DEĞERLERİN DECCALI VE KÂBUS
Daha gençlik yıllarında kafasındaki bu sorunlarla boğuşur ve felsefe doktoru olur. Fakat bu evrede, hayatının dönüm noktalarından biri gerçekleşecektir. Değerlerinin deccalı olan Hitler, genç Arendt’in dünyasına bir kâbus gibi çöker. Arendt, modernliğin yaşadığı belki de en büyük kırılma olan faşizm için katmerli bir düşmandır. Hem liberal değerleri savunur hem de bir Yahudi’dir. Biyografisindeki bu altüst oluş aynı zamanda sevdiği, kendisinin bir parçası gibi gördüğü her şeyden de bir kopuşu getirecektir. Buna, ülkesinden başka diyarlara göç etmek kadar hayal kırıklığına uğramak da dahildir. Bunun en bilindik örneklerinden biri ise Arendt’in hocası ve en değer verdiği insanlardan biri olan Martin Heidegger’in faşizmi desteklemesidir. Artık Arendt, yersiz yurtsuz bir şekilde dolaşacaktır.
FAŞİZM VE STALİNİZM'İN HAYALETLERİ
Siyasetin çözüm ürettiği kadar sorun da ürettiğini bilen Arendt, eserlerinde her politik sistemin bir şeyleri içeriye alırken bir şeyleri de dışarıda bıraktığını incelikli bir şekilde gösterir. Modern toplum, bütün insanlığa ideal bir düzen sunmanın, evrensel değerler çerçevesinde insanları birleştirmenin arayışında olurken aslında sürekli dışarıda birilerini bırakır. Daha doğrusu, dostlarının arasındaki dayanışmayı sağlamak için kendi günah keçilerini icat eder.
20. yüzyıl itibariyle dünya siyaseti, galip ve mağlup taraflarıyla her daim bir cadı avı yürütürken ölümünün 47’nci sene-i devriyesinde Hannah Arendt, ‘olan ve olması gereken’ arasındaki boşluğun ne türden illüzyonlarla kapatıldığını görmek isteyenlere yol göstermeyi sürdürüyor. Siyasetin sıfır toplamlı oyununda insanlık için bir şeyler ümit etmek isteyen herkese Arendt, hâlâ nice fırsatlar sunmaya devam ediyor.