerine kurulu, küçük bir Hollandalı sömürgeci azınlık idaresindeki ülke “apartheid” yani ırka dayalı ayrımcılık düsturuyla yönetiliyordu. Nüfusun yaklaşık yüzde 10’unu oluşturan beyaz Avrupalılar 1. sınıf vatandaşken nüfusun yüzde 90’ını oluşturan Afrikalılar ve diğer göçmen halklar temel vatandaşlık ve mülkiyet haklarından mahrum bir şekilde 2. sınıf olarak yaşıyordu.

Batı’da, 1960 sonlarıyla birlikte gelişen özgürlük anlayışı ile yetişen yeni nesillerin öncülük ettiği, rejimle iş yapan firmalara boykotlar, siyasi protestolar, toplu sanat gösterileri, sendikal grevler ve bireysel protestolar dünya çapında etkili olmakla kalmadı, aynı zamanda dünya kamuoyunda bir bilinç oluşturdu. Irkçı rejim, Batı kamuoyunda artan tepkiler karşısında rejim destekçisi Batılı yönetimlerin geri adım atması ve desteğini çekmesiyle devrildi. Bu aynı zamanda, Demir Perde’nin çöküp komünizmin iflas ettiği, liberalizmin ve yeni dünya düzeninin zaferinin ilan edildiği zamanlardı.


APARTHEID REJİMİNİN KÂBUSU OLDU

Fiilen on yıllarca ayrımcılığın, işgal ve gaspın sürdüğü İsrail’de, 2018’de yapılan anayasal değişiklikle devlet resmi olarak da apartheid rejimine geçiş yapmış oldu. Kneset’te ifade edildiği üzere tasarı “İsrail devletinin Yahudi halkına ait olduğu yönündeki konumunu kökleştirecek ve ülkenin kaderini belirleme görevinin de sadece Yahudi halkına ait olduğu durumunu sağlamlaştıracak”tı.

İsrail’in bir apartheid rejimine dönüşmesi sürecinde en büyük destekçileri özgürlükçülüğün, demokrasi ve insan haklarının kalesi olarak bilinen ABD ve Avrupa ülkeleri oldu. Onlar sayesinde İsrail, kendisine karşı uluslararası kurumların aldığı yaptırım kararlarının hiçbirinden etkilenmeden bugüne kadar gelebildi.

İsrail’e en büyük zararı veren sivil girişimlerin başında “BDS Hareketi” (Boycott, Divestment and Sanctions) geliyor. Hareketin temel stratejisi zamanında Güney Afrika ırkçı rejimine karşı yürütülen hareket stratejisiyle benzer.

Örgütün ideolojik olarak sol eğilimli ve hassaten Türkiye’deki muhafazakâr kesimlerle arasının soğuk oluşu, BDS’nin burada yeterince etkin olmamasının başlıca nedeni gibi görünüyor. Fakat şunu itiraf etmek gerekir ki; yaptıkları çalışmalar dindar camianın daha çok kişisel tatmine dayalı boykotlarından çok daha bilinçli ve etkili. Boykot çağrılarının ve iştirakçilerinin samimiyetinden kesinlikle kuşku duymuyorum fakat uzun erimli bir akıl ve stratejiden yoksun oldukları gerçeğini teslim etmeliyiz.


BDS NASIL BİR YOL İZLİYOR?

İsrail ordusu odaklı çalışmalarını bir kenara koyarsak BDS’nin öncülük ettiği başarılı iktisadi boykot kampanyalarının ana hedefleri, öncelik sırasıyla şu şekilde özetlenebilir:

İsrail menşeli firmalar ve ürünleri; devlet ya da özel ayırt etmeksizin İsrail ortaklı uluslararası firmalar ve ürünleri; İsrail topraklarında, özellikle işgal bölgelerinde yatırımları olan uluslararası firmalar ve ürünleri; İsrail devleti ya da özel firmalarla alışverişi olan ülke ve firmalar…

Yukardaki hedeflerin belirginleşmesi ancak titiz bir çalışmayla mümkün olabilir. Boykot çağrısı yapan birçok STK ve kanaat önderi, İsrail’in en önemli uluslararası şirketleri hangileridir, ürünleri nelerdir, kimlerle ortaklık kurmuşlardır, Türkiye’de kimlerle çalışırlar sorularının cevaplarını veremezler. Uzmanlara ve yoğun mesaiye ihtiyaç duyulan bu tür çalışmalardansa, ezbere ve çoğu karavana sayılabilecek çeşitli Amerikan ve Avrupa markalarına günübirlik boykot çağrıları daha kolay gelir.

Örneğin son çatışmalarda İsrail’deki McDonalds’ın işgalci askerlere ücretsiz yemek dağıtması dolayısıyla protesto edilmesi gündeme geldi. Fakat Türkiye’deki McDonalds zincirlerinin sahibi Katarlı ve bir Filistin destekçisi idi. ABD menşeli bir markaya zarar vermek mantıklı gelse de İsrail’e doğrudan ve yeterince mali zarar vereceği meçhuldür. Bilgi ve veri tabanı olmadan yapılan bu tür çağrılarda bazen ülkemize, yerli firmalara ve kendi vatandaşlarımıza zarar vermek gayet mümkündür.

Yapılması gereken ilk iş, İsrail’in ekonomik profilini çıkarmaktır. Örneğin İsrail’in en büyük firmaları arasında görünen Teva İlaç Endüstrisi ile Türkiye’de çalışan şirket var mıdır? Yahut Sağlık Bakanlığı’mızın ithal listesinde bu şirketin patentini taşıyan ilaçları yer almakta mıdır?

Yine en önemli İsrail girişimlerinden biri, HP, Intel ve Oracle gibi teknoloji devleriyle yakın ilişkileri ve ortaklığı olan siber teknoloji devi CheckPoint. Bu şirket ve ortaklarının birlikte ürettikleri ürünler hedef alınsa daha etkili olmaz mıydı?

Spor malzemeleri firması Puma’nın İsrail Futbol Federasyonu’nun sponsoru olduğunu kaçımız biliyoruz? Veyahut Caterpillar firmasının on yıllardır İsrail’e gayrı meşru yerleşimler için iş makinesi ve araç sağladığı bilinir. Kaç ulaşım ve inşaat şirketimize; Caterpillar marka araçlarla çalışmamasını söyleyebildik, üzerlerinde baskı kurabildik? Örnekler çoğaltılabilir; izlenecek yol haritasına dair maksat anlaşılmıştır zannediyorum.


SOSYO-KÜLTÜREL BOYUTU DA VAR

BDS tarafından izlenen eylem stratejisinin bir de sosyo-kültürel cephesi var. Bu alandaki hedefler de şu şekilde sıralanabilir:

İsrail’in işgalci ve ayrımcı politikalarını destekleyen siyasetçi, yazar, sanatçı vb. etkili isimleri kamuoyu önünde ifşa etmek, iştirak ettikleri organizasyonların ve ortaya koydukları çalışmaları protesto etmek, İsrail’in ırkçı, ayrımcı politikalarının doğrudan destekçileri yanında destek ve meşrulaştırma sayılabilecek diğer faaliyetler ve katılımcıları hakkında kamuoyunu bilgilendirmek.

Boykot, cihadın başka bir cephesidir ve tıpkı bir savaş gibi yorucu ve can yakıcıdır. Günlük hayatımızda kullanmayı alışkanlık edindiğimiz ürünlerden, sevdiğimiz yazar ve sanatçılara, çalıştığımız şirketlerden kıymet verdiğimiz kurumlara kadar uzanabilir.

Diğer bir yönüyle de nasıl ki, eline silahı alan kafasına göre hedef belirleyip önüne geleni vurmaya kalkmıyor; en etkili hedefler müşterek bir planlama ve çalışma dâhilinde belirlendikten sonra hareket ediliyorsa boykot konusunda da bu şekilde hareket edilmelidir.


#İsrail
#boykot
#işgal
7 ay önce